Şeylerden Şeyliklere: Minimalizm
Minimalizme felsefi bir bakış
Minimalizm nedir? Bir yaşam biçimi mi? Şeylerden kurtulmanın bir yolu mu? Yoksa azaltarak çoğaltmak mı? Bu yazıda, minimalizmi felsefi bir bakış açısıyla yorumluyor ve bu sorulara yanıt arıyor olacağım.
Öncelikle, minimalizmin ne olduğu sorusunu yanıtlamak için onun hangi bağlamda ele alınacağına karar vermek gerekiyor. Minimalizm halk arasında daha çok benimsenmiş bir yaşam tarzı olarak görülüyor. Bunun sebebi, minimal olanın en çok yaşam alanlarına uygulanmış olduğunu görmemiz olabilir. Bu görüşü desteklemek için görselliğin hakim olduğu sosyal platformlardan olan Pinterest'te kısa bir gezintiye çıktım. Pinterest'te "Minimalism" anahtar kelimesi ile arama yaptığınızda sizi ağırlıklı olarak bazı konseptlerin karşıladığını görebilirsiniz. Bu konseptler; yaşam, düzen, temizlik, beyazlık, ihtiyaç, indirgeme, azlık ve fazlalık başta olmak üzere çeşitleniyor. Peki, minimalizmin ya da minimal olanın bu konseptler ile bağlantısı nedir?
Minimalizm, yalnızca yaşam alanlarının fazlalıklardan arındırılarak düzenlenmesine işaret etmiyor. Dolayısıyla, kavramın uygulanma alanları da bağlama bağlı olarak çeşitlilik gösteriyor. Minimalizm en temelde şu bağlamlarda ele alınabilir:
- Matematik Minimalizmi
- Dilsel Minimalizm
- Dokümantasyon Minimalizmi
- Halk Minimalizmi
Bu bağlamlar, kavram için önerilen tanımlarda da farklılıklar meydana getiriyor. Örneğin, sanatta minimalizmden söz edilirken kavram, minimum kompozisyon manevrasını ima eden "sanatsal bir eğilim" olarak tanımlanabilir. (Hartmut Obendorf 22) Çünkü minimalizmin sanatsal bağlamı sanata yönelik tanımları beraberinde getirir. Yani minimalizm, bağlamına bağlı olarak anlam üreten ve soyutlama alanı açan bir gösteren olarak çalışır. (Hartmut Obendorf 22) Ancak, tüm bağlamlarda minimal olanlarda bir ortaklık olduğunu söylemek yanlış olmaz. Tüm bağlamlarda minimalizm, kompleks olanın basite veya aza indirgenmesine, yani bir çeşit kısıtlılık durumuna işaret eder. Fakat bu kısıtlama sanatçının ya da tasarımcının mevcut kaynaklarını elinden almaz. Onların ifadelerinde bir farklılığa yol açan bu kısıtlılık durumunda farklılaşan şey artık ideal olanın ne olduğudur. Öyleyse, minimalizm ile gelen yeni ideal nedir? İşte şimdi bu soruyu sormanın tam zamanı.
Minimalizm, ideal olarak basitliği alır ve bu ideal, disiplinlerin benliklerinde değişim meydana getirir. (Hartmut Obendorf 3) Obendorf da basitliğin göreli olduğundan; ancak, yalınlığa ilişkin her türlü görelilikteki ortak doğanın indirgemeye atıfta bulunduğundan bahseder. (3) Yazının başında bahsettiğim konseptleri hatırlayalım. Düzen, beyazlık, azlık ya da indirgeme konseptleri bizi ideale, yani basitliğe, nasıl yaklaştırır? Bu konseptlerin yalınlık ile bir bağlantısı olduğunu varsayarsak, yaşam alanlarının yalınlaştırılması da daha basit bir yaşama gönderme yapar. Bu bilgiler ışığında, minimalizmi en sık karşılaşılan haliyle ve etrafında şekillenen konseptler ile yeniden ele alalım.
Minimalizm, son yıllarda pek çok kişi tarafından bir hayat felsefesi olarak kabul ediliyor. Bu kavramın yaşama uygulanışı belirli prensipleri beraberinde getiriyor. Genellikle mottolar ile yaşama dahil olan minimalizm, az ve öz olana davet ediyor. Merkezinde ise "Less is more" ifadesi yer alıyor. O halde, yaşamın basitleştirilmesi onu yalınlaştırarak özüne ulaştırmaya işaret ediyor. Diğer bir deyişle, minimalizm yaşamın özünün ve anlamının (eğer varsa) minimal ifadelerini içeriyor. Bir ifade biçimi olarak minimalizm, onu benimseyen özne tarafından felsefi bir dışavurum aracı olarak işlevselleştiriliyor. Azın çok olduğu vurgusu, daha az araçla daha çok anlamın yüzeye çıkışını ifade ediyor. Bu nedenle, minimalizm anlamlı bir yaşamı çağrıştırıyor ve odağı şeylerden şeyliğe, yani görünenlerden özlere çekiyor.
Minimalist bir yaşam alanında önemli olan her ne kadar eşya sayısının azlığı gibi görünse de durum böyle değil. Merkezde, yaşama değer katan ve anlamı ile öne çıkan şeylerin bulunması önem kazanıyor. Bunun yanında, bir nesnenin varoluş amacı da onun orada oluşuna zemin hazırlıyor. Bu ifadeyi bir örnekle desteklemek daha açıklayıcı olabilir. Örneğin, minimalist bir çalışma odası tasarlamak istiyorsunuz. Bu odada çalışma amacınıza hizmet edecek şeyleri ışık, düz bir zemin ve oturacak bir şey olarak belirlediğiniz varsayılsın. Işıklandırma, aydınlatma amacı için orada bulunan bir nesne olacaksa, bu işlevini en iyi şekilde karşılaması onun oradaki varlığını anlamlı kılar. Aynı şekilde düz bir zemin de bilgisayar ya da kitap koymak için yeterli olur. Son görselde görüldüğü üzere, düz bir zemin ütü yapmak için ya da kitap koymak için kullanılıyor. Bunun sebebi, zeminin düzlük işlevini yerine getiriyor olması. Ancak, şeylerin özlerine ya da idealarına odaklanmak onların görünüşlerini arka planda bırakmayı gerektirmiyor. Çünkü görünüşler de algılayan ve hisseden öznede çeşitli anlamlar açığa çıkarıyor.
Bana öyle geliyor ki minimalizm dendiğinde zihinde beliren beyazlık imgesi ilgili şeyin başlangıcına referans veriyor. Örneğin, beyaz bir sandalye sanki yalnızca işlevini yerine getirmek için tasarlanan bir şeyin ilk halini temsil ediyor. Aynı şekilde ahşap da bu izlenimi veriyor. Ahşap bir tezgah, doğadan alınmış ve yalnızca işlevi için şekil verilerek yaşam alanına taşınmış bir obje olarak başlangıcını, yani ağaç olduğu halini imliyor. Fakat mavi bir tezgah o işleve bir şeyler eklenmesini içererek işlevin odağını estetik zevke bölüştürüyor. Peki, minimal olan aynı zamanda en yüksek estetik zevki veren olamaz mı? Bir şeyin oluşuna nitelikler eklendikçe o şey kendiliğinden ve varlık amacından uzaklaşıyorsa en basit olan en anlamlı olan mı demek oluyor? İşte bu sorular minimalizmde göreliliğe kapı aralıyor.
Yazının sonuna doğru yaklaşırken, minimal olarak sunulan görsellerin anlamsızlaştığını hissediyor olabilirsiniz. Çünkü bu yazıda minimalizm şeyler üzerinden değil, şeylik üzerinden incelendi. Minimalizmin indirgeci karakteri bize neyi, nasıl indirgememiz gerektiğini dikte etmiyor. Aksine, indirgeme algısında bir özgürlük alanı açıyor. Böylece sanatta, matematikte ve mimaride minimal olana giden yolların çeşitliliği ilham verici kurgularla dolup taşıyor. Umarım bu yazı da minimalizm algısında özgürleşme için teşvik edici olur. Diğer yazılarda görüşmek üzere.
Kaynak:
Hartmut Obendorf. Minimalism : Designing Simplicity. London, Springer, 2009.