Bir Kitap İncelemesi: Adalet
"Bu sebeple adalet sadece şeylerin doğru dağılımı ile ilgili değildir ayrıca şeylerin doğru değerlendirilmesiyle de ilgilidir..."
Günümüzde sosyal bilimlerin en fazla zorlandığı durumlardan biri de yapılması gereken doğru şey ile yapılmaması gereken yanlış şey arasında ayrım yapmaya çalışmaktır. Nitekim birçok durumda iç içe geçmiş halde olan bu iki olgu insanı kolayca yanıltabilmektedir. Bu ikilemler üzerinde duran kitap, durumu somutlaştırmak adına tartışmalı örnekler üzerinden bir inceleme yapmaktadır. Hepimizin aşina olduğu bu örnekler başta gerçekleşmesi çok zor ihtimaller gibi görünse de aslında günlük hayatta karşılaştığımız ikilemlerin bir betimlemesi olabilirler. Ortaya atılan tartışmalardan birçoğuna mantıklı bir cevap vermek zor, bu da aslında ikilemin insan zihnini nasıl rahatsız edebileceğini gösteriyor. Kitabın da dediği gibi özellikle çok sayıda hayatın kurtarılmasının bir masumun hayatının alınmasına bağlı olduğu durumlarda çıkmazlarla karşılaşırız.
Evet belki her gün, raylarda duran insanların hayatlarına karar vermeye çalışmıyoruz ancak bize basit gelen bazı kararlarımız çoğu insanı iyi ya da kötü yönden etkileyebilmekte. En basitinden bir örnek verelim. Mesela sürekli hakkında hırsız olduğunu duyduğunuz bir insan için başkalarını uyarıp uyarmamak konusunda kararsız kalabilirsiniz çünkü bir yandan başkalarının sözleri ile birini yargılamak istemezken bir yandan tehlikeli bir insana karşı diğer insanların önlem almasını engelleyebilirsiniz. Bu basit bir ikilem örneğiydi ancak günlük hayatımız bunlarla dolu vaziyette.
Kitapta özellikle hukuk kurallarının işlevi üzerine yapılan önemli tartışmalardan biri de faydacılık ve etik yaklaşımların farklı hukuki olaylara getirdikleri çözümlerdir. Doğru olanı hukuk kurallarına uygulamak söz konusu olduğunda her şey daha zor hale gelmektedir. Aynı zamanda hem etik hem de fayda getiren bir hukuki fiil olabilir tabi. Ancak asıl sorun ikisinin çatıştığı durumlarda oluyor.
Bentham’ın bu tartışmalar konusunda ortaya attığı teori "en büyük mutluluk" teorisidir. Haz ve acı kavramlarını ön plana çıkararak faydacılığı savunur. Bu görüş ahlakı ve diğer bazı değerleri hazza ve acıya indirgediği için eleştirilmiştir.
Mill bu tartışmalar konusunda Bentham’a yakın görüşler ortaya atar. Bireyin özgürlüğüne gösterilen saygının zaman geçtikçe daha büyük mutluluk yaratacağını savunur.
Bu görüşlere en çok işkence örneği üzerinden eleştiri getirilmiştir. İşkence şu an her ne olursa olsun, mutlak olarak yasaktır ama bu görüşleri kabul edecek olursak menfaat söz konusu olduğunda meşru sayılabiliyor.
Kant’a göre ahlak sadece arzular, istekler ve insanların belirli bir zamanda sahip oldukları tercihler gibi ampirik varsayımlara dayandırılamaz. Ahlaki olaylarda önemli olan dürtüdür.
Genel olarak bir değerlendirme yapacak olursak hukuki bazı olayların kişilerin hayata bakış açısına göre doğru ya da yanlış olarak değerlendirilmesi mümkündür. Bu durumun nedeni ise toplumun çoğunluğunda "doğru = adalet" anlayışının hakim olmasıdır. Herkes kendi doğrusunu adaletli görebilir. Bu durumda neredeyse herkesin kendi adaleti vardır diyebiliriz. Hukukun yaşadığı en büyük zorlukta burada ortaya çıkmaktadır. Herkes için doğru ve adaletli bir hukuk sistemi kurmak bugün geldiğimiz yerde pek mümkün görünmemektedir. Burada önemli gördüğüm bir şey ise kitapta da vurgulanan, "ait olmak sorumluluk gerektirir" ifadesidir. Bir hukuk sistemine ait olduğumuz zaman onun getirdiği hakları ve sorumlulukları da yüklenmiş oluruz.
Kitapta adaletin iki faktörü içerdiği belirtilmiş: "şeyler ve şeylerin verildiği kişiler". Genel prensibin eşit olan kişilere şeylerin eşit dağıtımı olduğu söylenmiş. Ancak bu kişiler hukukun kendi belirlediği çerçeveler içinde eşit sayılıyorlar. Yani kimin eşit olacağını da hukuk belirliyor. Bu sebeple (kitapta da belirtildiği gibi) adalet sadece şeylerin doğru dağılımı ile ilgili değildir ayrıca şeylerin doğru değerlendirilmesiyle ilgilidir.
Son olarak, kitapta eşcinsellik, kürtaj, tüp bebek vb. bazı tartışmaların hukuki değerlendirmesi yapılmıştır. Bunlar günümüzde insanların üzerinde uzlaşmakta sorun yaşadığı konulardır. Aslında neredeyse tartışmaların tamamı için geçerli olan genel prensip bazı şeyleri özgürleştirmenin ya da yasaklamanın onun doğru yönde geliştiği anlamına gelmiyor olmasıdır. Maalesef ortaya atılan bunca teori de bunları bir kalıba oturtmak konusunda yeterli gelmiyor. Doğrular ve yanlışlar birbirine geçmiş vaziyette.
Adalet; eşitliği, özgürlüğü, ahlakı, faydayı bünyesinde barındırıyor. Ancak sorun mükemmeli temsil eden bir kelime gibi anlaşıldığı için ortaya çıkıyor. Bütün bu unsurları aynı anda bünyesinde barındırması bekleniyor ama tıpkı adalet unsuru gibi bu unsurlar da insandan insana farklılık gösteriyor. Bu da adalete bakış açısını olabildiğince genişletiyor ve günümüzde tartışmaların giderek daha fazla derinleşmesine sebep oluyor. Ancak insanın doğruyu arayışı onun geçmişten beri büyük gelişmelere imza atmasını sağlamıştır. Kesin bir sonuca varamasak bile (ki zaten genel olarak çelişkilerin mantığı budur), bu arayış beraberinde gelişimi getirecektir.