Normal İnsanlar 500 Günde Korkutur

Az diyaloglu anlatımıyla Sally Rooney'den Normal People ve Marc Webb'ten 500 Days of Summer.

500 Days of Summer filmiyle Normal People dizisini peş peşe izlediğim için belli bir karşılaştırmaya gideceğim. Farklı türde bağlanımlar, bağlantılar ve kişiler olmasına karşın bariz bir şekilde aralarında da epey bir yıl farkı olduğunu da göz ardı etmeyelim.


500 Days of Summer filminde âşık olan bir oğlan ve ciddi ilişki kurmak istemeyen bir kız konu alınırken Normal People'da aslında farklı toplumsal kesimlere ait olan ve tüm bağlarına rağmen bir türlü tam olarak kenetlenemeyen ve bir şekilde hep uzak kalan fakat birbirlerini anladıklarını bilen iki gence odaklanıyoruz. Odaklanıyoruz diyorum çünkü kamera açıları da tam olarak karakterlere odaklanıyor. Çoğunlukla yakın çekimlerden oluşan mini dizi 20 küsür dakikalık bölümlerden oluşuyor ve tüketimi de çok kolay.

500 Days of Summer'ın darlayıcı ambiyansından sonra aslında ilaç gibi ve daha olası, biraz daha içimize su serpen tarza ve karakterlerle daha çok bağlantı kurmamıza olanak sağlayan bir sessizlik ve yavaşlık hâkim. Bu yavaşlık gözünüzü korkutmasın akıcı olmadığından değil karakterlerin yaşadığı duygu durum bulanıklığını yaşamamız için bir kısa zaman aslında. Bazen sahnelerin geçişi çok anlamsız olsa da devamlılığı sağlıyor bunu bölüm sayılarının dakikasına veriyorum.

Karakterlerin yaşadığı gerginliği ve hüznü yaşayabiliriz. Bir süreden sonra tepkilerinin ne sebeple olmuş olduğunu biz tahmin etmeye başlıyoruz. Bölümler ilerledikçe onları daha iyi tanıyoruz Marianne Sheridan'ın aile yapısını daha iyi görüyoruz ve verdiği kararları normalleştiriyoruz. Connell'a gelecek olursak vicdan azapları ve pişmanlık hissiyle dolup taşmış bir karakter. Fakat yine de iyi idare ediyor ve etmemesi için sebep yok diyebiliriz. Bu iki karakterin bunca sözsüz temastan sonra gerçekten nasıl birbirlerini anladıkları da şaşılası bir nokta, his işte his diyoruz ve kapatıyoruz. Bunun sebebini de Sally Rooney zaten çok güzel bir şekilde açıklıyor:

”Sevişme sahnelerini, karakterlerin diyalog kurduğu sahneler olarak düşünüyorum”

500 Days of Summer bu yönüyle ayrılıyor bu diziden, vur babam vur öldür babam öldür derken Tom Hansen'e çok üzüldük. Herkes onda bir şeyler buldu değil mi?Hepimizde bir ukteyi canlandırdı o aslında; aynı şeyi düşünemeyiş, hissedemeyiş. Büyük umutlar ve zamanla uzaklaşarak çürüyen bir benlik. Sonra sıra 500 Days of Autumn'a geçiyor ya hah dedik işte ve rahatladık. Yazdan sonra sonbahar var yahu?