Barok Dönemi Resim ve Heykelinde Antik Yunan ve Roma Mitleri

Yunan mitlerinin barok dönemi resim ve heykelindeki yansımalarına şahitlik edelim.

İnsan var olduğundan beri etrafındakileri anlamlandırmaya, bir neden-sonuç ilişkisi kurmaya çalışmıştır. İnsanın anlam arayışı, kültürel perspektifi, bulunduğu toplumun yapısı ve değerleri bize mitleri vermiştir. Bugün bilimsel terimlerde bile karşımıza çıkan mitler pek tabii birçok sanatçıyı etkilemiş ve eserlerine yansımıştır. Bu yazıda Barok dönemi ressamı Michelangelo Caravaggio ve Barok dönemi heykeltıraşı olan Lorenzo Bernini'nin eserlerine bakarak Yunan ve Roma mitlerini inceleyeceğiz.

Michelangelo Caravaggio

Barok erken 17.yüzyıl döneminde Avrupa'da yaygınlaşan bir sanat tarzıdır. Barok stilinde yoğun kontrast, derin renkler, ihtişam ve hareket ön plandadır. Caravaggio için barok resim sanatının öncüsü diyebiliriz. Zorlu bir hayatı olan ressamın tarzı yaptığı eserlere de yansımıştır. Erken çocukluk döneminde kara vebaya yakalanmış ve iyileşmiştir ama ailesinden birçok kişiyi bu hastalıkla kaybetmiştir. Ergenliğinin sonlarına doğru da annesini kaybetmiştir.

Genç, Hasta Bacchus

Sanatçının en bilindik eserlerinden biri olan Genç, Hasta Bacchus'u incelemeden önce mitolojik bir figür olan Bacchus'u inceleyelim. Roma mitolojisinde ismiyle Bacchus, Yunan mitolojisindeki ismiyle Dionysus şarap, bereket ve çoşkunun tanrısıdır kısacası verimliliğin, bereketin, kutlamanın ve keyfin olduğu yerde ondan söz edebiliriz fakat bu eserde diğer mitolojik eserlerin aksine hasta ve keyifsiz bir şekilde yani verimliliğe ve çoşkuya ters düşecek şekilde resmedilmiştir. Solgun ve sarı bir cilde, kuru dudaklara sahip olan Bacchus'un yüzünde de yorgun, hasta ve halsizlik hakimdir. Ölümsüzlüğüyle bilinen tanrı adeta hasta ve sıradan bir insan formundadır. Verimliliğin aksine de elinde arada çürükler olan üzümleri tutmaktadır. Rönesans döneminde ''ideal'' olan resmedilirken burada ideal doğallaştırılmıştır, yine bir barok dönemi özelliği olarak detaycılık, yoğun kontras ve derin renkler göze çarpmaktadır. Üstte Caravaggio'nun hastalıkla olan geçmişinden bahsetmiştik, söylentilere göre de resmi yaptığı dönem bacağından bıçaklanmıştır. Ressamın bu resmi bir otoporte olarak değerlendirilmektedir.

Narcissus

Birini düşünün ki kendi güzelliğine vurulsun ve göldeki yansımasına bakarken günden güne eriyip hayatını kaybetsin. Bugün sıkça duyduğumuz ''narsizm'' kelimesinin hikayesi buraya dayanmaktadır. Kendine hayranlık ve büyüklenmeciliği ifade eden narsizmin kelime kökenin hikayesi bir yunan mitine dayanır. Narcissus, büyüleyici bir yüze sahip olan genç bir avcıdır, ona aşık olan kimseye aldırış etmez. Narcissus'un bu tavrı bir peri olan Echo'nun kahrından ölümüne sebep olur ve bu durum tanrıları çok kızdırır dolayısıyla tanrılar da bu genç, yakışıklı avcıyı cezalandırır. Bir gün su içmek için gölete eğildiğinde orada kendi yansımasıyla karşılaşır ve kendine aşık olur, kimseye gösteremediği sevgi ve ilgiyi göldeki yansımasına gösterir tıpkı bir narsist gibi... O yansımasına o kadar yoğunlaşmıştır ki ne yemek ne su içmek gelir aklına ve günden güne eriyerek kendi sonunu getirir. Öldükten sonra da kendinden geriye kalanlar nergis çiçeklerine dönüşür. Caravaggio'da bu eserinde Narcissus'un bu durumunu göstermiştir, resimde Barok dönemi özelliği olarak yine kontrastlar, derin renkler ve detaylar göze çarpmaktadır.

Lorenzo Bernini

Barok dönemi heykeltıraşı olan Bernini'nin eserlerinde Yunan ve Roma mitolojisinde figürler, yoğun hareket, doğaüstü tasvirler ve detaylar göze çarpmaktadır. Sadece heykel değil mimari, şiir ve tiyatroyla da ilgilenen Bernini döneminin en üretken sanatçılarından biridir. Roma'nın birçok noktasında Bernini'nin izleri görülebilir. Caravaggio ise Bernini'yi etkileyen bir isimdi ve Bernini onun yaptıklarını heykellerine yansıtarak devam ettirmiştir.

Proserpina'nın Kaçırılışı

Proserpina'nın Kaçırılışı, Hades'in Persephone'u kaçırmasını anlatmaktadır. Barok dönemi özelliklerini son derece vurgulayan bu heykel adeta tiyatrodan bir sahne gibidir. Zeus ve Demeter'in kızı Persephone'a aşık olan yer altı tanrısı Hades onu kaçırmak için harekete geçmiştir, heykelde Persephone' un çırpınışı yüzündeki ifadeye de yansımıştır ve Hades'i iteklemektedir. Yer altına gitmek istemeyen Persephone çırpınışıyla adete göğe yükselmektedir. Hades ve Persephone'un altında ise daha sabit bir formda duran yeraltı dünyasının bekçisi olan üç başlı Kerberos göze çarpmaktadır.

Yine barok döneminin bir özelliği olarak heykellerdeki derin oyukları, figürlerin yüzündeki ifadeleri ve detayları sanatçı eserinde yansıtmıştır.

İki figür arasındaki fiziksel çekişmeyi çok güçlü bir şekilde yansıtan Bernini, Hades'in kızı kavrayışını heykelinin oyuklarına işlemiş, kızın ise çaresizliğini onu bakışlarına yansıtarak göz yaşlarıyla taçlandırmıştır.

Medusa


Yine bir mitolojik figür olan Medusa'nın öyküsü trajiktir. Kendisini tanrılara adayan Medusa, Athena'nın tapınağında yaşamaktadır. Medusa kendisini görenlere hayran bırakan, çok güzel, alımlı ve büyüleyici bir kadındır. Ona hayranlık ve arzu besleyenler arasında ise Zeus'un kardeşi, denizlerin hakimi Poseidon vardır. Bir gün gözünü kan bürüyen Poseidon güzeller güzeli Medusa'ya Athena'nın tapınağında tecavüz etmiştir. Bu olay karşısında öfkeye bürünen ve aşağılanmış hisseden Athena bunu kendisine yapılan büyük bir saygısızlık olarak görmüştür. Gücü Poseidon'a yetmeyen Athena'nın içinde büyük bir haset büyümüş, acısını zavallı Medusa'dan çıkarmıştır. Ondan güzelliğini almakla kalmamış ve lanetlemiştir. Onu öyle bir hale getirmiştir ki, güzelim sırma saçlarınının her telini yılanlara dönüştürmüştür. Bu da yetmemiş ona olan bakışları da çalmıştır, Medusa'nın gözlerinin içine bir kez bakan taşa dönüşmüştür. Bu lanet kendisine bir ayna gösterilince onu da etkilemiş, taşa dönüşmüştür. Bernini bu olayı yaptığı büste işlemiştir. Sanatçı burada bize sadece bir büst yapmak istememiş Medusa'nın yaşadığı duyguyu aktarmak istemiştir. Büstün her oyuğuna korkuyu, dehşetiği, paniği ve hüznü işlemiştir. Bu büst Medusa'nın trajedisini adete ete kemiğe bürünmüş gibi yansıtmaktadır.

Baygınlık, baş dönmesi, hızlı kalp atışı gibi belirtilerle karakterize edilen Stendhal Sendromu psikosomatik bir rahatsızlıktır ve kişinin çok fazla ve ihtişamlı sanat eserlerine maruz kalmasıyla ortaya çıkabilir. Floransa'dan yüzden fazla kişinin bunu yaşadığı ve Freud'un da İtalya ziyaretinde bunu yaşadığı söylenmektedir. Barok dönemi, özellikle heykelleri bu sendroma sebep verecek kadar etkileyicidir.



Kaynakça: Celil Sadık - Uygarlığın Ayak İzleri