Edebiyat

Satırların canlanması.

Eser- yazar ezberlemekten, paragraf çözmekten, anlatım bozukluklarından fazlasıdır Edebiyat. Lise sıralarında karşılaştığımız ve muhtemelen birçoğumuzun hiç sevmediği bir dersti. Tek yaptığımız şey dönemlerle bakıp yazarları ezberlemekti. Bir de zaten okumaktan kaçan bir toplum olarak okumadığımızı da hesaba katarsak bu dersi neden sevmediğimizi anlamak oldukça kolay sanki. Fakat gerçekten bu mu edebiyat?

Hep ezberlediğimiz şu klasik tanıma bakacak olursak ''Edebiyat, olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla estetik bir şekilde ifâde etme sanatıdır'' der bize. Kendini ifade etmek için de türlü türlü yol gösterir bize. Bu kalıplar içinde dökeriz kendimizi kağıtlara. Öyle ki sözün en etkin hale geldiği andır bu an. Sanki bir ayna misali kendini, hissini bulursun satır aralarında. Sanki biri seni senden önce görmüş gibi. Sanki bir anda hisleriniz kesişmiş gibi. İşte o an duygular bir su misali okuyucuya akar, kelimeler canlanır ve hayat bulur yeniden. En garibi de herkes aynı senaryoyu farklı yönetir. Her zihin yeniden yeniden oluşturur her sahneyi. Hepsinin tasavvurunda bambaşkadır etkisi. Mesela aynı kitabı okuduğunuz arkadaşlarınızın olmuştur illa. Size verilen direktifler aynı olsa da farklı hayal kurarsınız çoğu zaman. Çünkü her ne kadar metin aynı olsa da yönetmen sizsiniz her hikayede. Yol belli de olsa nasıl olacağına siz karar veriyorsunuz. Tıpkı hayat gibi.

Hele de şiir. Şiir hisse ait olandır. Öyle ki insanın kalbinin bütün kapaklarını aynı anda açar. Yerden çıkan bir fidan gibi toprağı parçalayarak büyür. Dizler aynı hislere denk gelse de anlamları aynı hisse denk gelmez. Her kalpte ayrı filizlerin şiir. Çok açık bir anlamı da olsa şiire asıl anlamını veren hatıralarındır. Biraz duygu, biraz anı karışır kelimelerin arasına. Ve sen kendini de kaybedersin mısraların arasında. Yeniden yazılır her şiir her okuyuşta.

Şanlısıyız ki birçoğunu tanımasanız da birçok üstat geçmiştir bu topraklardan. Her telden bir dize bulabilirsin bu topraklarda. Yunus ile

Neyi çok bekler ve umarsan o senden uzaklaşır...

Hem ne demiştik;

"istediğini almak değil, verilene razı olmaktır imtihan." deriz bazen. Bazen de

Mehmet Emin ile;

''Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur;

Sinem, özüm ateş ile doludur.

İnsan olan vatanının kuludur.

Türk evladı evde durmaz giderim.'' diyerek vatan sevdası ile dolarsın. Nazım'la coşar, Ümit Yaşar'la üzülürsün. Cemal'le aşkla dolar, Mevlana ile düşünürsün. Yani anlayacağın kendini kaybedecek çok diyar var bu topraklarda fakat ilk yapman gerek ilk kapıyı aralamak.