Doğanın Bilinci

Birbirinin tamamlayıcısı olmak doğada var, canlıların doğasında var, kainatta var.

İnsan şu şekilde tanımlanır: "Toplum hâlinde bir kültür çevresinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı."

Doğanın tanımı ise şudur: ‘’Kendiliğinden var olan ve insan etkinliğinin dışında kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren, canlı ve cansız nesnelerden oluşan varlığın tümü.’’

İnsan yaşamı, toplumsal ya da grup içinde yaşamanın bir zorunluluğu olarak, belli kurallar içinde cereyan etmekte ve insan buna uygun davranışlarda bulunmaktadır. Aynı zamanda insan yaşamını devam ettirmek için doğanın imkanlarından faydalanma gereği duymaktadır.

İnsanın içinde bulunduğu topluluğa uyum sağlamak için belli kurallar içinde yaşaması gerektiği gibi aynı şekilde içinde bulunduğu doğayla da uyum içinde ve belirli kurallar dahilinde yaşaması gerekmektedir. Fakat insan ve doğa arasındaki ilişki kültürden kültüre değişmektedir. Çünkü hemen her kültür insan ve doğa arasındaki ilişkiyi kendi değer ve inanç sistemi bağlamında düzenlemektedir bu da doğa ve insan arasındaki ilişkiyi çeşitlendirmektedir.

Bu çeşitlilik insanlığın varoluşundan itibaren devam etmektedir. İnsanlar henüz bu gezegende hayat bulmamışken doğanın kendi içerisinde yaşadığı bir ilişki zaten vardı. İnsan bu ilişkiye sonradan dâhil olmuştur ve sonrasında bu ilişki insan grupları arasında çeşitlilik kazanmıştır. Aslında bakıldığında bu ilişki insan yokken de devam ediyordu, bu ilişki içerisinde insanlık tutmuş dikişi kaçırmış doğanın özünden zamanla uzaklaşmıştır.

“İnsanın doğasını oluşturan ve insanı insan yapan niteliklerin tümü” ya da “gelmiş geçmiş ve var olan insanların tümünü içeren bütün” gibi iki şekilde tanımlanan “insanlık” farklı bir anlam daha taşımaktadır: ‘’insanlık yapmak”. İnsanın biraz dönüp kendine bakması gerekir o yüzden dönüp bir insanlığa bakalım insanlık ‘’insanlık’’ ı ne kadar biliyor?

Gündelik yaşantımızda çokça duyduğumuz bu insanlık nasıl yapılıyor, ne yapılınca insanlık yapılmış oluyor, bizler cidden ‘’insanlık’’ mı yapıyoruz? Şimdi insanın çevresine karşı gösterdiği duyarlılığı ifade etmek için kullanılan ‘’insanlık’’ kavramını ele alalım. Yaşanan bir olay esnasında gerçekleştirilen davranış birileri tarafından doğru bulunurken birileri bunu yanlış bulabilir.

Gerçekleştirilen davranış beni memnun ederken seni rahatsız edebilir. Bu noktada “İnsanlık” kime göre yapılmış olur? Eğer ortada göreceli bir durum varsa gerçekleşen eylemin doğru ve gerekli olduğuna karar verecek tarafın tarafsız olması gerekir. Bu durumda tarafsız taraf tüm canlı aleminin ortak değerlerini gözeten taraftır. Peki tüm canlı aleminin buluştuğu ortak nokta nedir? “Can sağlığı’’ o hâlde “insanlığı” canlının canı tehlikeye girdiği zaman mı göstermeli? Evet. Ama yalnız o zaman mı? Can sağlığı söz konusu olduğu zaman bir tarafın doğru diğer tarafın yanlış bulduğu ortak bir eylemden söz edilmesi mümkün müdür? Konuşalım.

Can sağlığı tehlikede olan kişi kim? Ve bu olayın yaşandığı ortam nedir? Can güvenliğini sağlamak her ortamda gerekli midir? Bir savaş durumunda asker, düşmanını öldürdüğünde bu insanlık suçu oluyor mu? Bu da taraflara göre doğruluk ve yanlışlık taşır. O zaman diğer sorular ile insanlığa ulaşmaya çalışalım. Bu ne olduğunu bildiğimiz ama kafamızda soru işareti bırakan “insanlık” yalnız insan için mi yapılır? Bu soruya ortak cevap ‘hayır’ olacaktır. Burada kesin bir cümle kurabildik. Çünkü değer yalnız insana değil tüm canlı alemine verilmelidir.

Bunun bilincinde olabilmek “insanlığın” şartı mıdır o hâlde? Evet şartıdır. Yardıma ihtiyaç duyan kişiye. Özür diliyorum canlıya(!) yardım etmek insanlıktır. Daha doğru tanım gerekirse insanlık: Yardıma ihtiyaç duyan canlıya, zorunda olmadığın hâlde yaptığın yardımdır. Burada bir tanıma kavuştuk. Ama bu tanım göreceliliği ortadan kaldırmaya yeter mi? Sanıyorum hayır. O hâlde yanıtlanması gereken soruyu değiştirelim, çünkü sadece bir tanım yapabildik.

İnsanlık madem kişinin doğrularına göre değişip görecelik kazanıyor, o zaman insan insanlığı neye göre değerlendirir? Ahlak çerçevesinde bakmak akla geliyor. "Bu davranış ahlaklı mıdır?" diye değerlendiriyoruz, ama bu davranış kime göre ahlaklı? Ahlak her insan için aynı temellere mi dayanır? Ahlak, insanın sonradan kazandığı birtakım tutum ve davranışlardır. Burada evrensel bir ahlak unsurundan bahsetmeliyiz.

Herkes aynı çevre ve kültürde yetişmediğine göre bakmamız gereken çerçeve ahlak değil de yarardır. İnsan “insanlığı” herkes için yararlı olmasına göre değerlendirmelidir çünkü insan dışında kalan canlı ve cansız varlıkların da hakları vardır ve kendilerine verilen hakların taşıyıcısıdırlar. Baktığımızda hemen sonuca vardığımız bu kavramı sorgulamaya başladığımızda aslında bu kadar basit olmadığı ortaya çıkıyor.

Mecbur olunmadığı hâlde gerçekleştirilen davranışların “insanlık” olduğunu söyledik ama bu davranışlar sadece insanlar tarafından gerçekleştirilmiyor, bu davranışı boğulmak üzere olan birisini kurtarmaya çalışan köpekte de görüyoruz. Bu köpek insanlık yapmış olmuyor mu? Bu davranış insanlar tarafından gerçekleşmiş olsaydı buna “insanlık” derdik. Durum böyle iken “insanlık” kavramı insana mı ait oluyor? Hayır. Yani diyebiliriz ki insan diğer canlıların yaşamına bakıp ders çıkartabilir. 

Doğanın kendi içerisinde kurduğu bir dengesi vardır bu denge içinde olması gerekenler olur canlılar birbirini tamamlar. Verdiğimiz örnekte olduğu gibi köpek bir canlıya yardım ettiğinde insanlık yapmış olmaz çünkü birbirinin tamamlayıcısı olmak canlıların doğasında vardır ve köpeğin bu yardımı bu tamamlayıcılığın getirisidir.

İnsan bir köpekten “insanlık” dersi alabilir. O hâlde insanlığın kaynağı insan mıdır? Belki biz insanlar “insanlık” dersini bir köpeğin davranışlarından almışızdır. O zaman demeliyiz ki “insanlık” kavramı canlılar alemine aittir ve “insanlığın” kaynağı canlılar alemidir. “İnsanlık” kavramı insanı aşmıştır, ağaç bir sarmaşığa muhtaç değildir ama sarmaşığın tutunacağı dal ağaçtır. Burada da zorunda olmadan gerçekleşen bir eylem, bir yardım yok mudur?

Doğa insana “insanlık” dersi veriyor. Buradan çıkartılan diğer sonuç şudur: İnsanlık yapmak akıl gerektirmiyor! Birbirinin tamamlayıcısı olmak doğada var, canlıların doğasında var, kainatta var. İnsanlık -giriş cümlesinde tanımlanan ilk insanlık anlamında- doğadan kopmuş ve sonrasında bu kopuşun eksikliğini çekmiştir, bu eksikliği tamamlayan davranışlar gördüğünde aslında doğaya ait olan özelliği sanki insanın bir lütfuymuş gibi tanımlamıştır yani aslında yapılana insanlık diyemeyiz bu parçası olduğumuz doğanın öğretilerini tekrar hatırlamaktır yapılan insana değil doğaya aittir.

Biz akıl(!) sahipleri canlının canlı üzerindeki sorumluluğunu unuttuğumuz için yerine getirilen sorumluluğu gördüğümüz zaman buna ''insanlık'' demişiz.