Kutsal Aile Masalı: Kadına Biçilen Rol Kimin Hikayesi?

Aile kurumunda kadına biçilen kutsal-yüce roller, özgürlüğünü kısıtlayan ataerkil kodlarla kuşatılıyor ve hâlâ eşitsizlik üretiyor.

Aile, birçok toplumda “koruyucu yuva” olarak anılsa da kadına yüklenen roller çoğu zaman özgürlüğün önünde engel oluşturur. Tarihsel süreçte kadının ev içindeki emeği, bakım sorumluluğu ve kuşaktan kuşağa aktarılan değerleri kuşatan bir çerçeveye hapsedilmiştir. Engels’in aile, özel mülkiyet ve devletin kökenini incelediği metinlerde, aile kurumunun kapitalizmle iç içe geçerek cinsiyete dayalı eşitsizlikleri nasıl derinleştirdiği vurgulanır . Bu yaklaşıma göre kadın, evin “duygusal emeklisi” gibi görülüp hem ücretli emeğin hem de ev içi emeğin yükünü tek başına omuzlamakla sorumlu kılınır.

Modern dönemde feminist sosyal hizmet yaklaşımları, ailenin ataerkil kodlarla hem bireyi hem toplumu şekillendirdiğini gösterir; evlilik ve aile içindeki kadın konumunun eleştirel bir gözle sorgulanması gerektiğini savunurlar . Bu sorgulama, kadına “iyi eş”, “fedakâr anne” gibi ideal rolleri dayatan kalıpların, kadının kendini gerçekleştirmesini nasıl kısıtladığını açığa çıkarır. Sophos Akademi’nin eleştirisinde de aile kurumunun cinsiyetçi izlerden arındırılarak yeniden inşa edilmesi gerektiği tartışılır . Yani sorun, aileyi yok etmek değil; eşitlikçi bir anlayışla dönüştürmektir.

Günümüzde pek çok kadın hâlâ hem iş hayatında hem evde “ikinci vardiya” olarak adlandırılan çift yükü taşırken, duygusal emekleri görünmez kılınır. Buna karşın, aile içi iş bölümü ve sorumluluk paylaşımlarının toplumsal olarak yeniden organize edilmesi, kadının hem üretim hem bakım rollerinde eşit yer almasını mümkün kılar. Kadının ailedeki varlığı kutsallaştırılırken, aynı kutsallık haklardan mahrum bırakılmasına zemin hazırlamamalı; aksine aile içi demokratik ilişkilerin teminatı haline gelmelidir.