Bir Adam Yaratmak Piyesi Hakkında

Doğu-Batı Meselesinin Senaryo Ekseninde İncelenmesi

Doğu-Batı çatışması eski dönemlerden bu yana birçok şiir, hikâye, roman vb. yazılı ve yazısız biçimde görülen kültür uyuşmazlığıdır. Doğu- Batı ayrımı çerçevesinde fikirlerini bu çatışmanın etkileriyle halkla buluşturan ünlü Türk yazarlardan biri olan Necip Fazıl Kısakürek de kendi düşüncelerini ‘’Bir Adam Yaratmak’’ ile ortaya koymuştur. 

Bir Adam Yaratmak piyesi beklenmedik bir şekilde büyük bir kıyamet yaratan kendi dönemi için ‘şaheser’ nitelikte sayılacak bir yapıttır. Eser başta Muhsin Ertuğrul’un isteği üzerine kısa sürede ‘Tohum’ adında oluşturulmuş bir senaryoyken halkın tepkisi bakımından beklenilen seviyeye ulaşamamıştır. Necip Fazıl’ın halka ulaşmaması durumunun kendine çok dokunması sebebi ile yaşadığı ruh çilesinin tohumu olarak ‘’Bir Adam Yaratmak’’ oluşmuştur. Burada dikkat edilmesi gereken noktalardan biride yaşanılan ruh çilesidir çünkü Kısakürek’in yaşadığı bu buhran kendini karakterlerde yaşanılan kişilik çatışması olarak çokça gösterecektir. Bir Adam Yaratmak; Hüsrev’in yazdığı piyesin kendi hayatında da izlerini taşımasıyla ilgilidir. Piyes genelinde tek karakter merkezinde oluşan Necip Fazıl’ın (1937)da belirttiği gibi "İnsanın mesut bir körlük içinde hayatını doldurup gittiğinin yer yer örneklerinin görülebileceği tiyatro eseridir".

Kitap her ne kadar iki parçaya ayrılmış gibi gözükse de -Hüsrev’in piyesi yazdıktan önceki ve sonraki hayatı- aslında tamamıyla bütünsel bir parçadır ve eskinin aslında hala var olduğunu ve oluşturulmaya çalışılan yeninin geçmişinden kopamadığını görmekteyiz. Shayegan, D.’nin (2014) de belirttiği üzere her iki durumda da Batı hiçbir zaman geçmişiyle bir kopma gerçekleştirmiş kendine özgü yasaları ve kendine özgü bir hakimiyet mantığı olan yeni bir paradigma olarak ele alınmamış.(s.14).  Ana hatlarıyla ,Doğu ve Batı ayrımı noktasında geçmişinden kopamayan bir yeni oluşumunun varlığını vurgulamaktadır ki bu aynı zamanda ciddi anlamda bir kimlik çatışması yaratarak karakterimizi büyük bir buhran ve psikolojik çıkmazların göbeğine bırakmaktadır. "Yeni gerçeklik katmanlarının ortaya çıkışıyla, bunları bilgi sahasının dışına ya da dibine iten atadan kalma dirençler arasındaki gerilimlerin  bilinçte birtakım çatlamalara yol açması zorunluydu.’’(Shayegan, 2014,s.14).

Yani Hüsrev karakteri oyun boyunca trajik insan tiplemesinin varoluşsal krizini en derin şekilde yaşamaktadır Ayrıca, piyes insan ilişkilerine çokça yer vermiştir bunu da cemiyet-fert bağlamında kendini göstermiştir. Aylık dergisinde (2016) belirtildiği gibi ‘’Kendisine Sokrat vârî fikirlerinden ötürü cephe almış bir cemiyette yaşamak yerine tımarhanede ölmeyi yeğ tutar…’’.Oyun içinde Hüsrev ve yakınları piyesin yazılmasıyla birlikte ters düşmektedirler ve Hüsrev’in oyunuyla birlikte birçok gerçek ortaya çıkar ki hatta Hüsrev’in bile kendine itiraf edemeyeceği gerçeklerin yansımaları görülmektedir. Burada Hüsrev ve ona karşı olan yakınlarının oyun genelinde ortaya çıkarılan bu yeni oluşum karşısındaki zıt tavırları ve anlaşmazlıklar kurgulanmıştır. Bir Adam Yaratmak oyunun içerisindeki ‘’Ölüm Korkusu’’ piyesini ve başkahraman olan Hüsrev’in eseri yazdıktan sonraki hayatının gidişatını ayrı olarak inceleyebiliriz.

İlk olarak Bir Adam Yaratmak oyun içinde oyun olarak yazılmış bir eserdir ve iç oyun olan ‘’Ölüm Korkusu’’ Hüsrev tarafından yazılmış bir oyundur. Hüsrev’in yazmış olduğu bu oyun oldukça ses getirmiş ve akılda çeşitli soru işaretleri bırakmıştır. Bunun sebebi ise oyunun Hüsrev’in hayatından birtakım benzer olaylar ve özellikler alıntılamış olmasıdır. Shayegan, D.’ye(2014) göre üzerine örttüğü şey, beni doğrudan etkileyendir; açığa vurduysa aksine, artık var olmayan şeydir; zira o şeye mal edilen üstgerçeklik artık dünyamda yoktur, değişimin önüne geçilmez akışında sürüklenip gitmiştir.(s.16). Yani Hüsrev piyesi yazmasıyla birlikte var olan gerçekliği markeleyerek yeni bir üst-gerçeklik yaratmıştır.  

Piyesin ‘’ Babam kendini bir incir ağacına asmıştı!’’ diye başlaması bile bu benzerliği ve gerçekliği şiddetlendirmiştir.(sf.16). Çünkü bu kurguyu oluşturan Hüsrev’in, babası da kendisini bir incir ağacına asmıştır. Oyunun kahramanı, babası intihar etmiş bir karakter, ihtiyar annesiyle birlikte bir yalıda yaşamakta ve yalının bahçesinde bir incir ağacı bulunmaktadır-babasının kendisini astığı ağaç-. Kurgu şuana kadar Hüsrev’in hayatıyla birebir gitmektedir -babası intihar edince yaşlı olan annesiyle birlikte bir yalıda yaşayan Hüsrev-. Babanın neden intihar ettiği ise bilinmemekle birlikte Ölüm Korkusu piyesindeki başkahramanında babasının neden intihar ettiği bilinmemekte ve o zamanlar çok küçük bir çocuk olduğundan ötürü kendisine tam olarak net bir şey söylenmemektedir.

Günün birinde ise bir kaza sonucu kendi annesini öldürür. Yani başkahramanın hayatı baştan sona bir ölüm silsilesi ile dopdolu ve kahramanın hayatının sonu da babasının asıldığı incir ağacında sonlanmaktadır. Piyese bakıldığında, piyes, piyesi kurgulayan kişinin hayatıyla yani Hüsrev’in hayatıyla neredeyse aynı zaten senaryonun kafada soru işaretleri oluşturmasının başlıca nedeni de bu henüz yaşanmamış olan olaylar; eğer bu kurgu, bir gerçekle oluşturulmuşsa gerçek bir sonla mı son bulacak yani kitapta yaşanacak olaylar Hüsrev’in kaderi midir? Hüsrev’in oluşturduğu senaryo çok fazla ses getirmiş olsa da sonradan yarattığı maddi gerçeklik ve yaşanılan durumlar onun uğursuz olarak değerlendirilmesine sebep olmuştur bunu Doğu-Batı çatışmasının odağı olarak ele alabiliriz. Shayegan, D.’nin (2014) bahsettiği gibi İslam dünyası Batı’nın maddi gücüyle karşılaşmasının başlarında, kendi gecikmesini ve onu Avrupa’dan ayıran uçurumu büyük bir şaşkınlıkla fark ettiği zaman bu gücü önce övgüyle karşılamış; Batı etkisine kapanıp en uçuk fantazmların diriltilmeye başlandığındaysa uğursuz olarak değerlendirmiştir. İlk tepki alabildiğince coşkulu olmuş, ikincisiyse aksine, saplantılı bir reddedişin histerili dilini benimsemiştir.(sf.13).

Geçmişten uzaklaşma ya da onu yok etme atılımı olmamıştır. Doğu ve Batı karşılaşmasında bunu Batı yeniliklerinin yıkıcı devrimlerine rağmen bilincin hala yerinde olduğunu Hüsrev’in herkese ve her şeye karşı gelmiş olduğunu yorumlayabiliriz.’’ Haberim olmadan maruz kaldığım etkiler yoluyla da olsa, başkası tarafından uyarılmaktayım.’’(Shayegan,2014,s.19).Hüsrev eskiyi ve yeniyi bir karşılaştırma içerisinde kendi çevresinin etkisiyle ikisinin aslında bir olduğunu eskinin aslında bir eski olmadığını ve hala devam ederek yeni denilen şeyin ta kendisi olduğuna inanır. Piyeste bu şekilde ortaya çıkar. Piyesteki kahramanlar değişmiş olması onların oyun içindeki rollerinin farklı olduğu anlamına gelmez aksine oyuncalar farklı ancak roller aynıdır. Tekrar sözünü edeceğimiz Shayegan, D.’nin(2014) da bahsettiği gibi aynı sorulara hep aynı cevaplar çıkar. Sanki ne kadar uzağa gidersem gideyim, aynı başlangıç noktasına varıyormuşum gibi.(s.20). Hüsrev bir şeyleri değiştirmeye çalışsa da yeni eskiyi tekrar eder yani Ölüm Korkusu piyesi geçmişinin ta kendisidir. Aynı şeylerin tekrarı yenilenme olgusu içerisinde veriliyor. Hâlbuki değişim kökten gelmeli Batı Doğu’yu değiştiren değil Doğu’nun kendisidir. ‘’...bu kader sürekli çehre değiştirerek karşıma çıkmaktadır.’’ (Shayegan,2014,s.21). Hüsrev’in babasının ölümünden uzun süre geçmesine rağmen bilinçte yarattığı etkiler Hüsrev’in küçük yaşından bu yana canlılığını korumuştur. Yukarda da bahsedildiği üzere bu sayede Ölüm Korkusu piyesi oluşmuş ve içeriğinde karakterler değişimlerinin aksine dramaturji kendini hep korumuştur.

        Hüsrev, yazdığı bu piyesi kendine inkâr niteliğinde kullanmıştır. Aslında var olan gerçek durumu örtbas etmeye çalışmıştır. Kitap boyunca cemiyet tarafından Hüsrev’in hayatının yazdığı eserin başkahramanı ile olan benzerliği dikkat çekmektedir, Ölüm Korkusu senaryosunda başkahramanın annesinin yanlışlıkla olan ölümü ve Hüsrev’in kuzeni Selma’nın yanlışlıkla olan ölümüyle birlikte daha da netlik kazanmaktadır. Bu süreçten sonra ise toplumun baskısı ve Hüsrev’in gerçekten ‘kendi yazdığı hayatı yaşama’ düşüncesi onu büyük bir fikir buhranına ve ruh çilesine sürükleyecek ve bu çaresizliğin örneği özellikle Selma’nın ölümüyle ağırlık kazanacaktır. Shayegan kendi kaderini kendi yazma durumunu bir sona ertelenmişlik başlığında ele alarak şunları belirtmiştir:

          Ne yaparsam yapayım karşılaştırmalı bu dünyada ilerlerim; artık kendi

          Kendine yeten kapalı bir dünyada yaşamamaktayım haberim olmadan                                                                      

          maruz kaldığım etkiler yoluyla da olsa, başkası tarafından uyarılmaktayım.       

          Zincirleme karşılaştırmalar, genelleştirmeler ve özdeştirmelerle akıl  

         yürütürüm. Bunları kendi kaderime uygulamaya uğraşırım. Kendimi

          başkalarının gözüyle görme kaygısı o kadar yer etmiştir ki bütün geçmişimi

          dışarıdan gelen ölçütler ışığında yeniden değerlendiririm.

                                                                                            (Shayegan,2014,s.19)

Ortaya attığı bu düşünceyi toplumun yani kitap boyunca dış çevrenin savunduğu Hüsrev’in yarattığı adamın kendi olduğu fikrine yavaş yavaş Hüsrev’in de inanmasıyla ilgi kurulmaktadır. Bir Adam Yaratmak kitabında da toplumun var olan fikir sabitlerinden ‘’ Siz zorla, yazdığım piyesi yaşamış olmamı istiyorsunuz. Sizin fikir sabitinizde bu!’’.(Kısakürek,2010,s.18). Tarih boyunca görülmüş bir Batı’nın Doğu karşısındaki taklitçi yanı karşısında Doğu’nun büyüsünü kaybederek Batı’dan verim almak için yanaşması onu taklitçilik yanına sürükler kitap açısından incelendiğinde ise böyle bir fikir sabitinin var olduğundan ancak durumun realitesinin aslında bu olmadığı ve aksi Hüsrev vasıtasıyla iletilmektedir. Kendi babasının öldürme kompleksi olan ‘’Oidipus Kompleksi’’ ölüm korkusu içerisinde görülmektedir. Batı’nın Doğu’yu yani kendi yaratıcısını yok etmesi yine de geçmişinden kopamayarak varlığını devam ettirmesi bu sebeple oluşan buhranlar, kişilik çatışmaları Bir Adam Yaratmak içerisinde çokça gösterilmiştir. Oyun boyu Hüsrev babasının ölümünden annesini suçlar sonlarına doğruysa kendisini suçlamaya başlar çünkü geçmişinden kopamamıştır ve annesiyle olan konuşmasında babasının ölümünün sebebinin bir anlık bir olay yüzünden olmadığı oldukça yıpranarak bu hale geldiği ortaya çıkar.(ss.126-131).

     Hüsrev oyunun sonunda yarattığı kahramanın kendisi olduğuna inanır,’’ Bir adam yaratmağa kalkıştım. Ona bir surat ve kader bulmak… Nerede bulayım? Kendimi buldum.’’(s.133). Mansur ile olan bir konuşmasında ise’’ Ölüm korkusu piyesimin baş aktörü! Piyesimi sen oynamadın. Oynayamadın. Ben oynadım.’’(s.135).Batı anlayışının ortaya çıkmasıyla birlikte Doğu’nun bunu benimsemeye çalıştığı ama beceremediği geçmişinden kopamayarak, ayrılamayarak kendini tekrar ettiğini görürüz. Doğu karşısında oluşan Batı’nın Doğu’ya olan etkisinde onun kendini yenilemeyeceği aksine tekrar edeceği bu piyesle gösterilmiştir. Hüsrev karakteriyle de gösterilmek istenilen onun yazdığı piyesin öncesi ve sonrasının bağlantısını ortaya çıkarmak çünkü Hüsrev geçmişinden kopamayan ve kendini tekrar eden, istemeden de olsa bu geçmişle şimdi arasında ki bağlantıyı kurmuştur. Hüsrev kendi geçmişinden kaçmaya çalışırken kendi geçmişinde boğulmuştur bu kelinin kullanım sebebi ise kendisine inkar edemeyeceği bir hale gelmiştir ve sonu net bir şekilde bilinmemekle birlikte doktorlarla kontrole götürülmüştür.  Bundan başka Necip Fazıl’ın yazdığı Bir Adam Yaratmak eğer oyun içi oyun biçiminde meydana getirilmemiş olsaydı yine aynı etkiyi ve sesi yaratır mıydı, ne olurdu? Öncelikle burada bakılması gereken durum Kısakürek’in genel olarak yapıtlarında kullandığı metot nedir? Kısakürek’in ünlü yabancı yazarlardan etkilenerek yazmış olduğu kanısına varabiliriz. Bu sorunun açığa çıkma sebebi Necip Fazıl Kısakürek’in bir Doğu’nun Shakespeare’i tavrıyla tamamen yorumunu okuyucuya bıraktığı edebi tavrıdır. Shakespeare nasıl, yazdığı oyunlarının sonunda yaratılan bütün karakterleri öldürüp trajik bir son yaratarak okuyucuya ne kadar yorumu bırakıyorsa yani okuyucuya ‘’ Ya bu şekilde olmasaydı?’’ sorusunu kendine sorduruyorsa Kısakürek de aynı şekilde kitap boyu yarattığı trajik ortamı okuyucuya yorumlama izni tanımıştır.  Bunun yanında kitap içinde Hüsrev’in bunları yazmamış olma durumunda insanların gerçek yüzünü göremeyecek Hüsrev’e karşı düşünülen şeyleri hiçbir zaman bilemeyeceği ikinci perde de sekizinci sahnenin konusu olmuştur. Shakespeare ‘Hamlet’ oyununda da yine aynı şekilde acaba Hamlet babasının hayaletiyle karşılaşmamış olsa babasının katilinin kendi amcası olduğunu bilebilecek midir sorusunu açığa çıkarıyor. Ancak yine bunun yorumunu okuyucuya bırakıyor çünkü kitapta Hamlet’ in amcasının babasının katili olduğunu söyleyen kişi babasının hayaleti ve bu kurgunun gerçeklik payı okuyucuya kalmıştır. Bir Adam Yaratmak da aynı şekilde Hüsrev’in babasının ölüm nedenini de Hüsrev’in piyesinin kendi hayatıyla olan bağlantısını da okuyucuya bırakmıştır. Hüsrev bu oyunu yazmamış olsaydı ne olurdu yine okuyucuya kalmış bir soru olduğundan böyle bir durumda Hüsrev arkasından oynanan oyunların farkına varmayacak ve geçmişinin izlerinin kendi içinde bir kimlik çatışması yarattığını inkâr edemeyecekti çünkü bu durum meydana gelmeyecekti bile. Yani Doğu’nun kendi geçmişini bir kenara fırlatıp atamadığı durumu fark edilmeyecek aksine geçmişi geride bıraktığı fikri öne sürülebilecekti. Kısaca, Bir Adam Yaratmak Doğu’nun geçmişiyle olan bağını koparamadığı ve yeni olan bir Batı anlayışını benimseye çalışsa bile kendi öz geçmişinin izlerinin görülebileceğidir. Çünkü Doğu anlayışı hafife alınamayacak bir köklü ve yaşanmışlık bir geçmişe sahip olmasıdır ve bunun aksinin iddia edilmesi ortaya cemiyet-fert ilişkisinin iki grup arası zıtlaşma ve karşıtlıları çıkarır ve bunun yanında kişinin kendi içinde çatışmasını ve çatışmanın sebep olduğu kişinin buhranı ve ruh çilesini ortaya çıkarır. Bu konuda Batı anlayışının kapladığı yer ise oldukça önemli bir kısımdır çünkü Doğu’nun bu karmaşıklık içerisine girmesine neden olan şey Batı’dır. Benim zannımca; Batı’nın bir şeyleri değiştirme geliştirme ve oluşturma azmi olmasa Doğu kendi benliğinde yok olmaya mahkûmdur. Batı Doğu’nun bir şeyleri fark etmesini sağlamış ve bu konuda bu yüzdendir ki tarih boyunca tartışmalar süregelmiştir ve hâlen devam etmektedir.

Kaynakça

Kısakürek, N. (2010). Bir Adam Yaratmak. Ankara: Büyük Doğu Yayınları

Shakespeare, W. (2016) Hamlet. İstanbul: İş Bankası Yayınları

Shayegan, D. (2014)."Yaralı Bilinç’’ Geleneksel Toplumlarda Kültürel Şizofreni

içinde (ss. 13 – 21)  İstanbul: Metis Yayınları

Turplu, F. ( 2016, Temmuz). "Bir Adam Yaratmak ve Trajik İnsan" Aylık, 143.

Joaquim Alves Gaspar