Atlantis: Zamanın Derinliklerinde Kaybolan Efsanevi Medeniyetin İzleri
Platon'dan beri Edebiyatın ilham kaynağı olan var olduğu kanıtlanamayan bir inanış.
Zamanın bir yerinde bir toz bulutu, bir patlamayla dünyanın oluştuğuna inanılır ve o zamandan sonrasında sayısız tür ve canlı bu dünyanın üzerinden geçti. En bakilerinden biri de insanoğluydu. O aklıyla adapte olmayı, üretmeyi, korunmayı başardı. Üretti, tüketti, korudu ve yaşadı. İlk başta temel ihtiyaçlarını karşıladı insan, sonrasında daha da büyüdü o ihtiyaçlar ve daha sonra da artık sadece kendi ihtiyaçlarından fazlasını düşünmeye başladı insan. Sorunlar, hastalıklar, mesafeler ve daha fazlasına çözümler buldu ve bulmaya da devam etti. Ve bu çözümlerden biri de ''Teknoloji''ydi. Ama peki her şey sırayla mı bulundu? Yani teknoloji hep bir zaman çizgisinde doğru orantıyla mı devam etti? Teknolojide bir kırılma yaşanmış olabilir mi?
Bundan 11.000 yıl önce var olduğuna inanılan bir kıta varmış, bu kıtanın adı Atlantis. Atlantis ilk olarak Platon'un "Timaeus" ve "Critias" adlı eserlerinde bahsettiği Atlantik Okyanusu'nda yer alan ve üzerine farklı medeniyetlerinin teoriler yazdığı bir kıtaydı. Kimileri de Platon'nun Devlet kitabındaki ideal devleti anlatılırken ''yozlaşmayı'' sembolize eden bir yer olduğunda inanır. Platon Timaeus ve Critias diyaloglarında Atlantis'ten Atina'ya karşı savaş açan güçlü, zengin ve gelişmiş bir uygarlık olarak bahseder. Timaeus diyalogunda, Mısır rahipleri Atlantis'in hikayesini Atinalı yasa koyucu Solon’a anlatır ve bu efsane, Solon aracılığıyla Platon'un kuzeni Kritias'a kadar aktarılır. Critias diyalogunda ise, Platon Atlantis’in siyasi yapısından, şehir planlamasından ve teknolojik gelişmişliğinden daha ayrıntılı bahseder. Atlantis burada zenginliği ve gücüyle dikkat çeker, ancak yozlaşma ve ahlaki çöküş nedeniyle tanrıların gazabına uğrar.
Peki, tam olarak nasıl bir yerdir Atlantis? Gelişmiş su kanalları bulunan, gelişmiş şehir planlaması ve altın, gümüş taşlarla kaplı binalara sahip, madencilik ve metalurji alanında ileri düzeyde , denizcilikte usta bir kıtadır Atlantis. Ama buna karşı kibir ve güç tutkusuna sahip, tanrılara karşı isyan eden, adalet sistemi yozlaşıp bireysel çıkarlar üzerine işleyen, saldırgan ve sürekli fethetmeyi düşünen bir yerdir Platon'a göre ve tanrılar Atlantis’i cezalandırmak için büyük bir felaket gönderir ve ada bir gece ansızın sular altında kalır. Aslında burada Platon ''ideal devlet''in tam tersini çizer. Bir uyarı niteliğindeki bu anlatı ve zenginliğin ahlaki değerlerin önüne geçtiği bir toplumun sonunu göstergesidir.
Platon'un Timaeus ve Critias Diyalogları Atlanis'e dair en önemli ve neredeyse tek antik kaynaktır. Ondan sonra Antik Yunan ve Roma yazarlar doğrudan Atlantis'ten bahsetmese de , Platon’un Atlantis anlatısını bir alegori olarak ele almışlardır. Modern Edebiyat'a geldiğimiz zamanda Rönensans döneminde ilgi çekmeye başlamıştı Atlantis. Francis Bacon’un Yeni Atlantis (1627) adlı eseri, Atlantis’e dair alegorik bir anlatı sunar ve Bacon burada Atlantis’i bilimsel bir ütopya olarak tasvir eder. 19. asırda alı yazar Ignatius Donnelly’nin Atlantis: Antediluvian World (Atlantis: Tufandan Önceki Dünya, 1882) adlı eseri de o dönemde yazılmış en önemli Atlantis çalışmalarından biridir. 20. asırda Amerikalı kâhin Edgar Cayce Atlantis'in popülerliğine bir katkı sağlayarak onun Bahamalar yakın olduğunu ve teknolojik olarak çok ileri bir uygarlık olduğunu iddia eder. Ve tabii bazı arkeoloji ve araştırmacılar onu tarihle ilişkilendirmeye çalışmış Amazon'daki antik şehir kalıntılarına kadar farklı arkeolojik bulgularla, Santorini Adası'ndaki Minoan uygarlığının volkanik bir patlamayla yok olması gibi olaylarla Atlanis'i açıklamaya çalışmıştır.
Tarihten bu yana Atlanis edebiyatçılar ve felsefeciler arasında ilgi çekmektedir. Üzerine eserler yazılan bu inanışın gerçek olup olmadığı tam olarak bilinmese de tarihle tam olarak ilişkilendirilip kanıtlanamamıştır. Platon'unun bir anlatısından yola çıkan Atlantis modern edebiyatın ilham kaynaklarında biridir aslında.
Tarih, her ne kadar çizgisel bir çizgide akıyormuş gibi görünse de, derinlerde saklı kalmış sırlarla ve dönüm noktalarıyla doludur. Atlantis de, bu sırlarla kaplı tarihin gizemli bir kapısı olarak kalmaya devam ediyor. Kim bilir, belki bir gün denizlerin derinliklerinde ya da tarihin unutulmuş sayfalarında Atlantis'in izleri tekrar gün yüzüne çıkar ve insanoğluna yeni bir ufuk açar. Ta ki o zamana kadar Atlantis, hem bir uyarı hem de bir umut ışığı olarak edebiyatta, felsefede ve insan zihninde yaşamaya devam edecek.