Aşkın Mantıksız Zaferi: Sherlock ve Irene

Zevk verdikçe aklı bulandırmaya başlayan şeylerden biridir aşk.


Adem ile Havva’nın yeryüzüyle buluşmasından, Shakespeare’in Romeo ve Juliet’i yazmasına ve onlardan sonra gelen birçok edebi esere konu olan aşk teması, Sherlock Holmes için başlarda ve “o” kadınla tanışıp mental bir sarsıntı yaşayana kadar çok da ön planda olan bir şey değildi. Sempatisi ve sivri zekasıyla yaratıldığı periyottan beri her kesimden birçok insana dokunabilmiş olan Holmes, her zaman kendini mantığı ve taktikleriyle ilerleyen bir adam olarak gördüğü gibi biz okuyucular da onu böyle görmeye bir nevi şartlandık aslında.

Fakat -her ne kadar kurgusal da olsa- o da etten kemikten yaratılmış bir insan en nihayetinde. Gözünün önündekini görmeden edemeyen, detaycı ve analitik olmaya programlamış olsa da kendini, Sherlock Holmes gibi biri bile aslında bu kısıtlamalardan ibaret olmayabilir. Holmes gibi bir insan bile duygularının rüzgarına kapılıp kaybolmaya meyilliyken, yaşamımızda aşk diye bir olgu varken insanın güçlenebileceği kadar zayıflayabileceğini de bariz bir şekilde görüyoruz esasında.

Polislerin, avukatların veya ünlü dedektiflerin çözememediği çok sayıda olayı sağ duyusu ve mantığıyla zorlanmadan çözebilen Holmes, son ana kadar başardım diyebileceği bir dava ile birlikte onun gözünü karartıp aşkla bulayan Irene Adler nedeniyle bir nevi tüm rasyonel özelliklerinden sıyrılıp belki de ilk defa bir davanın çözümünde yanıldı: Bohemya’da Skandal.

Bohemya'da Skandal, Sir Arthur Conan Doyle tarafından yazılan ve Sherlock Holmes'un yer aldığı kısa bir öyküdür. Bu öyküde Bohemya Kralı, yaklaşan evliliğini mahvetmek için onu kullanmakla tehdit eden kurnaz Irene Adler'in elindeki uygunsuz bir fotoğrafı kurtarmak için Holmes'ten yardım ister. Holmes, Adler'i alt etmek için keskin zekâsını ve kılık değiştirmelerini kullanır, ancak sonuçta onun zekâsına ve dürüstlüğüne hayran kalır ve fotoğrafı geri almamayı tercih eder. Hikâye, Holmes'un değerli bir düşmana duyduğu saygıyı vurgular ve bir zekâ savaşında aşktan kaynaklı mağlubiyetini sergiler.


Her ne kadar güzelliğini inkar edemesek bile Irene Adler’in Sherlock Holmes gibi birinin kafasını neyle karıştırdığını söylemek de açıkçası bir yandan ironik çünkü Adler’in ne parası ne de güzelliğiydi Sherlock’u ağına kaptıran. Sherlock’un zihnini yeterince açamamasına sebep olan ve her ne kadar kendinden emin olsa da davayı kendi yöntemleriyle çözememesinin sebebi aslında Adler’in de kendi çapında zeki ve taktiksel olmasıydı. Dediğim gibi, Irene Adler’in güzelliği yadsınamazdı ve bu da aşık olunmak için bir sebepti fakat Sherlock’un bu aşkı fark edişi neredeyse çocuk yerine konulup Irene’in kendince nasıl Sherlock’u kandırdığını açıklayan mektup diyebiliriz. 

Günün sonunda her insanın zaafa dönüşen zevkleri vardır. Zevk verdikçe de aklı bulandırmaya başlayan şeylerden biridir aşk. Sherlock Holmes gibi bir dağı bile devirmeye kadir olan aşk, kim bilir başka hangi dağların tepesindeki kara bulut olmaya devam ediyor.