500 Days of Summer

Issız Summer'ın da bir kalbi ve dertleri olabilir miydi ve asıl hain Tom muydu?

Düşünmeye değer birilerini bulmanın zorluğuna inanan insanlar, bu insanlar biraz katılar. Yabancılaşmışlar kendilerinden öte yabancılara. Bir intikam yok, ama her gün bir kavga var. Göremeyen bakanların ve uyutmayan sahibini. Neşelerinin altında kusan insancıkları var mideleri her daim bulanan. Hiçbir zaman aydınlık olamamış belki de sabahları ama artık gerçekten kusturan. Bekledikleri bir şey var ya da yok bunu kimse bilemez. Ama eğer varsa, yollarından onlarca insan denese de döndüremez.

Bakmazlar ve görmezler. Gördüklerini hiç mi hiç beğenmezler. Bunu söylemektense asla çekinmezler. Kafalarının içinde yaşadıkları hayalleri ve anıları dışında saygı duydukları bir şey yoktur belki de ve ondandır bu pervasızlık herkeslere. Hayatındaki başrolü yitiren ve kendine konuk oyuncu olanların başka hayatlarda ışık olma gibi bir dertleri yoktur ki zaten.

Belki de bu yüzden bir oyun gibidir başta onlar için, tadını almaya çalışmadıkları ve tahammülleri bittiğinde fırlatabildikleri önemsiz bir oyun. Bir önemi olmasa bile, ve istemeseler bile ışığın direkt altında oldukları onlarca farklı oyun. Kısa ve tatsız telefon konuşmasını dinleyen kısa ve eski botlar. Botlar şaşkınlar. Duydukları yalanlar, geçmişte yaşananlar, o aşklar ve bu duvarlar.

Masum görünebilirler, bazen kiraz desenli beyaz bir elbise giymiş kadar masum görünebilirler. Belki sakallarını keserler ve zararsız bir parfüm sıkarlar. Bunu kimse bilemez. Anlayan çıkmaz belki ama bir noktadan sonra kimse de vazgeçemez zaten. Bunu bilir temiz yüzlü adam ve farkındadır elbisenin içindeki.

Hayatlar yıpratırlar, kendilerini doğurular. Kendilerini o kadar çok doğururlar ki alt üst olurlar ama en çok da tepetaklak ederler. Bekledikleri bir şey var ya da yok. Bunu da kimse bilemez. En iyi oyunculardır belki de aynalarındaki ve girdikleri hayatların beklenmedik sahneleri. Bir dertleri yoktur aslında üzmekle ve kırmakla.

Bahsedildiği kadar da kötü değildirler çoğu zaman. Rüyalar görmek isterken ve kapatırken gözlerini umutlar bacaklarında. Açmazlar gözlerini sadece belki de hepsi budur. Ve belki de bu yüzden görmezler, düşürürler ve çarparlar ona buna ve saldırırlar belki de önlerine çıkana. Oysa sadece farkında değillerdir önlerine çıkanları ve birilerinin üzerinde bıraktıkları lekeleri çünkü bakmazlar belki de hepsi budur.

Geceler olur sabahlar ve kepenkler takırdar kafalarımızın içinde. Öylece boşluğa bakabiliriz bazen, kimsenin bir beklentisi yokken verdiğimiz kararlar biziz zaten. Beklediğimiz bir şey var ya da yok. Bunu kimseler bilemez. Dönmeyecek olsa ve düşse ağaçlar şapkalarımızın içine, tutsak ellerinden en geniş balkonların ve yine de dönmeyecek olsa da gecenin en aydınlık anında, masum zorbalar bazen o gece de bekler.

Bazen kendileri de farkında değildir bu kadar umutlu olduklarının ve ansızın bir anı dizlerindeki bağları çözer kalabalık bir caddede dilencinin yanı başında. Ve bir fotoğrafın sesini duyabilen, kahkahasını özleyen her kim varsa başka bir tarafından bakmak lazımdır belki ona. Sarılmadan, tek başına bırakmak lazımdır acımadan. Olamayız onunla, olamazlar.

Belki bir sempati duyamayız Summerlara. Eğer bir kez olsun oturmadıysak kaldırıma aniden dolan gözlerle, zaten hiç mi hiç anlayamayız. Ya da belki anlayacak bir şey de yoktur. Yönetmeninin, senaristin, filmi izleyen binlerce kişinin göremediğini görüyormuşuz gibi yapmaya da gerek yoktur. Olay belki basittir. Summer eğlencelidir, tasasızdır, hayatını yaşayandır. Aşka vakti de sabrı da yoktur. Pervasızdır, ıssızdır. Belki de bu kadar düşünecek bir şey yoktur.

Tom'a yazık oldu.