Eski Sabahlığımı Bırakırken Duyulan Pişmanlıklar - Diderot Etkisi
Yeninin kölesi olmak ve Diderot Etkisi üzerine bir yazı.
Satın aldığımız bir ürünün kimliğimizle uyuşması veya sahip olduğumuz diğer ürünlerin yapısıyla örtüşmesi takıntısı hayatımızı mahvedebilir mi? Diderot'un kendisine gelen güzel bir kırmızı sabahlık hediyesinin hayatında birçok pişmanlığa sebep olduğunu anlatan bir denemesine rastladıktan sonra Diderot Etkisi'ni kendi düşüncelerimle ve Diderot'nun hikayesiyle sentezlemek istedim.
Gerçekten de güzel, şık bir sabahlık hediyesinden sonra sahip olduğu eşyaların gözüne çok eskimiş gözükmeye başlaması ile heyecanı kaybolmaya başlayan Diderot, sabahlığın şıklığına uyduramadığı eşyalarını bir bir değiştirmeye başlayarak koca bir borç batağına düşmüştür. Artık sahip olduğu eşyalar onu mutlu etmemektedir çünkü kırmızı sabahlığının şıklığı yanında sönük kalmaktadırlar. Bu düşünceyle eski saman sandalyesini Fas derisi kaplı bir koltukla değiştirir. Artık eskiden sevdiği baskılar da gözüne güzel gözükmediğinden onları da daha maliyetli baskılarla değiştirir, ancak yine de yeni sahip olduğu şıklığa uygun olmayan bir şey mutlaka gözüne çarpmaya devam eder.
O dönemde Diderot, bir taraftan da Encylopedie adlı eserin editörlüğünü yapmaktadır ve bu hizmet Rus çariçesinin kulağına kadar gider. Büyük Catherina bu takdirinin bir sembolü olarak Diderot'ya geri çevirilemez bir teklif sunar. Diderot'nun kütüphanesini temsili olarak satın alıp yine Diderot'ya bağışlamak ister. Üstüne üslük, Diderot'yu baş kütüphaneci olarak maaşa bağlar ve yirmi beş yıllık aylığını da peşinen öder. Bu sayede Diderot hayatı boyunca maddi sıkıntı çekmekten kurtulmuş olur, zira o dönem cebinde beş kuruşunun bile kalmadığı göz önüne alındığında bu, başına gelmiş en büyük fırsatlardan biridir.
Ancak tüketim bağımlılığı burada da bitmez. Diderot'nun gözü bu sefer de daima yazı yazdığı, delik deşik ve izlerle dolu yazı masasına ilişir. Üzerindeki güzelim sabahlığa ve içinde bulunduğu muhteşem kütüphaneye uymadığı gerekçesiyle onu da değiştirmeye kalkar. Dünyaya "yapmak için" geldiği şeyi, yazı yazmayı aynı şevkle yapamıyor olması onun doyumsuzluğunu artırır. Para sıkıntısı da yoktur artık, ancak gözü durmadan eski eşyalarına takılır. Kırmızı kadife sabahlık giyen bir kraliyet danışmanına uyacak değişimler yapmaya kalkmaktan Diderot tek kelime bile yazamaz hale gelir. En sonunda ise bu bağımlılığı denemesinde sözlerle betimler: "Eski sabahlığıma tam anlamıyla hükmediyordum ama yeni olanına köle oldum..."
Diderot bütünlüğü kavramı bu hikayeden yola çıkılarak birbirleriyle ilgili olarak kültürel açıdan tamamlayıcı kabul edilen bir nesne grubu olarak tanımlanabilir. Görünüm ve sosyal rolün temsilindeki bir Diderot bütünlüğünden sapmak da başka bir Diderot bütünlüğüne yönelmeye başlanması ile açıklanabilir. Yani anlayacağınız tüketim çılgınlığının ve bundan doğan memnuniyetsizliğin bir açıklamasıdır Diderot Etkisi. 1773'ten günümüze kadar biraz form değiştirse de özünde hala aynı şeyi simgeler. Yeni aldığımız pahalı bir giysinin dolabımızdaki çoğu şeye uymamasının verdiği rahatsızlık ve o giysiyle uyuşacak yeni parçalar alma isteği de Diderot Etkisi'nin bir sonucu diyebiliriz. Ne kadar giysi alırsak alalım, dolabımızı dahi değiştirmeye kalksak bazı eşyalar birbirleriyle uymamaya devam edecek ve bu doyumsuzluk bizi tatmin olma hissiyatından her zaman uzak tutacak.
Bu örnekleri çoğaltmak çok kolay. Yeni ve şık bir telefon alındığında, eskimiş görünen şarj aletini ve hatta kulaklığımızı bile değiştirme eğilimini gösteririz, veya yeni bir spor ayakkabı aldığımızda eski spor giysilerimiz ve ekipmanlarımız artık yetersiz veya uyumsuz görünebilir. Her şeyi bir bütün olarak yenilemek isteriz, ancak nihayetinde yaptığımız harcamalar ve her daim uyumsuz görünen başka bir eşya bizi hep memnuniyetsiz kılar.
Doyumsuzluk ve memnuniyetsizlik, çağımızın en sömürücü iki duygusudur fikrimce. İnsana neden huzursuz olduğunu bile fark ettirmeden, sinsi sinsi yaptırır her şeyi. Para içinde yüzseniz dahi her daim bir şeylerin açlığını çekersiniz.
Bir sabahlık uğruna sonu gelmeyen arzu ve istekler Diderot'nun hayatını nasıl zindana çevirdiyse, maalesef ki bizim de duygusal açlığımızı tetikliyor ve hayatlarımızı tüketmeye devam ediyor.