Tanrıyla ne kadar güreşilebilir?

Bu yazıda teknolojik gelişmeler hakkında McLuhan'ın fikirlerinden esinlenilmiş bir metafor okuyacaksınız.

300.000 yıllık süregelen yaşam mücadelemizde pek çok macera yaşamış bulunmaktayız. Kendi ürettiğimiz kelimelerle hayatı anlamlandırmaya çalışıyoruz ve farklı şekillerde hayatta kalmayı başardık. 4,5 milyar yaşında olan evimiz, genç misafirlerine daha ne kadar tahammül edebilir bilinmez ama artık homurdanmaya başladığı su götürmez bir gerçek. 10.000 yıldır süren sıcaklık dengesinin (Holosen Çağı) isim hakkını dahi elinden almış, son 2.000 yıldır yaptığımız büyük değişiklerle kendi ismimizi (Antroposen) bu iklim çağına altın harflerle kazımış bulunmaktayız. Brezilya’da yağmur ormanları yok ediliyor, buzullar eriyor, biyoçeşitlilik azalıyor vs. liste uzun arkadaşlar ve eminim hepimiz yediğimiz naneleri iyi biliyoruzdur.

Fakat şu son teknolojik gelişmelerin sağladığı rahatlık da paşa da yok, yemin edebilirim. Bugün havamda değilim sistem eleştirisi falan yapmayacağım, yok tüketim fazlası malmış, yok serbest piyasa ekonomisiymiş, yok yetersiz geri dönüşüm ve planlamaymış…

-Bugün hava rüzgârlı, o yüzden biraz teknoloji hakkında metafor yapabiliriz.

1911 doğumlu Kanada vatandaşı filozof Herbert Marshall McLuhan, bundan seneler önce bu çağları bizden farklı bir şekilde yorumlamış ve dört parçaya bölmüştür:


1-Sözel-öncesi çağ: Bu çağ, insanların sözel iletişimi kullanmadan önceki çağı ifade eder. İnsanlar, işaretler, semboller ve diğer görsel imgeler aracılığıyla iletişim kuruyorlardı.

2-Yazı çağı: Yazı, insanların düşüncelerini kaydedebilmelerini ve iletişimlerini yazılı olarak aktarabilmelerini sağladı. Bu çağ, bilgiye erişimi kolaylaştırdı ve insanların bilgiyi daha kalıcı bir şekilde saklamalarına olanak tanıdı.

3-Baskı çağı: Matbaanın icadı, kitapların ve gazetelerin yaygınlaşmasına yol açtı. Bu, bilginin yayılmasını hızlandırdı ve daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladı.

4-Elektronik çağ: Bu çağ, radyo, televizyon, internet gibi elektronik iletişim teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla başladı. Bu teknolojiler, bilginin daha hızlı ve geniş bir şekilde yayılmasını sağladı ve iletişimdeki sınırları ortadan kaldırdı.

(Fark etmeyenler için yazıyorum, bu dört sıkıcı tanımı yapay zekâ yazdı).


1-Sözel-öncesi çağ: Göreceli bir konu fakat bana göre kafası en rahat çağ bu olabilir. Sınıf ayrımları, mesai saatleri, geçim sıkıntısı, siyaset, savaşlar, sosyal medya, toplumsal baskı vs. gibi konular insanlara şu anki marstan daha uzak gibi... Bir meyve ağacına denk gelmenin günlük serotonin ihtiyacını karşıladığı, sıcak ve güvenli bir mağaranın lüks otel hissini verdiği bir dönem. İlk çiti çeken arkadaştan önce tamamen çizgisiz, özgür bir dünya ve arı insanlar.


2-Yazı Çağı: İnsanın sonsuzluk mücadelesinde attığı ilk adım yazıdır, başlıkta belirttiğim güreşin ilk hamlesidir. Filozof Mcluhan yazının insanların düşünme şekillerini ve algılarını değiştirdiğini düşünür. Ona göre yazı, insanların düşüncelerini daha soyut hale getirmiş ve sözlü iletişimden farklı olarak, zaman ve mekândan bağımsız bir şekilde aktarılabildiği için bilgiyi daha kalıcı hale getirmiştir. Zaman ve mekânı işin içine katarak biraz abartılı davranmış olabilir eğer söz konusu kâğıt parçası ise ama bu durumun var olma mücadelemizi çok farklı bir boyuta taşıdığı ve o sonsuz soyut dünyaya müdahale edebileceğimiz bir alan yarattığı kabul edilebilir.


3-Baskı Çağı: Bir önceki çağda yazıyı elinde bulunduranların kutsal otoritesinin ve gücünün sarsılmaya başladığı dönemdir. Bilgi rasyonelleşmeye başlamış, geniş kitlelere ulaşmış ve materyalist anlamlandırma bu güreşi devam ettiren yol haritasına dönüşmüştür. İnsan kendi lisanına yeni kelimeler kattıkça daha farklı perspektif kazanmış, kendine olan güveni daha da artmıştır.


4-Elektronik Çağ: Bu çağ bir önceki dönemde rasyonelleşen arkadaşların yeni dünya düzenine yön vermeye başladığı çağdır. Bunun sebebi ürettikleri denklemin somut dünyaya entegre şekilde çalışması ve somut dünyadan hızlı bir şekilde karşılık görmesidir. Şu an tam olarak yazının başında dediğim paşa rahatlığı noktasındayız. Çünkü insan şikâyet etmeyecek köleleri çoktan üretmeye başladı, makineler yaptı. Ona kendini taklit ettirdi. Mcluhan bu duruma uzantı demeyi tercih etmiş, iyi yanları olduğu kadar kötü yanlarının olduğuna da vurgu yapmıştır. Ona göre ürettiğimiz teknoloji bizlerle daima etkileşim halinde olmuş, ya bizim yaptığımız işi elimizden tamamen alarak bizleri fiziksel anlamda köreltmiş ya da günlük hayatımıza sığdırmakta zorlanacağımız pek çok duyguyu bize boca ederek duygusal bir körelmeye itmiştir. Evrende her şeyin bir zıttı var mı bakmadım ama bu noktada da üç kuruşa beş köfte yok belli ki bir şekilde bedelini ödüyoruz.

 

Yine de içimizde bazıları kıyamet asla kopmayacak motivasyonunu taşıdığı için bedel de ödese bu güreşi devam ettiriyor. İşte burada ben bu arkadaşları o rivayette geçen Hz. Yakup’a benzetiyorum. Bilmeyenler için rivayette Hz. Yakup ve Tanrı güreşir ve birbirlerini yenemezler. Bazı insanlar için bu rivayet Tanrı’nın insana kendi ruhundan üflemiş olmasının, onun sıfatlarına ve gücüne erişebileceğinin bir göstergesidir. Tamam rivayette ’şirk koşulmayı geç, depar atılmış’ ama metoforik açıdan bakıldığında insanda makinalara kendi ruhunu ve sıfatlarını üflüyor. İçinde bulunduğumuz bu durumu güreşe benzetmek ne kadar doğru olur bilemem ama son gelişmelere bakarsak makinalar bizi rahatlıkla tuş eder kardeşim.