Amerika'da yamyamlığın ilk izleri: Jamestown Kabilesi
Tarihin tozlu sayfalarındaki bir vahşetin izi.
Kanibalizm ya da halk arasında en çok bilinen adıyla yamyamlık geçmişten günümüze kadar tarih ve hikaye kitaplarında kimi efsane kimisi gerçek olaylarda önümüze çıkmıştır. Yamyamlık, bir canlının kendi türünden olan canlıyı yemesine verilen isimdir. Tarih boyunca insanların diğer insanları yemesi özellikle ilkel kabilelerin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bu yamyamlık olaylarının bir örneği ise ilk kalıcı İngiliz yerleşimi olan Jamestown kabilesinde yaşanmıştı.
17. yy Batı devletleri için bir şahlanma dönemiydi. Sömürgecilik hız kesmeden devam ediyordu. Fransızlar, İspanyollar ve Portekizliler çoktan sömürgecilik yarışına girip istediklerini elde etmeye başlamışlardı. Amerika'nın orta ve güney kesimlerine seferler düzenlemiş, yerleşkeler kurmuşlardı. Buradaki önemli ve para edebilecek tüm kaynak ve ganimetleri kendi ülkelerine taşıyorlardı. Gelirler çoğunlukla altın madenciliğinden oluşuyordu. Bu rekabet ve zenginlikten uzak kalmak istemeyen İngilizler, 14 Mayıs 1607'de Virginia şirketi adlı bir kuruluşla James Nehri kıyısında yaklaşık 300 (bazı kaynaklara göre bu sayı azalıp artabilir) kişiden oluşan Kuzey Amerika'daki ilk kalıcı İngiliz yerleşkesini kurdu. (Virginia şirketi adını I. Elizabeth'in lakabı olan " Virgin Queen" isminden esinlenmişlerdir.) Jamestown seferi İngiltere'nin ilk Amerika seferi değilidi. Bundan önce birkaç sefer yapılmış fakat bir türlü başarı yakalayamamışlardı. Nihayetinde İngilizlerin başarılı olduğu bu seferde Amerika'nın kuzey topraklarına ayak basılmıştı. Bulundukları bölge ve yanındaki nehire verdikleri James ismi, dönemin I. Elizabeth'ten sonraki tacın sahibi olan I. James'e ithafen verilmişti.
Arazi ilk bakışta yeşillik ve sulak bir bölge gibi gözükse de beklendiği gibi güzel sonuçlarla karşılaşamamışlardı. En önemli kaynakları olan tarım için elverişli toprak yoktu. Bu büyük bir sorundu çünkü yanlarında getirmiş oldukları besin tohumları için ekilecek ne uygun iklim ne de başka bir arazi vardı. Diğer yandan bataklık bir bölgede yer alan arazi, haşare ve ölümcül virüsler taşıyabilen sinek türleri için bir cennetti. Bölgede karşılaşabilecek bu tarz hayvan sayısı çoktu. Zamanla korkulan oldu, çeşitli hastalıklar baş göstermişti. Daha önce böyle hastalıklarla karşılaşmamış kolonicilerin belli bir bölümü bu hastalıklardan dolayı öldü. İç sorunları yavaş yavaş kendini belli ederken dış sorunlar da patlak verdi. Bölgenin Kuzey Amerika yerlileri, kendi arazilerinde başka bir ırktan kabilenin varlığını istemiyorlardı. Hâl böyle olunca yerliler, Jamestown kabilesini her taraftan sıkıştırmaya, ablukaya almaya başlamışlardı. Bölgedeki varlıklarına son vermek için ani saldırılar düzenleyip korkutmaya, etraflarını sararak etkisiz hale getirmek istemişlerdi. Fakat beklenilenin aksine, kabile varlığını sürdürmeye devam etmişti.
Asıl Jamestown kabilesinin kaderi ise 1609 ve 1610 yıllarının kış aylarında belli olmuştu. Kıtlık Zamanı olarak da adlandırılan bu dönem kabile için en karanlık dönemdi. Daha önce alışık olmadıkları hava şartları, toprağı işleyemedikleri ve yerlilerin ava izin vermedikleri için açlık ve hastalıklar kabilenin sonunu getirmişti. Ölüm sayıları hızla artmıştı. Bu koşullarda hâla hayatta kalabilen sayılı insanlar önce yanlarında getirdikleri kedi, köpek ve binek hayvanları yiyerek hayatta kaldılar. Zamanla eldeki bu hayvanlar da tükendiğinde gözlerini kabiledeki ölü insan bedenlerine dikmişlerdi. Ama bu nereye kadar onlara yetecekti?
Yapılan araştırmalar ve kazılar Jamestown kabilesinin sadece ölü insan bedeni değil ayrıca kanlı canlı yaşayan insanları yani birbirlerini de yediklerini gösterdi.
Bilgisayar simülasyonu ile yeniden yaratılmış resimde görmüş olduğunuz kızın adı Jane ve kendisi bu vahşi yamyamlık örneğinin ilk kurbanlarındandı. Jane henüz sağlıklı bireyken öldürülüp hemen ardından kesilerek yenmişti. Jane'in ölümünün ardındaki bilgiler ise epey ürkütücüdür çünkü dönemin açlık seviyesi o kadar yüksektir ki vücudun her bir parçasını atmamış, değerlendirmişlerdir. Jane'in özellikle kafatasındaki satır izleri ve delikler beynini çıkartmak için yapılmıştır. Araştırmalardan çıkan bir diğer bulgu ise Jane'nin aslında bir kadın tarafından öldürüldüğü ve çokta iyi bir kasap olmadığını gösteriyor çünkü kafasındaki satır izlerini bırakmadan önce bir tereddütlük yaşamış olduğu ortaya çıkmıştır.
Koca koloniden geriye kalan yaklaşık 60 kişi ölümün kıyısındayken İngiltere'den gelen yardım gemisi ile kendilerini son anda kurtarmışlardır.
Jane'nin bedeni ilk yamyamlık vakasıydı fakat son olmadı. Jane'den sonra birçok kişinin de aynı kaderi paylaştığı araştırma ve kazılarla kanıtlanmıştır. Araştırmalara öncülük eden bilim adamları hâla bölgede ve toprağın altında kazılmayı bekleyen bedenlerin olduğundan eminler. Ne kadar vahşi bir durumun içinde yaşadıklarını hayal etmek bile zor ama insan "Ben ne yapardım acaba?" diye düşünemeden duramıyor. Siz olsaydınız bir kenarda kendi ölümünüzü mü beklerdiniz, yoksa çoktan gözünüze birini kestirip en savunmasız anını yakalamayı mı? Belki de siz bir suikaste kurban olabilirdiniz. Dilerim, böyle bir şey hiç yaşamazsınız. Sağlıklı ve esen kalın.
https://www.history.com/topics/colonial-america/jamestown