The Last Of Us: Neden Bu Kadar Seviyoruz
Look For The Light.....
The Last of Us, 2013’te video oyun dünyasına adım attığı ilk oyunuyla oyuncular arasında derin bağlar yarattı. Hikaye orijinal bir kurgusal benlik sağlayarak, Cordyceps mantarının evrim geçirmesi ile insan beyinlerini ele geçirmesi ve vahşi bir şekilde mutanta dönüştürmesine neden oldukları bir zaman diliminde The Last of Us, kıyamet sonrası bir hikaye anlatıyor. Temel hikaye, hayatta kalan Joel ve 14 yaşındaki Ellie’nin zorlu yolculuğu hakkındadır. Ellie dünyayı kurtarabilecek tek kişidir.
Peki, neden bu oyunu bu kadar seviyoruz? Baba-kız hikayesi yüzünden mi?Yoksa açlığın ve ölümün kol gezdiği bir dünyada birbirine sım sıkı tutunan bu iki yabancının yolculuğuna tanıklık ettiğimiz için mi? Bir video oyununa karşı kurduğumuz bu duygusal bağ neden? Hikaye zengin ve karmaşık duygusal temalar içeriyor. The Last of Us’un popüler kültürdeki yeri hayatta kalma teması, aynı zamanda insan olmanın zayıflıklarını, kaybetme hissini ve tekrar bağlanmanın umudunu içeriyor.
Oyunun hikâyesi zengin duygusal temalarla işlenmiş durumda. The Last of Us, yalnızca hayatta kalma mücadelesini değil, aynı zamanda insan olmanın kırılganlıklarını, kaybetme korkusunu ve yeniden bağ kurmanın yarattığı umudu ele alıyor.İlk oyunda Joel, Ellie’yi Ateş Böcekleri’nin toplandığı hastaneye götürür. Ellie’nin ameliyata alındığını öğrenen Joel, onun öleceğini anladığı anda buna engel olmaya karar verir ve önüne çıkan herkesi ortadan kaldırır.Çünkü 20 sene önce kollarında ölen kızından sonra Ellie’nin ölmesine göz yummayan Joel Ellie’yi kucaklar ve yeni bir hayata yelken açarlar. Joel ve Ellie arasındaki bu ilişki, baştan sona bir baba-kız ilişkisini çağrıştırıyor. Ancak asıl etkileyici olan, bu ilişkinin zorunluluktan doğup güven ve sevgi dolu bir bağa dönüşmesidir.
Bir diğer önemli unsur ise ölümcül bir dünyada karakterlerin etik değerlerini ve insanlıklarını koruma çabasının güçlü kalması. Joel ve Ellie'nin hayatta kalma mücadelelerinde sadece kendi güvenliklerini düşünmemeleri, aynı zamanda başkalarına da yardım etmek için çaba sarf etmeleri sayesinde oyuncuların oyuna olan bağları daha da güçleniyor. Oyun bize böyle bir ortamda bile güven, sevgi ve adanmışlığın mümkün olduğunu gösteriyor; bu da en temel ihtiyacımız olan başkalarıyla güvenli bir bağ kurma arzumuzu yansıtıyor. Bu yönü, The Last of Us'ı yalnızca bir hayatta kalma hikayesi olarak değil, bir insan hikayesi olarak yaratıyor. The Last of Us'ta sunulan bu karanlık dünyanın gerçekçiliği ve yoğun atmosferi, karakterlerin ve hikayenin gücünü daha da artırıyor. Bu, sadece bir senaryo olmanın çok ötesine geçiyor ve nihayetinde oyuncuları duygusal bir yolculuğa çıkaran bir hikayeye dönüşüyor. Bu bağ, oyunu unutulmaz kılan en önemli unsurlardan biri.
Kıyamet sonrası bir dünyada yaşamamıza rağmen, sistemin her köşesine işlemiş yolsuzluk, etik ve ahlaki değerlerin azalması, toplumsal sorumluluk bilincinin giderek kaybolduğu günümüz toplumunda; güven, sevgi ve adanmışlığın var olduğu böyle bir hikayeye tanıklık etmek oyunu sevmemizin en büyük sebeplerinden. Ellie’nin Joel’u her türlü zorluğa rağmen terk etmemesi, karşılaştıkları karakterlere yardım etmeye çalışmaları ve erzak kıtlığına rağmen paylaşmaktan vazgeçmemeleri. Bu karakterler bize özlemini duyduğumuz, giderek yitirdiğimiz bu değerleri ve güçlü insan ilişkilerini hatırlatıyor.
İşte bu yüzden The Last Of Us!
Look For The Light.