Dorian Gray'in Portresi - OSCAR WILDE
Size Dorian'dan bir mektup getirdim.
"bir ruhu bir kafese sıkıştıran ancak o ruha sahip olan kişidir."
Ben Dorian Grey. Size hayatımın en karanlık dönemini anlatmak istiyorum. Bu hikaye, güzellik ve çirkinlik arasındaki ince çizgiyi keşfetmek, ahlaki değerlerin karmaşıklığını anlamak ve ölümsüzlüğe duyulan arzunun ne kadar tehlikeli olabileceğini göstermek için yazılmış bir trajedi.
Çocukluğum, unutulmuşluğun ve ilgisizliğin gölgesinde geçti. Ailem beni ihmal etti ve çevremdeki insanlar da beni umursamadı. Bu durum, içimde bir yalnızlık ve eksiklik duygusu bıraktı. Ama işte tam bu noktada, yaşamımın bir dönüm noktası olan iki kişi hayatıma girdi: Ressam Basil Hallward ve arkadaşı Lord Henry Wotton.
Basil Hallward, benim güzelliğimi ölümsüzleştirmek için bir portre yaptı. Bu portre, sadece fiziksel güzelliğimi yansıtmakla kalmadı, aynı zamanda iç dünyamdaki derinlikleri ve değişimleri de gösterdi. Ressamın bu eserine duyduğu ilgi, portreyi sadece bir sanat eseri olmaktan çıkarıp kişisel bir bağa dönüştürdü. Her fırça darbesi, her renk tonu, içimdeki gizli düşünceleri ve hisleri yansıttı. Basil, beni sadece bir model olarak görmüyordu; portrem, onun beni gördüğü şekli ve hissettiği duyguların bir yansımasıydı. Portrenin karşısında durduğumda, kendi güzelliğime hayran kaldım ve aynı zamanda bu güzelliği ölümsüzleştiren portrenin büyüsüne kapıldım. -Ancak bu ölümsüzlük bir lanete dönüştü.
Lord Henry Wotton ise yaşam görüşümü derinden etkileyen bir figürdü. Onun etkisi, düşünsel ve ahlaki bir deprem gibiydi. Lord Henry sıradanlığı reddeden, sıra dışılığı ve hazları öven bir felsefeye sahipti. Ona göre yaşamın tadını çıkarmalı, içgüdülerimi izlemeli ve toplumsal normlara boyun eğmemeliydim. Bu yeni düşünce yapısı benim için özgürlüğün ve hazlara giden yolu aydınlattı.
Artık umursamaz bir kişi haline geldim ve yaşadığım olayların sorumluluğunu başkalarına atfettim. Lord Henry'nin bu etkisi, kişiliğimdeki dönüşümün temelini oluşturdu. Artık kendi arzularımı takip edip durdum. Başkalarının beklentilerine ve toplumun ahlaki kurallarına aldırış etmeden kendi yolumu çizmeye kararlıydım.
Gençlik ve güzellik zamanla benim için birer takıntı haline geldi. Başlangıçta sadece dikkat çekmek ve beğenilmek istiyordum ancak bu arzular, giderek beni ele geçirmeye başladı. İçimdeki ahlaki değerler ve iyilik duygusu zamanla yok oldu ve yerini sadece haz, güzellik ve estetik kaygılara bıraktı. Artık sadece anın tadını çıkarmayı ve görsel zarafeti düşünüyordum.
Sonunda kişiliğim büyük bir değişim geçirdi. İnsanlar, beni daha önce tanıdıkları Dorian Gray'den farklı biri olarak görmeye başladılar. İçsel bir çatışma taşıyordum artık: İyilik ve kötülük, ahlaki değerler ve kibir arasında sıkışmıştım. Bu çatışma hayatımı mahvetmek için hazır bir tohum gibi içimde büyüdü.
Zamanla iç dünyamın karanlığı ve kasveti bu büyülü portreye yansıdı. Portremdeki güzel yüz zamanla çirkinleşti ve çürüdü. Bu yüz artık benim gerçek yüzümdü. Bakmaya tahammül edemediğim bu yüz, yıllar geçtikçe beni daha da dehşete düşürdü. Portrenin çirkinleşen yüzü, içsel çatışmamın bir aynası haline geldi. Her gün portreye bakarken yüzümdeki bu değişimi görmem, içimdeki karanlığın büyüdüğünün bir işaretiydi. İçimdeki iyilik ve ahlaki değerler, giderek bu çürümüşlüğün içinde kaybolup gidiyordu.
Sonunda bu çatışmanın içinde ben de kaybolup gittim. Öfke nöbetlerim belirdi ve içimdeki korku her gün biraz daha büyüdü. Portremi herkesten sakladım ve onu yok etmek istedim, çünkü onun üzerindeki değişimi görmek beni deli ediyordu. Kendimi kontrol edemedim ve bütün bunların sorumlusu olarak Basil'i seçtim. Ona olan kin ve öfkem gün geçtikçe büyüdü. Onu ortadan kaldırmalıydım, çünkü sadece onu yok ederek bu büyüyü ortadan kaldırabilirdim. Eğer bu adımı atmazsam, çürümüş yüzümü görmeye devam edecektim ve bu lanetin altında ezilmeye devam edecektim. Bu, içimdeki karanlıkla savaşımın sonucuydu ve ben artık pes etmeye niyetli değildim. Ben de portremin üzerindeki çirkinleşen benliğimi, Basil ile birlikte yok ettim.