Çevre Sorunlarında Medyanın Önemi

"Medya bir iş değil, kamusal sorumluluktur."


Doğru bilgi kaynağının eksikliği, çoğu zaman insanların ya bilgisiz kalmalarına ya da daha kötüsü, çevre farkındalığına zarar veren, gündemi doğru ajandadan saptıran bilgiler edinmelerine sebep oluyor.

Ne yazık ki ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde çevre sorunları, yalnızca felaket seviyesine geldiklerinde ilgi çekici bir gündem oluşturabiliyor. Çevre sorunlarının felakete dönüşmeden de gündem haline gelebilmesi için çevre ve iklim haberciliğinin hayati bir önem taşıdığını düşünülmekte.

Ana akım medyada çevre konularının her zaman negatif kavramlar ve felaketler üzerinden işlenmesi nedeniyle de çevreyi daha kapsamlı olarak ele alan bir çevre haberciliği gerekiyor. Çevre ve iklim konularında kayıplar ile birlikte kazançların da verildiği, “neden korumalıyız” ve “neden önemsemeliyiz” sorularına yanıt veren haberler, daha sürdürülebilir çevre hedeflerine ulaşmak için yapıcı bir çözüm modeli olabilir.

Çevre haberciliğini önemli kılan bir diğer nokta ise, etkilerin dağılımındaki eşitsizlikler nedeniyle çevre konularının bazen insanlara çok uzak meseleler gibi görünmesi. Evet, bazen dünyanın öteki tarafında gibi görünen bir sorunu neden önemsememiz gerektiğini sorgulayabiliriz ancak çevre sorunları, diğer sorunlar gibi işlemiyor. Önceliklerini ekonomik büyüme olarak belirleyen nesillerin hatalarının yol açtığı felaketlere bugün biz maruz kalıyoruz.

Medyanın çevre haberlerini gündemde tutma, bu konularda doğru bilgi sağlama ve bazen de kamuoyunun bilgilendirmesi yoluyla insanları erkenden harekete geçmesini sağlama görevleri var. Fakat doğru bilgi eksikliğinin ve doğru anlatım biçimlerinin en eksik olduğu konulardan birinin çevre sorunları olduğunu düşünüyorum. Bunu daha net bir şekilde anlatmak için şöyle bir örnek verebilirim: Geçtiğimiz yıl İklim Haber ve KONDA, “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı” başlıklı bir rapor hazırladı. Rapora göre, katılımcıların %71,4’ü, iklim değişikliğinin insan etkisi ile yaşanan bir süreç olduğunu düşünüyor. Fakat katılımcıların %66’sı, iklim değişikliğinin ana sebebinin ormanların ve yeşil alanların yok edilmesi olduğu görüşünde. Bu, Türkiye’de iklim değişikliğine dair farkındalığın artmasına rağmen konu üzerine kamuoyunun bilgisinin ne kadar kısıtlı olduğunu açıkça gösteriyor. Doğru bilgi kaynağının eksikliği, çoğu zaman insanların ya bilgisiz kalmalarına ya da daha kötüsü, çevre farkındalığına zarar veren, gündemi doğru bir ajandadan saptıran bilgiler edinmelerine sebep oluyor.

Medyada sürdürülebilirlik ve çevre üzerine yayınların görünürlük kazanması, özellikle de bu konularda siyasi bir temsiliyet sorunu yaşayan ülkemizde daha önemli hale geliyor. Medya, iklim değişikliğini inkar edip çevreye karşı duyarlılığın ekonomik gelişmeye karşı bir komplo teorisi olduğunu savunan ideolojilerden uzaklaşıp, dünyanın gerçek sorunları hakkında doğru bilgiye erişimi, mümkün olan en geniş kitleye sağlama gücü olan bir alan. İnsanları ve gelecek nesilleri doğrudan etkileyen bu sorunlar hakkında kamuoyunun bilgilendirmesi, daha adil ve sürdürülebilir bir dünyaya ulaşmak için belki de en önemli adım.