Edebiyat Tartışmaları: Recaizade- Naci

Kafiye göz için midir, kulak için midir?

Edebiyat, tarihin başından beri var olan bir olgudur. Yazıdan bile önceye dayanır. İnsanların inançlarına dayanır temeli. Onlar inandıkları şeylere ibadet niteliğindeki ''ritüelleri'' yaparken söyledikleri ahenkli sözlere başlar edebiyat. Tarihin başından beri var olduğunu düşünülen Türklerde de böyle başlar edebiyat. Gök Tanrı inancında tanrıya yapılan ritüellerde söylenen ahenkli dizilerle biz edebiyatı Türkler için başlatırız. Bilinen ilk şairimiz Mani diniyle şiirler yazılan Aprın Çor Tigin'dir. Sözlü edebiyat, Geçiş Dönemi, Divan, Halk, Tanzimat, Servet- Fünun, Milli Edebiyat, Cumhuriyet Dönemi diye edebiyat tarihi günümüze kadar akmaya devam eder. Edebiyat farklı bakış açılarıyla ve farklı amaçlarla anlam bulmuştur bu dönemlerde. Bazen ağır ve ağdalı bir dil, bazen sade Türkçe, bazen sanat için , bazen toplum, bazen heceyle bazen aruzla anılır edebiyat. Aslında çoğu zaman ya bir öncekinin izinden gider ya da onu eleştirerek kendine bir yol çizer edebiyat. Kendinden öncekini eleştirenler bazen edebiyatta tartışmalara sebep olabilir. Bizim edebiyatımızda da sık yaşanır bu durumlar. Beşir Fuat- Menemenlizade Tahir ''Hayal ve Hakikat'' tartışması, Ahmet Mithat Efendi- Servet-i Fünun ''Dekadanlar'', Tevfik Fikret - Mehmet Akif Ersoy tartışması gibi bir çok tartışmaya şahit olmuştur edebiyat tarihimiz. Biz de bu yazıda Tanzimat Dönemi'nin tartışmalarından birine bakacağız. Recaizede Mahmut Ekrem ''Kafiye göz için midir, kulak için midir?''


Bugün edebiyat dersleri işlerken dönem özelliklerinin arasında illa ki ''Kulak için kafiyeyi benimsemişler'' veya ''Göz için kafiyeyi benimsemişler'' ibaresiyle illa karşılaşmışsınızdır. Peki bu ne demek ya da nereden çıktı biliyor musunuz? Bunun temeli Tanzimat'a dayanır. Tanzimat Edebiyatı iki dönemden oluşur. İlk dönem halkı eğitmek adına yazılar yazar, daha sade bir dili kullanmak ister. Toplum için yazılar yazarken hak, adalet, eşitlik gibi kavramlar şiirin içine girer, Bu dönemin bir ismi var ki: Namık Kemal bu alanda öne çıkar. Yazdığı Vatan Yahut Silistre adlı oynan ilk tiyatro sonunda çıkan kargaşayla Abdülhamit duruma el atar ve baskıcı bir rejimle Tanzimat İkinci dönemi yaşamaya başlarız. Baskıcı bir rejim sonuncunda edebiyat insana yönelmiş ve bireyin ruh halini, ölüm, metafizik gibi konular işlenerek sanat tekrar sanat için anlayışına geri dönmüştür.


İkinci dönem şairleri arasında geçer aslında tartışma. Tartışma Hasan Asaf'ın Malumat adlı dergiye yolladığı bir şiirle başlar. Biliyorsunuz ki o dönemde Arap alfabesiyle Türkçe yazıyorduk. Bizde bir tane ''S'' harfi var ama onlarda 3 tane ''S'' harfli var onlarda bu üç ''S''nin farklı farklı kullanımlar ve anlamları var ama bizde ''S'' harfi tek. Hasan Asaf'ın işte tam bu durum yüzünden edebiyat tarihinde bir tartışmaya yol açacak dizesinde de bir kelimenin sonundaki kafiyeden çıkıyor. Burhan-ı Kudret adlı manzumesinde (1895) :


“Zerre-i nurundan iken muktebes (bir yerden alınmış)

Mihr ü mehe etmek işaret abes (saçma)”


Şiirinde Muktabes kelimesi ''Sin'' harfi ile yazılırken Abes kelimesi ''Peltek S'' ile yazılır ve bununla kafiye oluşturulur. Şiirin sonuna Malumat, kulak için kafiyenin mümkün olamayacağını alaylı bir şekilde savunur. Malumat'ın notunda yer alan, "Hem abes ile muktebes takfiye edilemez!" ifadesi, tartışmanın mecrasını belirler. Hasan Asaf kendini savunurken olaya Recaizade Mahmut Ekrem dahil olur ve “Kafiye sem (kulak) içindir; basar (göz) için değildir.” sözünü anarak onu tanık gösterir. Uyakta yazılış biçiminin değil ses değerinin gözetilmesi gerektiğini belirtir; Arap şiiri kurallarına göre yapılan uyakların artık bırakılması düşüncesini savunur. Tabi bu durum Edebiyat-ı Cedide'yi de etkiler ve onlar da ''Kulak için kafiye'' anlayışını savunurlar. Ekrem'e karşı çıkanlar ise ''Göz için kafiye'' anlayışını savunarak tartışma boyunca, kişilikleri konu edinir, yersiz sataşmalara başvururken R. Ekrem soğukkanlı, nesnel, bilimsel tutumuyla dikkati çeker. Bu yaşanan tartışma Recaizade ve Muallim Naci arasında ''Zemzeme- Demdeme'' tartışmasına zemin hazırlar.


“Zemzeme” Şırıltı manasına gelir, “Demdeme”  ise hiddetli gürültülü ses manasına gelir. Recaizade'nin Zemzeme eseri, 3 ciltlik şiir serisidir. Recaizade Mahmut Ekrem, Zemzeme eserini yazdıktan sonra eski-yeni çatışmasında yenilikçi tarafı seçmiştir.


Muallim Naci ise bu kadar kesin bir geçiş yerine daha ılımlı bir görüşe sahip ve bunun yavaş yavaş olacağını savunan bir şairdir. Eskiyle yeniyi sentez haline getirip köklerden kopmamak gerektiğine inanır. Recaizade'yi eleştiren Naci, ''eski edebiyatın temsilcisi'' olarak anılmaya başlar ve tabii ki de bu bir kutuplaşmaya yol açar ve karşılıklı olarak birbirlerini eleştirirler. Muallim Naci ise Demdeme'yi kaleme alır ve tartışmalar harretlenir. En sonunda biten bu tartışmada bugün bile Ekrem yenilikçi olarak anılırken Naci eskinin savunucusu olarak hatırlanır.


Bu tartışmalar, Tanzimat Dönemi'nin düşünce ve edebiyat dünyasını derinden etkilemiş ve sonraki dönemlerde de Türk edebiyatında yeni yolların açılmasına vesile olmuştur. Eski ve yeni arasındaki bu gerilim, Türk edebiyatında sadece dilin değil, aynı zamanda kültürün ve estetik anlayışının da nasıl şekilleneceğine dair önemli bir dönüm noktasıdır. Sonuçta, her iki tarafın da edebiyat dünyamıza kazandırdığı farklı bakış açıları, Türk edebiyatının zenginleşmesine katkı sağlamıştır ve bu tartışmalar, günümüzde de akademik ve edebi dünyada canlılığını korumaktadır.