Alo Ben Kimim?

Yaratıcılık, yaşamın doğrulanmasıdır.

Bu soruyu birini ararken ya da bana gelen aramaları açmadan önce son bir kaç gündür edinmiş olduğum bir alışkanlığın sonucu söyleyip kendi kendime gülerek açıyorum. Tabi karşıdakinin ruhu bile duymuyor. Bilseler de etrafımdakilerin deliliğime alışmışlığının bir sınırı olduğunu düşünmüyorum. Peki Bahar bu soru nereden çıktı ? Önceki yazımda Tanrılar Okulundan alıntılar yapmıştım. Evet, bu da kitaptan hala etkisinde kaldığım bir bölüm. Yazım kitabın devamı olmamakla birlikte bu soruyu kendime sormamın sebebi kanaatimce kim olduğunu soran kişiler kim olduklarından ziyade kim olmadıklarını görüp o güzel aydınlanmadan sonra ortaya çıkan şeyi sevmeleri yönünde. Çünkü kim olduğumuz konusu bana biraz korkutucu geliyor bazen. Sanki etrafıma sınırlar çizmem gerekiyor ve ben şu,şu ve şuyum dedikten hemen sonra sınırların içerisinde hapsolacakmışım gibi hissedişimin önünü alamıyorum. Eserlerini çok severek okuduğum Don Migel Ruiz'in de dediği gibi ''kim olduğun sorusuna yanıt veren kişi kim olduğunu bilmiyor demektir.''

Bu yazımda bahsini açacağım kitap Cehenneme Övgü. Son zamanlarda okuduğum kişisel gelişim, parapsikoloki-spritüalizm türlerinden uzaklaşıp uzun zamandır merakla hayatı Gündüz Vassaf'ın gözünden görmek istiyordum ve kısa zaman önce bu ayrılcalığı kendime sundum. Bazı eleştirmenler ona ''şeytanın avukatı'' sıfatını yakıştırmış olsa da bana kalırsa yaşadıklarımızı açıkça dile getirme cesaretini göstermiş biri. Girişte söylediğim gibi kim olduğumuzu bilmek için hayata bakışımızı genişletmemiz gerek sadece bir taraftan bakmak yanıltır diye düşünenlerdenim zamanı geldiğinde kuş bakışı da bakma cesaretini gösterebiliyorsanız hayata dahil oluyorsunuz.

Bir de şu var ki kalıplarımız dışında söylenen her şeye karşı bir tavır sergiliyoruz. Kimisi duymazdan geliyor kimisi kirpiler gibi korkunca kendilerini top şekline sokup kapatıyorlar. Tanıdık geldi mi? Sanıyoruz ki doğduktan sonra öğrenme hızlı bir şekilde gerçekleşir ve belli yaştan sonra öğrenilen şeyler bardağın son damlalarıdır ve fazlasına ihtiyaç yoktur.

Yenilmek, başarısız olmak kavramına da tek düze anlam yüklediğimizi düşünüyorum. Neden hep başarılı hatta bazılarımız için ''en başarılı'' olmak dünyadaki her şeyden daha önemlidir? Bu ailemizdeki bireylerin bize yüklediği misyonu ne şekilde değerlendirdiğimize ya da doğru anlatımı onun üzerine yaptığımız ve sonradan tanışageldiğimiz kişilerin de etkisiyle ya geliştirir ya da köreltiriz. Her iki durumda da karar mekanizması bize bağlıdır. Belki bocaladığımız yer burası. Size bir daha yenil bir daha başarısız ol romantikliğini yapmayacağım. Ya bu husus yanılmamıza neden oluyorsa? Başarılı ya da başarısız olmaya değil de yaptığımız işin bizim en iyi versiyonumuzla yaparsak yani bu cümleyi şöyle evirelim 'daima yapabildiğinin en iyisini yap' böylece kim başarılı olmuş kim olmamış pek umursamıyor kendinin yeni versiyonlarınla karşılaşıyorsun. Çünkü yarış hali genelin bildiği gibi insanı geliştirmekten ziyade yaptığı işten nefret etmesini, kin , kıskançlık duygularını beslemeye yarayan bir oyun gibi geliyor bana.

Son olarak zaman zaman benim de içine girdiğim o girdaptan söz edeceğim. Biri olumsuz konuştuğunda ya da sapına kadar savunduğum kendi gerçekliğime ters düşen bir görüş bildirdiğinde kimi zaman sözünü bitirmeden hemen müdahale etme arzusuyla yanıp tutuşma halinden müzdaribim. Son zamanlarda her ne kadar törpülemiş ve kendi safıma çekilmişsem de bu oldukça kötü duruyor bunu belirtmek isterim. Herkes aynı düşünmese daha iyi moduna geçtim. Çünkü bu durum pek eğlenceli değil. Düşünsenize hep kendinizle karşılaştığınızı! Korku filminden farksız olmazdı. Hem belki karşı tarafın öğretisinden almamız gereken bir şey olup olmadığını da bilmiyoruz. Son zamanlarda yeni bilgi alma açlığı çekiyorum bu sebeptendir ki dinleme modundayım oldukça yeni bilgi edinip burası çok önemli araştırma fırsatı buluyorum. Çok uzatmadan yazımı bitiriyor ve Vassaf'a kulak kesilmenizi rica ediyorum.