Marie Antoinette: Şatafatlı Kraliçe

İdamıyla sadece bir genç kızın değil, monarşinin de sona erdiğini simgeleyen genç kraliçe.

Marie Antoinette, 18. yüzyılın en tartışmalı figürlerinden biri olarak Fransa'nın son kraliçelerinden biridir. 1755'te Avusturya'da doğan Marie, güçlü Habsburg ailesinin kızıydı. Henüz 14 yaşındayken Fransa ile Avusturya arasında ittifak sağlamak amacıyla, Fransa'nın veliaht prensi Louis-Auguste ile evlendirildi ve Fransa'ya gönderildi. Fransa Kraliçesi olduğunda ise yalnızca 19 yaşındaydı. Ancak, onun hikayesi sadece bir kraliçe olarak değil, toplumun yüzleştiği büyük sorunların ve devrimle sonuçlanan çalkantılı bir dönemin simgesi olarak da bilinir.

“Ekmek Yoksa Pasta Yesinler”

Marie Antoinette’in halk arasında en çok bilinen sözlerinden biri, ünlü “Ekmek yoksa pasta yesinler” ifadesidir. Fakat aslında bu sözün ona ait olduğu kesin değil! İlk olarak Jean-Jacques Rousseau’nun anılarında geçtiği biliniyor. Rousseau’nun bu sözleri hangi soyluya söylediği belli olmasa da, zamanla bu ifade Marie Antoinette’in üzerine yapıştı. Onun kibirli bir figür olarak görülmesine yol açtı. Bu sözün Marie Antoinette tarafından söylenip söylenmediği tartışmalı olsa da, bu onun halk gözündeki yıkılmaz negatif imajını belki de başlatan unsur oldu.

Saray Hayatı ve Fransız Devrimi’ne Giden Yol

Versailles Sarayı, ihtişamıyla bilinirken, Marie Antoinette burada gösterişli bir hayat sürdü. Moda tutkusu, lüks harcamaları ve düzenlediği pahalı etkinlikler düzenlemeye bayılırdı. Ancak, Fransa'nın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıların tek sorumlusu Marie Antoinette değildi. Kraliyetin yıllardır var olan mali sorunları ve borçları olsa da Marie Antoinette’in savurgan hayatı, aslında tüm bu sıkıntıların bir sembolü haline geldi.

Kraliçenin kötü şöhreti, özellikle devrim sırasında daha da büyüdü. Birçok Fransız, yönetimin ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krize duyarsız kaldığını ve halkın açlıkla mücadele ettiği bir dönemde bile lükse düşkün olduklarını düşünüyordu. Marie Antoinette, devrimcilerin öfkesinin odağı haline geldi; saraydan uzaklaştırıldı, yargılandı ve 1793 yılında giyotinle idam edildi. Zaten bu idam hikayesini hepimiz duymuşuzdur. Marie Antoinette sendromu olarak da bilinen olay, söylentilere göre kraliçenin idamından önceki gün tüm saçlarının beyazlamış. Gerçek hayatta bir karşılığı ve kanıtı olmadığı yalnızca için tarihte anlatılan bir olay olarak biliniyor.

Tarihe ve Popüler Kültüre Etkisi

Marie Antoinette’in hikayesi, tarihin en çarpıcı dönemlerinden biri olan Fransız Devrimi’nin simgesi olarak bugün bile etkisini sürdürüyor. Kendisinin çarpıcı ve dramatik hayatı, popüler kültürün de ilgisini çekmeye devam ediyor. Sofia Coppola'nın çektiği Marie Antoinette filmi, popüler kültürde onun hayatını anlatan ve onu bir ikon olarak yeniden tanıtan yapımlardan biri. (Ki filmden Coppola üzerine yazdığım yazıda bahsetmiştim.) Ancak bu yapımlar da genellikle onun lüks hayatını öne çıkarırken, siyasi olayları ve ekonomik gerçekleri arka planda bırakabiliyor.

Marie Antoinette, sadece Fransa’nın son kraliçesi değil, aynı zamanda monarşinin halktan kopukluğunun sembolü olarak tarihe geçti. Onun yaşadığı dönem ve düşüşü, sadece bir kadının ölümü değil, bir devrin de sona erişini simgeliyor.