Halide Edip Adıvar ve Sinekli Bakkal Panaroması
Halide Edip Adıvar'ın Sinekli Bakkal eserine imgesel bir bakış.
Türk ve dünya edebiyatının en önemli kadın yazarlarından biri olan Halide Edip Adıvar, 1884 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Çok küçük yaşlarda annesini kaybeden Adıvar'ın, anne figürünün çocuk, özellikle de kız çocuklarının üzerindeki etkisini eserlerinde işlemesi belki de kendisinin bu figürden mahrum kalması diyebiliriz.
Annesiz büyümek yazarın hem özel hayatını hem de edebi hayatını önemli ölçüde etkilemiştir. Annesiz büyümüş olan Adıvar, anne figürünün çocuk özellikle kız çocuğu üzerindeki etkisi ve önemini, Millî Mücadele dönemi Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Sinekli Bakkal adlı eserinde başkahraman Rabia üzerinden işlemiştir. Rabia’nın hayatında anne figürü vardır fakat Rabia’ya hissettiremez. Burada yazarın vurgulamak istediği anne figürünün fiziksel varlığından çok duygusal ve psikolojik varlığıdır. Adıvar anne özlemini Rabia üzerinden öfke ve kızgınlık olarak işlediği göze çarpar.
‘’O sabah öğle vakti eve dönünce, Emine’den çok şiddetli bir azar yemişti. Canına sokacak kadar sevimli, tatlı bulduğu babasıyla ilk mülakattan sonra, anası ona birdenbire çok sevimsiz gelmiş, içini kinle doldurmuştu.’’ (sinekli bakkal s.100)
Babasının birkaç defa evlilik yapması ile çocukluk yılları babası ve çok sevdiği büyükannesinin yanında geçer. Babasının alafranga evi ve büyükannesinin alaturka evi içerisinde geçen çocukluk yılları sayesinde doğu ve batı ikilemi ile tanışır. Yukarıdaki altıntıdan da gördüğümüz gibi yazarın eserlerinde otobiyografik ögeler oldukça önemli ve fazladır.
Adıvar’ın babası Mehmet Edip, İngiliz terbiyesi almış ve kızını da bu şekilde büyütmek isterken, büyükannesi ise Türk toplumundaki din çerçevesinde hayatını idam ettiren bir kadındır ve Adıvar bu ikilem sebebiyle, deyim yerindeyse iki farklı dünya arasında büyümüştür. Babasının isteği üzerine Amerikan Lisesi'ne giden Adıvar, batı ilimleri ile tanışmış İncil’i okumuştur. Öte yandan büyükannesinin evinde İslami din eğitimi görmüş, küçük yaşlarda Kuran okumaya başlamıştır. Kısacası yazarın bu çatışmalar içerisindeki çocukluk ve gençlik yılları eserlerinin mihenk taşı olmuştur.
Matematikçi Salih Zeki ile ilk evliliğini yapmış olan yazar, eserlerini bir süre Halide Salih imzası ile kaleme almıştır. Eşinin ismi ile anılması ataerkil bir toplum içinde yaşayan yazar için oldukça zor ve etkileyici olmuş diyebiliriz. Öyle ki toplumda birey olarak kadın bir erkek adı altında olmadan özgür bir kadın olma fikri eserlerinde özellikle Sinekli Bakkal adlı eserinde işlenen en önemli fikir diyebiliriz. 31 Mart ayaklanması sırasında yurtdışına çıkmak zorunda kalan yazar, bu evliliği bitirmiş ve hayatının ileriki dönemlerinde Dr. Adnan Adıvar ile evlenmiştir.
Millî Mücadele döneminin ayak sesleri olan II. Abdülhamit döneminde geçen Sinekli Bakkal, yazarın gerek fiziksel olarak gerekse kalemi ile en ön safhalarında bulunduğu Millî Mücadele ruhu ile şekillenmiştir. Eserinde Millî Mücadele dönemini oldukça eleştirisel bir tutum ile işleyen yazar, Doğu-Batı çatışması arasında kalan Türk toplumuna ışık tutmuştur.
Hayatının her döneminde kadın hakları özellikle kız çocuklarının eğitimi konusunda birçok çalışma yürüten yazar için Kadın özellikle Türk toplumunda kadın imgesi oldukça önemlidir. Birçok eserinde doğu batı çatışmasını, bu çatışmanın birey özellikle kadın üzerindeki etkisini, Sinekli Bakkal adlı eserinde baş kahraman Rabia üzerinden işlemiştir.
Sinekli Bakkal
Doğu(lu) ve Batı(lı) Türk ve dünya edebiyatlarında daima bir karşıtlık zıtlık olarak karşımıza çıkar. Edward Said’in “Oryantalizm” adını verdiği Batının Doğu ve Doğuluya karşı eleştirisel ve küçümser tavrını, Halide Edip bu eserinde yer yer tam karşı perspektiften, Doğunun Batı ve Batılıya karşı olan eleştirisel bir tutum ile ele almıştır. Yazar bu karşıtlık ve küçümsemeyi eserin başkahramanları üzerinden işlemiştir.
II. Abdülhamit döneminde büyük bir karmaşa içinde olan Türk toplumu ekseninde işlenen eser, küçük bir mahalle içindeki “Sinekli Bakkal” mahallesi ve Zaptiye Nazırı Selim Paşa’nın sarayı içerisinde geçer. Baş kahraman Rabia’nın çocukluğu sinekli bakkal mahallesi ve saray içerisinde geçer. Sinekli bakkal mahallesi ile yazar halkın gündelik yaşamını resmederken, saray ortamı ile de aynı şekilde saray hayatını gözler önüne serer. Bu iki farklı dünya arasında gidip gelen başkahramanımız Rabia, baskıcı imam dedesi etkisinde İslam dinindeki kadın tasvirine uygun olarak bir hayat sürer. Burada baskı ve zorlama ile din eğitiminin çocuk üzerindeki etkisini büyük bir ustalık ile yansıtılmıştır. Çocukluk yıllarından itibaren kötü, korkunç, cehennem gibi negatif düşünceler ile büyüyen Rabia’nın kişiliği üzerinde etkisi çok büyüktür.
Burada yazarın okuyucuya sunduğu bir çelişki dikkat çeker. İslam dinindeki kadın imgesi her zaman ağırbaşlı, sessiz, sakin, evi, çocukları ve eşine bağlı deyim yerindeyse varla yok arasındadır. Girişken, kendi ayaklarının üzerinde durabilen, meslek sahibi, kendi fikirlerini özgürce savunabilir bir şekilde tasvir edilmez. Bunun aksine başkahraman Rabia, her ne kadar sıkı bir din eğitimi almış olsa bile, İslam dininde tasvir edilen kadından farklı ve onun zıttı olarak karşımıza çıkar. Burada yazar birçok eserinde olduğu gibi Rabia karakteri üzerinden “ideal Müslüman kadın” imgesini işlemiştir.
Rabia ve İdeal Müslüman Kadın
Yazarın Rabia gibi bir kadın imgesi oluşturmasının sebebi, eserin yazıldığı dönemdeki dinî ve toplumsal baskı altında kalmış Türk kadınına “ideal Müslüman kadını” yansıtmaya çalışmasıdır.
“İmam'ın, tef meselesinde Rabia'nın tarafını tutması, çocuğu musiki derslerinde serbest bıraktı. Ve çocuk teften sonra ud, kanun, hemen alaturka sazların hepsini, Vehbi Dede'yi hayran bırakan bir sür'atle, kabiliyetle öğrendi. Bir zaman sonra telli sazları, hocası kadar maharetle çalmıyorsa bile, pek kendisine mahsusa bir ateşle, heyecanla çalıyordu” (sinekli bakkal s.76-77)
Adıvar’ın eserlerinde ideal kadın her zaman eğitimli veya eğitime açık, kendini ifade edebilen, cesur ve idealisttir. Yazarın Rabia karakteri üzerinden yaptığı çelişki dikkati çeker. Rabia hem idealize edilmiş Müslüman kadını yansıtır, hem de toplum ve dinin idealize ettiği kadını yansıtır. Bu çelişki hem alafranga hem de alaturka çevrede büyüyen yazarın hayata bakış açısını etkilenmiş, aynı zamanda kendi yaşadığı ikilemi eserlerindeki kadın başkahramanlar üzerinden işlemiştir. Rabia karakteri, girdiği saray çevresi ile doğup büyüdüğü sinekli bakkal arasında kalmış, karakter oluşumunda derin izler bırakmıştır.
Otobiyografik özellikleri ile karşımıza çıkan bu zıtlık zaman zaman kesin olarak kendini belli etse de çoğu zaman kitapta üstü ince bir çarşafla örtülür. Kültür ve toplum yapısının birey üzerindeki etkisi bu örnek verilebilir.
“Osman, Sen haftada bir olsun mahalle kahvesine çık. Konağa her gün uğruyorsun, bizim sokak seni kibar, zengin defterine yazarsa Sabit Beyağabey Takımı’nın alayından baş edemezsin.” (sinekli bakkal, s. 351)
Burada gördüğümüz gibi Rabia her zaman halk ve mahalleli ne der, nasıl bir tepki verir kaygısı içinde olmuştur. Kimi zaman aşırılığa kaçan bu kaygının sebebi Türk toplum yapısında günümüzde de devam eden “El alem ne der.” düşüncesidir.
Din-kültür ilişkisi Rabia ve İtalyan müzisyen Peregrini ilişkisi üzerinden yansıtılmıştır. Müslüman bir genç kadın ile Hristiyan bir müzisyenin duygusal bağının önüne başta din olmak üzere farklı kültürler, dünya görüşleri, kadın ve erkek ilişkilerine bakış açıları birçok imge üzerinden işlenmiştir. Yazar doğu ve batı çatışmasını Rabia ve Batılı müzisyen Peregrini ilişkisi üzerinden vermiştir. Rabia ve Peregrini arasındaki farklı kültür birikimi, eğitim seviyesi ve farklı dine mensup olmaları, başlarda bir sorun gibi görünmese de ilerleyen dönemde ikisi için çok ciddi çatışmalara sebebiyet vermiştir. Peregrini aşkı için dinini hatta adını bile değiştirmiş ve Rabia’nın istediği gibi Sinekli Bakkal’ın üstündeki derme çatma evde yaşamayı kabul etmiştir. Fakat bunlar zamanla Peregrini için büyük bir aptallık gibi görünmüş ve katlanamaz bir durum hâline gelmiştir. Zenginlik ve refah içinde yaşamış olan Peregrini için Sinekli Bakkal mahallesi, yaşadıkları küçük ev, yürümek bile çekilmez bir hâl almaya başlar.
“Sinekli Bakkal’da fukara adam rolü yapmanın sıkıntılı tarafları olduğunu hissetti. Fakat Rabia’ya bir şey söylemedi. Yalnız sık hırçınlaşıyor, kıza adeta çıkışıyordu... Osman’ın hepsine, Hatta Tevfik’e de bakacak serveti var.” (Adıvar, 2015, s.372)
Din-Kültür ilişkisi ve bu ilişkinin yansıtılması kitapta dikkat çeken bir diğer önemli noktadır. Kitaptaki Peregrini hariç diğer karakterlerin Müslüman olmasına rağmen, yaşam sürdükleri ortamın etkisi ile dinlerini çok farklı yaşarlar. Konak çevresi ve sinekli bakkal çevresi arasındaki farklılık Rabia’nın kafasını karıştırmıştır. Rabia kendisine yansıtılan din olgusunu farklı bir perspektiften, Vehbi dede perspektifiyle yeniden keşfeder. Bu iki farklı dinî yaşamın örneğini sarayda Rabia’nın ilahi ve Türk halk müziği hocası Vehbi Dede ve Rabia’nın dedesi İmam Efendi üzerinden karşılaştırabiliriz. Burada otobiyografik bir yansıma karşımıza çıkar. Adıvar’da tıpkı Rabia karakteri gibi modern ve geleneksel ortamda büyümüştür. Okuyucunun zihninde tıpkı Rabia’da olduğu gibi büyük bir soru işareti bırakır.
Burada yazarın vurgulamak istediği, hoşgörü dini İslam’ın bireye yansıtılması aşamasındaki biçimin önemidir. Rabia’nın dedesi üzerinden yanlış din eğitimi ve İslam dininin yanlış aktarılması imgeleştirilirken, Vehbi dede üzerinden ideal din yaşamı imgeleştirilmiştir. Bu imgelemeler yazgı birliği yapıyor gibi görünen fakat, din olgusuna taban tabana zıt bir perspektiften bakan iki karakter üzerinden yansıtılmıştır.
Edebiyatımızın usta kalemlerinden biri olan Adıvar, edebiyat aracılığı ile ön yargı ve kalıp yargıları imgeler üzerinden yansıtmış, Sinekli Bakkal eserinde "ideal müslüman kadın", "doğu-batı çatışmaları" gibi noktalara değinmiş ve eseri ile dönemin Türk toplum yapısının panoramasını okuyucu ile buluşturmuştur.