Anıların Dansı

Victoria geçmiş ve günümüz arasında gidip gelmeye devam ediyor. Acaba başına neler gelecek?

"Dikkat et Victoria!"


Ablasının endişeli sesine karşılık annesi güldü. Gülüşü herkesin gözünü alacak kadar büyüleyiciydi, en azından küçük Victoria öyle düşünüyordu. Annesi arkasından gelen güneşi bile yanında sönük bırakacak kadar parlaktı. Elindeki fincan annesinin elinde basit bir fincan olmaktan çıkıp imparatorluğun mirası olarak kabul edilebilecek kadar değerli oluyordu. Victoria bunları düşünürken yere çakıldı. Dizlerindeki keskin acı gözlerini doldurdu.


"Leydim!"


Sadık hizmetkarı yanına koşsa da annesi ondan hızlıydı. Küçük çocuk haykırarak ağlarken annesine sıkıca sarıldı. Annesi de ona sarılmış, saçını okşuyordu. Öyle ki Victoria o anda tekrar anımsamıştı. Yanında annesi olduğu sürece dünya yansa, gökyüzü yeryüzüne karışsa da sorun olmazdı. Annesi onu her türlü musibetten korurdu. Bunun için canını feda edeceğini bilseydi bunu ister miydi, kim bilir?


“Ah, kardeşim! Dikkatli olmanı söyledin değil mi? Neden bir kez olsun beni dinlemiyorsun?”


Ablası onu azarlarken salya sümük ağlayan çocuk ona baktı. Endişesi o kadar barizdi ki azarı bile onu üzemedi. Ablasının şefkatli bakışları ve annesinin sıcak kucağı sayesinde sakinleşmeyi başardı. Gözyaşları dindiğinde annesi onu omuzlarından tutup yüzüne bakmak istese de küçük kız onu bırakmadı. Yüzünü koruyucu meleğinin omzuna gömdü. Annesi birkaç kez daha denese de aynı inatçılıkla annesinde bir adım olsun uzaklaşmayı reddediyordu.


“Güzel kızım,” diye şakıdı annesi bal gibi sesiyle.


“İzin ver de yarana bakayım. Canın acımıyor mu?”


Victoria başını olumlu anlamda sallasa da annesini tutan elleri gevşememişti. Ablası diz çöküp küçük kardeşinin yüz seviyesine indi. Güvenle tebessüm edip gözyaşlarıyla ıslanmış yüzünü sildi elindeki mendiliyle. Sakin ve yumuşak sesiyle konuşmaya başladı.


“Victoria annemi bırak da acını dindirsin. Merak etme, biz buradayız. Senin yanından hiç ayrılmayacağız.”


Yalan söylüyorlar.


Victoria kafasındaki sözleri görmezden gelip annesini bıraktı. Annesi önce eliyle kızının yüzünü sildi, ardından kucağına alıp içeriye götürdü. Annesi küçük kızı o kadar taşıyordu ki Victoria mı çok hafif yoksa annesi mi çok güçlü, bilemedi küçük kız. Annesi Victoria’yı sedirin üzerine bırakıp yanında oturdu. Ablası da çoktan kapıyı kapatıp annesinin arkasındaki yerini almıştı.


Küçük kız eteğini sıyırıp dizine baktılar. Kanayan yarayı görünce ablasının yüzü ekşimişti. En değerlisinin böylesine canının yandığını düşünmek kalbini ağrıtıyordu. Annesi Sally’nin aksine duygularını saklamayı başarmıştı.


“Çok mu kötü duruyor?” diye sordu Victoria, ağlamayı yeni kesmişken.


Annesi sevecen bir şekilde gülümsedi. Başını iki yana salladı. Kızının yanağını sevdi.


“Hayır kızım, mühim bir yara değil. Hemencecik geçecektir. Hatta gözünü kapa, açtığında geçmiş olacak.”


Victoria’nın ağzı açık kaldı.


“ Gerçekten mi?” diye sordu hayretle.


“ Elbette kızım. Ben sana hiç yalan söyledim mi?”


Yalan, yalan.

 

Victoria neredeyse tüm vücudunu hareket ettirerek başını iki yana salladı. Ardında büyük bir teslimiyetle gözlerini kapadı.


“Episkey!”


Küçük kız gözlerini açmasa da yaranın yok olduğunu anlamıştı. Annesi gerçekten de doğruyu söylemişti. Aklındaki sesler yine haksız çıkmıştı. Annesi gerçek bir melekti.


“Açabilirsin gözlerini.”


Ablasının izniyle gözlerini açıp yaranın olması gereken yere baktı. Yarayı geç, iz bile kalmamıştı. Küçük Victoria şok içinde önce annesine ardından ablasına baktı. Küçük kızın şaşkınlığı ve heyecanı Sally ve annesinin ihtiyacı olan tek şeydi. Küçük kız mutlu olduğu sürece her şeyi yapmaya hazırlardı. Sanchez soyadını feda etmek pahasına bu küçüğünü koruyacaklardı. Gözlerindeki parıltının sönmesine engel olacaklar, her daim güvende hissetmesini sağlayacaklardı. Onları görevi buydu, Victoria’yı korumak!


Bu hikayenin öncesine buraya, buraya ve son olarak buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.