Fotoğrafın Tarihine Kısa Bir Bakış

Fotoğraf, geçmekte olan gerçek anın yakalanmasıdır.

Kelime anlamına bakıldığında, Yunanca photos-ışık, graphes-yazı demektir. Bu tanımdan yola çıkarak fotoğrafın ışık olmadan olmayacağı bilinmelidir. Daha teknik bir tanım yapılmak istenirse fotoğraf, doğada var olan ve görülebilen maddi varlıkları, ışık ve bazı kimyasal maddeler aracılığıyla film, kâğıt veya herhangi bir madde üzerine yansıtılmasıdır. 

15.yüzyılda Lenoardo Da Vinci ve Albrecht Dürer karanlık oda üzerinde çalışmışlardır.1802 yılında, Thomas Wedgwood ile Sör Humphrey Davy, ışığa karşı duyarlı maddeyle kaplı kâğıt üzerindeki görüntüleri elde ettiler. Ancak görüntü uzun süre saklanamıyordu. 1550 yılında ise Girolama Cardano camera obscura'nın önüne optik takarak camera obscuraya farklı bir yorum getirmiştir.

*Camera Obscura

1604 yılında, Johannes Kepler fotoğraf makinalarında sık kullanılan aynadaki yansıma kuralını buldu ve 17.yüzyılda, Johann Zahn camera obscura’yı daha küçük bir hale getirerek taşınabilme özelliği kazandırdı. 1816 yılında, Joseph Niepce, ilk kalıcı görüntüyü elde ederken, görüntülerin kimyasal yollarla da çoğaltılması düşüncesini geliştirdi. l839 yılında ise, Louis Daguerre, yeni kimyasal maddeleri kullanarak görüntüyü sabitledi ve fotoğrafın pozlandırma süresini kısalttı. 

Karanlık kutu - camera obscura

Günümüz fotoğraf makinelerinin temeli karanlık odadır. Dışarıdaki bir görüntü ışık yardımıyla karanlık odanın duvarında açılan delikten geçerek karşı duvara ters olarak yansır. 15. yüzyıl Rönesans döneminin ünlü ressamı Leonardo Da Vinci’nin perspektif çalışması sırasında elde ettiği bu bilgi günümüzde kullanılan fotoğraf makinasının temelini oluşturur. Karanlık oda, daha sonra ihtiyaçlar ve kullanım kolaylığı açısından taşınabilir hale getirildi. 1550 yılında Jerome Cordan, karanlık kutunun ön yüzündeki deliğin önüne cam yerleştirirken, Daniello Barbero, karanlık kutunun önündeki deliğe bir mercek yerleştirerek görüntünün kalitesini arttırmıştır.

Fotoğrafın optik evrimi

Rönesans dönemi sanatçılarının aslında perspektif ile ilgilenirken elde ettikleri bilgi, gözün görme yasası ile fotoğraf makinesinin işleyişi arasındaki benzerliğin kurulmasına neden olmuştur. Delik küçük olduğunda net görüntü elde edilirken,ışık yetersiz kalıyordu. Işığı arttırmak için delik büyütüldüğünde ise netlik bozuluyordu. 1550 yılında Cardan, bu problemleri gidermek amacıyla, karanlık kutunun ön yüzündeki deliğin önüne cam küre yerleştirilmiştir. 1568 yılında Johann Zahn, iğne deliğinin önüne mercek koyarak görüntüyü daha net görülebilir hale getirdi.Kısa ve uzun odaklı mercek sistemiyle, fotoğraf makinesi evrimini kısmen tamamlamıştır. Karanlık kutunun, bir ucuna mercek ve diğer ucuna da buzlu cam konuldu. Böylece görüntü kutunun dışında görülebilir olmuştur. Ters görülen görüntü, 45 derecelik bir ayna yardımıyla buzlu cam üzerine düzeltilerek yansıtılmıştır. Netlik ayarlandıktan sonra karanlık odada, buzlu cam yerine ışığa karşı duyarlı tabaka bulunan kaset konulmuştur. Daha sonra bilimsel gelişmelere paralel olarak, Newton tarafından camın yerine yerleştirilen mercek ile günümüzde kullanılan fotoğraf makinelerinin ilk ve basit örneği elde edilmiştir. 

Bonus

Fotoğrafçılığın kurucusu Fransız mucit Joseph Nicephore Niaepce’dir. Yukarıda gördüğünüz siyah-beyaz görüntü de 1826’da (ya da 1827’de) Niepce’nin evinin penceresinden (yaklaşık 8 saatte) çektiği, dünyanın ilk fotoğrafıdır: Le Gras’ta Pencere Manzarası.


Bir fotoğraf makinesiyle kendi fotoğrafını çeken ilk kişi Robert Cornelius’tur. Bu fotoğrafı, yani ilk özçekimi, 1839’da çekmiştir.