Disney Prenseslerinin Feminizmin Dalgalarına Göre Medyadaki Evrimi

Disney Prensesleri'nin Üçüncü Dalga'ya Göre Evrimi.

Kısa bile olsa feminizmle ilgili bir değerlendirme yapmadan önce 'Feminizm Nedir?' sorusunu yeniden sormamız gerekiyor.

Britannica Ansiklopedisi'ne göre, feminizm, cinsiyetlerin sosyal, ekonomik ve siyasi eşitliğine olan inançtır. Büyük ölçüde Batı'da ortaya çıkmasına rağmen feminizm dünya çapında kendini göstermekte ve kadın hakları ve çıkarları adına faaliyet gösteren çeşitli kurumlar tarafından temsil edilmektedir.

Feminizm'i diğer ideolojilerle, -izm lerle kıyasladığımızda feminizmin bir takım hareketlerle, dalgalarla beraber yeni bir boyuta atladığını, kendi alanını genişlettiğini görürüz. Örneğin 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan birinci dalga feminizmin konusu oy kullanma ve eğitim hakkı (kamusal haklar) ile ilgiliyken, 1960'larda başlayıp 1970'lerin son yıllarına kadar devam eden ikinci dalga feminizmin konusu kadına karşı şiddetle mücadele, doğum kontrol yöntemlerine ve kürtaj hakkına (özel hayatla / kişisel hayatla ilgili haklar) kolayca ulaşmakla ilgiliydi. İkinci dalganın meşhur sloganı 'Kişisel olan politiktir' sözünden de bunu anlayabiliriz.

İkinci ve üçüncü dalga arasında ise çok kısa bir zaman olmasına rağmen üçüncü dalga feminizm çok daha farklı bir konuya dikkat çekmekteydi. Üçüncü dalga feminizme yeni bir soluk getirmiş ve her gruptan (ırk, din, etnik köken, cinsel yönelim ve cinsel kimlik) kadını bir araya getirmiştir. Birinci ve ikinci dalga feminizm beyaz Avrupalı, orta sınıf kadınlarla ilgiliydi.

Medya ise her zaman belirli bir dönemdeki yaşam koşullarını, görüşleri yansıtan önemli bir araçtır ve medya bize eski ve yeniyi kıyas yapma imkanı vererek değişimi anlama imkanı verir.

Dünyanın en büyük medya şirketlerinden birisi olan Disney'in feminizme göre kendi prenseslerinin nasıl bir hale geldiğini inleyelim.

Öncelikle, Pamuk Prenses 1937 yapımı olduğu için 30'larda meşhur olan saç tarzını yansıtmasının yanı sıra o dönemdeki kadın rolünün ne kadar pasif olduğunu da yansıtıyordu.

Ondan sonra filmi piyasaya çıkan iki prensesin de durumları bundan pek farklı değildi. Hatta Uyuyan Güzel'in filminde Uyuyan Güzel o kadar az görünüyor ki akıllara 'bu nasıl ana karakter?' sorusunu getiriyor (İlk çıktığında da gişede baya kötü sonuç vermiş).

Daha sonraları 1989'da Küçük Deniz Kızı Ariel'in maceracı ruhlu olup karayı keşfetmesi büyük bir adım olsa da, ailesi ne kadar da karaya yaklaşmamasını söylese bile, aşk için fazlasıyla düşüncesizce karar vermesi onun maceracı yapısını oldukça gölgeliyor.

Belle ise isminden de anlaşılacağı gibi güzelliğinin yanı sıra oldukça akıllı bir karakter. Babasını kurtarmak için Canavar'ın tutsağı olmayı kabul etmesi fazlasıyla cesur bir adım. Ayrıca Canavar'ın içindeki güzelliği görmesi de bize çok önemli bir mesaj veriyor fakat kötü karakteri romantize eden bir hikaye olduğu da bir o kadar gerçek.

Her neyse, 1992 yılında Disney'in Alaaddin filmini piyasaya sürmesi farklı etnik kökenlerden olan insanların geleneksel hikayelerini gösteren ve azınlıkların temsili için önemli bir adımdı. 1992 yılına kadar olan her Disney prensesi Avrupalıydı. Yasemin çok cesur bir karakter, babasının onu evlenmeye zorlaması, geleneklere uyması gerektiği kararına karşı çıkması onu genel olarak feministlerin en sevdiği karakter yapıyor fakat Yasemin'in kendine ait bir hikayesi yok. O Alaaddin masalına ait bir karakter.

Pocahantas ise hikayesi gerçek olan tek karakter ama bu hikaye bir o kadar da çarpıtılmış durumda. Gerçek hikayesi fazlasıyla üzücü ve yaşı da oldukça küçük, ayrıca biraz aptal aşıklık durumu bu çizgi filmde de yer alıyor. Hiç zaman geçirmeden iki saniyede karşı cinse tutulma olayı Pocahantas filminde yeniden işlenmiş. Hatta John Smith'le ilk başta farklı dilleri konuştukları için anlaşamıyorlardı bile.

Mulan için tam olarak üçüncü dalga feminizmin bir yansıması diyebiliriz. Öncelikle Mulan, Asyalı ve bir prenses de değil. Mulan'dan önceki karakterlerin hepsi ya soylu kanı taşıyordu (Pocahantas da şefin kızı) ya da evlendikleri, birlikte oldukları kişi soyluydu. Mulan ise ne bir soylunun kızı ne de bir soylu ile evleniyor. Hem sınıf hem de ırk bakımından farklı. Ayrıca hasta babasının savaşa gitmemesi için erkek kılığına girip savaşa katılmayı göze almış biri. 'Kadınlar da istediği her şeyi yapabilir' mesajını güzel bir şekilde yansıtıyor.

Mulan filminin başındaki sahnelerde de görüyoruz ki o da tıpkı Yasemin gibi belirli bir kalıba sokulup herhangi bir kişiyle evlenmeyi bir başarı olarak saymıyor.