Bilge Karasu, Gece

Türk Edebiyatının En Güzel Post-Modern Eserlerinden Biri Olan ''Gece'' Üzerine Kısa bir İnceleme Yazısı

''Hangi ayna kendimizi gösterecektir bize? Sürekli bir yürüyüş içinde gibiyiz, bir lunaparkın eciş bücüş görüntü veren aynaları arasında.’’

Türk Edebiyatının en karmaşık ve post-modernizm akımına verilebilecek en güzel örneklerinden biri olan ''Gece'', Bilge Karasu tarafından kaleme alınan ve 1994 yılında yayınlanan önemli bir eserdir. Karasu'nun psikolojik, edebi ve sosyolojik ögeleri harmanlayarak yazdığı bu eser, gerek siyasi gerek kültürel eleştirilere yer verir.

''Gece'' romanının kendine özgü bir kompozisyonu ve dünyası olduğunu söylemek çok yanlış olmaz. Karasu, bu eserinde geleneksel anlatım tekniklerinden uzaklaşarak, modern edebiyatın sınırlarını zorlar. Kitap, zaman ve mekan kavramlarını esneterek, okuyucuyu gerçeklik ile bilinçaltı arasında karmaşık bir yolculuğa çıkarır. Karasu'nun dil kullanımı da, eserin geri kalanı gibi sıradanlıktan uzak, derin ve sembolik bir nitelik taşır. Eser bulmaca gibi yapısıyla, Post-modernizm akımının en önemli eseri olan Ulysses'a oldukça benziyor bu yönüyle. Bu sayede, eski edebi anlayışların aksine, okuyucu pasifliği geride bırakarak aktif bir rol üstleniyor ve eserin bir parçası haline geliyor.

Romanın konusuna gelirsek, olaylar düz bir olay örgüsünde ilerlemiyor. Geleneksel bir olay örgüsünden ziyade, daha çok anlamın ve sembolizmin ön planda olduğu bir yapıya sahip olan roman, zamanın esnekliği ve karakterler arası ilişkilerin karmaşıklığını işliyor. Bu da, roman okuyucusuna eserin içerisindeki derin anlamları keşfetme fırsatı veriyor.

Distopik bir evrende geçen roman, "Gece İşçileri" olarak bilinen ve topluma kötülük yaymakla görevli olan bir topluluğu konu alır. İsimsiz baş karakterlerin perspektifinden olayları anlatan yazar, bu karanlık topluluğun etkilerini ve toplum üzerindeki baskılarını keşfeder. Toplumun kontrol edilmesi ve manipüle edilmesi amacıyla faaliyet gösteren bu grup, roman boyunca belirli bir gizem ve tehlike unsuruyla çevrelenmiştir.

Karasu'nun bu iç bunaltan distopyası, yaşadığı dönemin baskıcı hükümetine ve darbelerin karanlık yüzüne bir gönderme olarak düşünülebilir. Kimlik sorunları, devlet ve birey ilişkisi gibi konuların işendiği romanda, bireyin toplum içerisinde hissettiği izolasyon çok güzel bir şekilde işlenmiştir. Ayrıca kendi cinsel kimlik sorunlarını da yer yer yansıtan yazar, döneminin çok ötesinde bir esere imza atmış diyebiliriz.

Özetle, ''Gece'' romanı, ikinci dünya savaşı sonrasında sarsılan düzenleri ve kurumlara duyulan güvenin azalmasını, devlete olan güvenin sarsılmasını temel alarak Türk edebiyatına yeni bir soluk getirmiştir. Roman, bu dönemdeki toplumsal değişimleri, bireylerin kurumsal bağlılıklarındaki azalmayı ve devletle olan ilişkilerdeki çalkantıları işleyerek, sadece bireylerin iç dünyalarına değil, aynı zamanda toplumun genel dinamiklerine de odaklamıştır. Karasu, romandaki distopik evrende yaşanan düzensizlikleri ve güvensiz ortamı, Türkiye'deki siyasi dengesizliklere paralel bir şekilde işleyerek, düşündürücü bir eser ortaya koymuştur.