The Wizard Of Oz: "Technicolor" Mağduriyetler
Oz'un büyülü dünyasını göstermek isterken setteki tüm çalışanlara cehennem olan filme kısa bir bakış.
Film, L. Frank Baum’un 1900 tarihli The Wonderful Wizard Of Oz romanından uyarlanmıştır. Müzikal-fantezi olarak kategorilendirilen film, 1939 yılı yapımıdır. Prodüktörlüğünü Metro-Goldwyn-Mayer (MGM) şirketi üstlenmiştir. Yönetmenliğini Victor Flemming yapmıştır.
25 Ağustos 1939’da vizyona girdiğinde ortalamanın üstünde bir başarı elde etmiştir. 6 Oscar adaylığı bulunan film bunlardan ikisini (Best Picture ve Best Original Score) kazanmıştır. O zamana kadar MGM’in en pahalı filmlerinden biridir.
Walt Disney de aynı sıralarda kendi Oz filmlerini çekmek isteyince şirketler rekabet etmek yerine iş birliği yapmayı kabul etmiştir. Animasyon ve canlı aksiyon olarak hibrit bir şekilde yayınlanması düşünülen film (animasyonu Walt Disney, canlı çekimleri MGM gerçekleştirecekti) şirketlerin programlarının uyuşmaması sebebiyle iptal edilmiştir. MGM de orijinal projesine geri dönüp filmi ilk planlandığı gibi çekmiştir. MGM şarkıların önceden kaydedilip sonra oyuncuların dudak oynattığı bir teknik kullanmıştır(lip-sync). Filmi seyrederken şarkılara girmeden önce sesin değiştiği ve daha duru çıkmaya başladığı duyulabilir.
U.S. Library Of Congress’in verilerine göre The Wizard Of Oz dünyanın en çok izlenen filmidir. Film ayrıca UNESCO’nun Memory Of the World Register listesindedir. Filmin çekimleri Culver City California’da gerçeklemiştir. Film orijinalinde 120 dakikadır fakat dönemin gösterim zamanını geçtiği için filmin sahnelerinden 20 dakikalık bir kesim gerçekleşmiştir. (Bazı küçük sahneler ve diyaloglar, Korkuluk’un If I Only Had a Brain şarkısını söylediği sahneler kesilmiştir.) Kansas’taki fırtına sahnesi için minyatür evler ve çiftlik dekorları kullanılmıştır. Fırtına müslin kullanılarak ve perspektif yöntemiyle çekilmiştir.
The Wizard Of Oz filminin en dikkat çekici özelliklerinden biri de renkli (Technicolor) olmasıdır. Dorothy Kansas City’deyken dünyası soluk kahverengi ve renksizdir, fırtınaya kapılıp eviyle birlikte Oz’a gittikten sonra her yer canlı renklere dolar. Filmin rüya temasına uygun bir geçiştir bu. Tüm filmin Technicolor çekildiği düşünülsün diye filmin fragmanlarında sadece Oz’daki sahneler gösterilmiştir, bu pazarlama stratejisi olarak görülmektedir.
Filmi izlemeden önce araştırdığım ve öğrendiğim bazı gerçekler filmi daha farklı bir gözle izlememe, detaylara dikkat etmeme sebep oldu. Bazı perde arkası gerçekleri yazıma eklemek ve irdelemek isterim.
Midget’ları oynayan aktörlerin çoğu Avrupa’dan gelmiş, İkinci Dünya Savaşı'nın başlarına denk gelen bu dönemde Avrupa’dan olabildiklerince uzaklaşmak istemişler çünkü çoğu Yahudi kökenliymiş ve başlarına geleceklerden korkuyorlarmış. Ayrıca bedava bir ABD gezisi onlara cazip gelmiş.
Filmi seçmemin sebebi şu: Judy Garland ile ilgili iddiaların doğru olup olmadığını araştırırken filmle ilgili birçok gerçek öğrenmiş bulundum. Maalesef suçlamaların ve iddiaların doğruluğuyla ilgili kesin bir kanıt bulunmamakta. Dönemin Hollywood sisteminin içinde bir çocuk aktör olduğunu düşünürsek yanlış olması çok da ihtimal gibi durmuyor.
İddialara göre Judy Garland’ı filmden önce ve çekimler sırasında çok ciddi bir diyete sokmuşlar. Günde 1 kere tavuk yiyebiliyormuş ve tavuktan hemen sonra kahve içmesi gerekiyormuş. Ayrıca kilo vermesi adına Garland’a Benzedrine adında bir ilaç kullandırıyorlarmış.
12 yaşında bir kız çocuğunu oynadığı için, çekimler sırasında 15-16 yaşlarında olan Garland’a aynı zamanda çok sıkı korseler giydiriliyormuş. Çıkmakta olan göğüsleri gözükmesin, hatları daha düz olsun ki çocuk olduğu biraz daha inandırıcı olsun diye saatlerce o korsenin içinde çekim yapmak zorunda kalıyormuş (sanki 15 yaş, çocuk yaşı değilmiş gibi.)
Önceleri, sarı bir peruk kullanması gerekiyormuş fakat peruk takmak için kullanılan file kafasında alerjiye sebep olduğu için kendi saçlarını kullanmaya kadar vermişler. Stüdyo ışıklarında güzel gözükmesi için yaptıkları ağır makyaj da cabası fakat buna daha sonra değineceğim.
Judy Garland aynı zamanda Korkak Aslan’la tanıştığı sahnede sürekli güldüğü için Flemming tarafından çok şiddetli bir tokat yemiş. Doğruluğu kanıtlanan tek iddia bu. Daha sonra Flemming vicdan azabı duyduğu için Garland’a kendisini tokatlaması gerektiğini söylemiş ama Garland onu öpmüş. Ayrıca Garland bir yandan da eğitimine devam etmekteymiş, günde sadece 3 saatini okula ayırabiliyormuş.
Oyuncuların çektiği zorluklar bu kadarla da kalmıyor:
Korkuluk’u oynayan Ray Bolger’ın makyajı çekimler tamamlandıktan yaklaşık bir yıl sonra suratından tamamen çıkmış. Yüzünde bıraktığı izlerin geçmesi ise daha çok zaman akmış.
Karanfil tarlasında geçen çekimde kullandıkları yapay kar için endüstriyel asbest kullanılmış. Asbest ısı dayanıklılığı için üretilen oldukça zararlı bir madde, yapım şirketi bunu bilmesine rağmen çekimlerinde bu maddeyi kullanmakta çekinmemiş.
Perili orman sahnesinde maymunları oynayan aktörler, kablolar sağlam olmadığı için kopunca çok ciddi yaralar almışlar. Çoğu filmi tamamlayamamış.
Bert Lahr’ın oynadığı Korkak Aslan kostümü için gerçek aslan derisi kullanılmış, stüdyo ışıkları altında aşırı sıcaklayan aktörün kostümü o kadar çok ter içinde kalıyormuş ki işi sadece kostümü bir sonraki güne hazır olsun diye kurulayan asistanlar bulunmaktaymış. Ayrıca kostümün içine girip çıkmak da çok zor olduğu için Lahr molalarda kostümünü çıkarmıyormuş.
Margaret Hamilton Batının Kötü Cadısının kırmızı duman içinde çıktığı sahnede yüzünde çok ciddi yanıklar olmuş. Yüzündeki gri boya sadece asetonla çıkartılabildiği için çekimler tamamlanana kadar yaraları iyileşmemiş.
Teneke Adam’ı önce Buddy Ebsen canlandırıyormuş fakat kostümünden soluğu alüminyum pudrası ciğerlerinde çok ciddi problemlere yol açmış ve oyuncu değişikliğine gitmişler. Aynı sorun tekrar yaşanmasın diye bir sonraki kostümde boya kullanmışlar fakat bu sefer de aktör Jack Haley’nin gözleri rahatsızlanmış, ertesi gün geçtiği için oyuncu değişikliğine bu sefer gitmemişler. Haley düzenli ilaç kullanarak bu rahatsızlığın önüne geçmeye çalışmış.
Filmde aynı zamanda hayvanların yaşadığı zorluklar da var. Toto’yu oynayan köpek çekimler sırasında çok yorgun düşüyormuş ve rastgele yerlerde uyumaya başlıyormuş, bunu önlemek için yüksek sesli korna çalmaya başlamışlar, bu da köpeğin yanlış şartlanmasına sebep olmuş, uzun süre uyumaktan çekinmiş. Toto’nun midgetları oynayan aktörlerden çok daha fazla maaş aldığını da eklemek gerek. Midgetlar kişi başına haftalık 50 dolar alırken, Toto 125 dolar alıyormuş.
Renk değiştiren atlar için jelibon bazlı bir boya kullanmışlar. Çekimleri çok hızlı gerçekleştirmeleri gerekiyormuş çünkü atlar boyadan rahatsız olup yiyormuş, çoğu bu boyadan rahatsızlanıp ishal olmuş.
Dönemin şartlarına göre hem çekim hem de gösterim açısından oldukça başarılı olan bu filmin arka perdesi gerçekten hiç iç açıcı değil. Ben bu tarz gerçekleri öğrendikten sonra filmi izlediğim için filmin büyülü dünyasına kapılamadım. Yine de kurgu açısından, diğer 20. yüzyıl filmlerine göre, oldukça akıcı ve izlerken insan sıkılmıyor. Birçok açıdan ilke imza attığı için de çok önemli bir film.
Dönemin şartlarında, kullanılan dekorların kalitesi (işçi güvenliği olmamasına rağmen), teatral performansın çok daha yüksek olması, kostüm ve makyajların apayrı bir sanat olarak ele alınabilmesi filmin adını tarihe altın harflerle yazmasına sebep oluyor.
Bu filmle ilgili küçük bir tarihi gerçek aktardıktan sonra yazımı sonlandırıyorum.
1950’lerde “Dorothy’nin arkadaşlarından mısın?” demek LGBT+ üyelerinin kendi aralarında, komünlerinden insanları ayırt edebilmek için söylediği bir laf olarak tarihe geçmiş. Günümüzde de hâlâ kullanılmakta. Bunun sebebi Dorothy’nin film boyunca çeşitli çeşitli karakterle tanışması ve onları oldukları gibi kabul edip hiçbir zaman dış görünüşlerine veya kişiliklerine göre dışlamaması, önyargıya düşmemesi. Dorothy’nin kalbinin saflığı ve farklılıklara kucak açması örnek alınması gereken bir davranış olarak atfediliyor. Daha sonraları Judy Garland “gay icon” olarak adlandırılıyor.
Filmin popüler kültürde hâlâ etkisini devam ettirmesi, birçok başka filme öncülük etmesi ve her yıl düzenli olarak yayınlanması filmi bir gelenek hâline getirmekte. The Wizard Of Oz her yönüyle incelenmesi, öğrenilmesi ve eleştirilmesi gereken ve kültleşmiş bir film.