Fatih-Balat Yokuşunda Kısa Bir Söyleşi
Multikültürel bir yokuş deneyimi
İstanbul'u gezmeyi hiç bitiremeyeceğiniz gibi her zaman da yeni bir etkinlik, parti veya fuar sizi kendine çeker ve haliyle dışarı çıktığınız her gün daha önce gitmediğiniz bir rotanın tadını çıkarabilirsiniz. Geçtiğimiz günlerde bu rotanın, Fatih'ten Balat'a uzandığı bir yolculuğa çıktım. Yolculuk diyorum çünkü Anadolu yakasında oturan bir öğrenci olarak karşıya geçene kadar bazen 5-6 tane araç değiştiriyorum. Neyse ki Fatih'e gitmek easy pie 'dı (kolay lokma) benim için. Marmaray'da Yenikapı durağında indikten sonra hiç metroya bağlanmak yerine çıkıştan yer üstü dünyasına adım attınız mı? Meğer, otoyol tabelalarında gördüğümüz Aksaray burasıymış. Kafamdaki İstanbul haritasında Aksaray, Gaziosmanpaşa ve Sultangazi gibi ilçelerin arasında bir yerleşimdi. Meğer Fatih'in göbeğinde, bol yabancı nüfusuna ve bir o kadar da yer altı eğlence mekanlarına sahip , İstanbul'un göbeğinde İdo'su ve Marmaray durağı ile anılan bir geçiş noktasıymış.
Aksaray'dan huzursuz, endişeli bakışlarla etrafa bakan insanların hızlı bir şekilde yerini aldığı bir otobüse bindik. Kadınların çarşaflarının içinden parlayan gözleriyle beni, kıyafetlerimi inceleyişleri, sabırsızca kucaklarındaki çocukları pışpışlayışları, genel olarak Arap ve Orta Doğu halklarının nüfuslandığı bu otobüsteki yolculuğumda pek de iyi bir ünü olmayan Aksaray ile yakından tanışmış oldum. Tek düşünebildiğim eğer Irak'ta bir minibüste olsam toplu taşıma halkının çok farklı olmayacak olmasıydı. 15 dakikalık bir yolculuktan sonra Edirnekapı'da indik ve resimde gördüğünüz motifleriyle göz kamaştıran kiliseye adım attık. Kariye Kilisesi, uzun süren bir çalışmanın ardından camiiye çevrildi. İçeri girdiğinizde kilise olmasına ait sanat ve tarih, eserlerinin yapılarını canlı bir şekilde koruduğunu görebilirsiniz. İki tarafında kadın ve erkek mescitlerini barındıran camiinin tarihi yapısı, başarılı biçimde korunmuş.
Camiinin dört bir yanını çevreleyen resimlerde İsa'nın, havarilerinin ve Meryem Ana'nın bedenleri işlenmiş. Her bir odada kendinizi başka bir milat hikayenin içinde bulabilirsiniz, tabii resimleri dikkatli ve kronolojik bir şekilde takip ettiğiniz durumda.
İnsanların duvarları inceleyip yourmlamak bir yana dursun, şak şak resim çektiği ve çekindiği bu camiiye her bir yetişkin birey quiz ile alınmalı bence. Girişinin önünde upuzun bir kuyruk olan bir yerin ziyaretçilerinin içeride kamerada ne kadar iyi gözüktüklerini incelemelerini izlemek gülünçtü. Tabii ki fotoğraf çekecekseniz ama sıra bekledikten sonra içeriye birlikte girdiğim 60-70 kişilik grubun sadece bununla ilgilendiğini görmek iç karartıcıydı.
Az önce anlattığım insan tiplerini hayal gücünüzle buraya yerleştirin ki biraz empati yapalım değil mi?
Camideki yarım saatlik ziyaretimizden sonra haritayı açtığımızda Balat'a ne kadar yakın olduğumuzu görmemizle vurduk tabanı ilerledik. Cennet Mahallesi'ni hiç izlediniz mi? Hani çingenelerin yaşadığı bir mahalledeki halkın komik hikayelerini konu edinen dizi. Nerede çekildiğini bilir misiniz? Balat'ın üst sokaklarında. Biz de elimizde aldığımız 10 liralık donutlar ile o mahallede sahile doğru ilerliyorduk. Girdiğimiz bir fırından almıştık 10 liralık donutlarımızı. Tüm poğaçaları ve simitleri tüketmiş bu fırına, saat 18.00 sularında gelmiştik. Büyük bir serotonin umuduyla ve ucuzluk mutluluğuyla aldığımız tatlılar bizi pek mutlu etmemişti, lakin ucuz zaten bu kadar olur düşüncesiyle moral bozmadan yol aldık. Rengarenk motifli çarpıcı renkli eteklere sahip, parlak mücevherleri ve esmer tenleriyle bizi pür dikkat izleyen Roman kadınların şıkır şıkır giysilerimizle mahallelerinde yürümemimizi ne kadar yadırgadıklarını bakışlarından kolayca seçebiliyorduk. Kırmızı, sarı, mavi mor renklerinde evleri, bir o kadar renkli kıyafetleriyle Roman kadınları, sokakta oynayan çocukları izlerken sevgilisiyle Balat'a ulaşmaya çalışan, lüks araba sahibi bir adamın mahalleye söverek dar sokaklardan dönmeye çalışırken Bunların burada ne işi var dercesine bize bakışı günümüze renk katmıştı.
Döne döne 20 dakika sonunda Balat çarşıya ulaştığımız bu sokaklar, bize 21.yüzyıl gerçekliğinin sadece bizim yaşadığımız hayatlardan ibaret olmadığını realistik bir deneyim sonucunda bir kere daha göstermiş oldu. Kedilerin bile zayıf olduğu bir mahalle. Geçimlerini genelde günlük işler ile sağlayan Romanlar, daha sıcak, daha konforlu bir hayat düşüyle çalışıyorlar. Bir alt sokaklarında ise evde espresso makinesi olmadan hazırlayabileceğiniz kahveye 4 kişilik bir Roman ailesinin bir günlük, belki de iki üç günlük yemek parası veriliyor...