Gecekondulaşma Meselesi, Asıl Suçlu: Sistem
Bu yazıda gecekondulaşma sorununa Berci Kristin Çöp Masalları romanı üzerinden bir yaklaşım getirilmiştir.
Tarih boyunca sanayileşmenin etkiyesiyle yaşanan ekonomik, sosyolojik ve kültürel değişimlerin şehirlerdeki yansımalarının incelenebileceği alanlardan biri gecekondu olgusu olmuştur. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bu değişimlerin hızına kentleşme düzeylerinin gelişimi yetişememiş ve bu sürecin sonunda da köyden kente göç eden nüfusun ihtiyaçları karşılanamadığı için çarpık kentleşme sorunu ortaya çıkmıştır (Taştan). Şehirlerde fabrika sayılarının artması ile ortaya çıkan iş imkânları göç sebepleri arasında önemli bir rol oynarken beraberinde getirdiği barınma sorunu kentlerde gecekondulaşma kavramının doğmasına zemin hazırlamıştır. Bu blogda Türkiye’de gecekondulaşma sorununun ortaya çıkış nedenleri, süreç içinde uygulanan politikalar ve izlenen yaklaşımlar araştırılarak yaşanan gelişmelerin Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları kitabı başta olmak üzere edebî eserlerde nasıl işlendiği aktarılacaktır.
Türkiye’de yaşanan sosyolojik, politik ve ekonomik sıkıntıların karmaşıklığının getirdiği sorunlardan biri olan gecekondulaşma; sanayileşme, konut politikalarındaki eksiklikler, şehir bölge planlama alt yapısının yetersiz oluşu ve eğitim ve istihdam problemlerinin sonucu olarak meydana gelmiştir. Tüm bu sorunları Ruşen Keleş’in adlandırdığı gibi itici, iletici ve çekici faktörler başlıkları altında incelemek mümkündür (Taştan). Türkiye'de sanayileşme Tanzimat Dönemi ve İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra hız kazansa da asıl anlamda gelişmeler Cumhuriyet Dönemi’nde gerçekleşmiştir. Bu sürecin getirdiği en büyük etkilerden biri kuşkusuz tarımda kullanılan makine sayısındaki artış olmuştur. Bu artış daha fazla alanın tarıma açılmasını sağlamasının yanı sıra köylülerin elde ettiği gelirde azalmaya sebebiyet vermiştir. Bunun sonucunda kırsal alanlarda yaşamanın zorluğunun getirdiği faktörler itici güçler olarak tanımlanmaktadır. Bir başka etken olan kentlerdeki ulaşım ve iletişim imkânlarının köylere kıyasla hızlı bir şekilde artması iletici güçleri meydana getirmektedir. En büyük etken olan çekici güçler ise insanların köyden kente göç etme isteğini uyandıran iş imkânları, daha yüksek maaşlar, eğitim ve sağlık alanlarındaki hizmetleri kapsamaktadır (Keleş).
Ülkemizde geçmişten bugüne sanayide, eğitimde, özellikle teknolojide ve yaşam şekillerinde pek çok değişiklik olmasına rağmen gecekondulaşma sorununun temel sebepleri benzerliğini korumaktadır. Çünkü imar affı uygulamaları, çeşitli siyasi açıklamalar veya farklı kalkınma planlarının gecekondu problemine çözüm olamadığı gibi artışı da durduramamıştır. 1965-1980 yılları arasında gecekondu sayısı yaklaşık üç kat artarken o şartlarda yaşan nüfusun 7 milyonu aştığı görülmüştür (Çakır). Günümüzde sadece İstanbul’daki gecekondulaşma durumu göz önüne alındığında bu sorunların hâlen devam ettiğini ve Çiçektepelilerin (Tekin) ilk zamanlarda yaşadıkları yerlerinde kalma mücadelelerinin benzerlerinin hâlen yaşandığı görülmektedir. Bu konuyla ilgili ilk bakışta görünen sorunları Sayın Keleş’in önerdiği başlıklar altında incelerken aslında gecekondulaşma sorunun altında yatan temel sebebin sistemin kendisinde ve beraberinde getirdiği kimlik çatışmasında olduğunu edebiyat ve farklı sanat dalları çeşitli şekillerde konu alarak eserlerinde işlemişlerdir.
Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları kitabını okurken benim dikkatimi çeken en önemli şeylerden biri gecekondu yapmaya çalışan insanların elinden kimsenin tutmamasıydı. Bugün de birçok insanın gecekondu gördüğünde plansız kentleşmeyi, atık ve çevresel sorunları veya arazi sahipliği gibi hukuki belirsizlikleri düşünerek o insanların yaşamına yargılayıcı bir gözle baktığına inanıyorum. Ancak asıl sorun sistemin kuruluşunda yatan adaletsizliklerden, kendi iç dinamiğinde yatan plansızlıklardan kaynaklanmaktadır. Bu zaman içinde öyle karmaşık bir hâl almıştır ki içine giren insanlar her geçen gün değerlerini biraz daha unutarak sadece sisteme hizmet eder hâle gelmişlerdir. Sorgulamaları, duyguları, hassasiyetleri kaybolmuştur. Biz değişen düzenin kentleşmedeki izlerini ve kentlerin insani duyguları zamanla nasıl yok ettiğini Kuşlarda Gitti romanında Florya’da geçen kuş avında Yaşar Kemal ile görürken (Kemal); “Kimliğini yitiren Ankara’da kimliğin simgesi olan kavak ağacının yoksul sınıfın üzerine yıkılması” (Yüce) ile biten Yenişehir’de Bir Öğle Vakti romanında Sevgi Soysal ile (Soysal) kentlerde artan nüfus ile değişime adapte olamayan sistemin yarattığı sınıf farklılıklarının insanlar üzerindeki etkilerini incelemiştik (Tiken). Ayrıca Berci Kristin Çöp Masalları'nda Çiçektepedeki gecekondularda gözlemlediğimiz etnik, ekonomik ve sosyal çatışmaların benzerini Orhan Pamuk’un Kafamda Bir Tuhaflık (Pamuk) romanında kurguladığı mahallede dönemin gerçekliğine dayanan izlerde rastlamak mümkündür (Karal).
Hepimiz sistemi suçlarız ancak her birimiz sistemi farklı bir şekilde tanımlarız. Kimimize sistem kapitalist düzeni çağrıştırırken başka birine hukuki sistemi anımsatabilir. Belki de en çok sıkıntı çektiğimiz konular sistemi ne olarak tanımladığımızı belirliyordur. Ancak tanımlamamız ne olursa olsun sistemin amacı her zaman aynıdır: hâkim olma arzusu. Örneğin, gecekondulardaki yaşantılarda tanıklık ettiğimiz toplumsal mücadelelerin sebebi mekâna hâkim olma olarak adlandırılabilir (Karal).
Berci Kristin Çöp Masalları'nda belki de tüm gecekonduları kaplayan mavi renginde bile umut bulan bir halkın benzersiz mücadelesi bugün yaşansaydı değişen dünya düzeninin getirdiği sistem göz önüne alındığında rüzgâr sadece çatıları uçurmakla kalmaz beraberinde kural tanımazlık ve hırs gibi duyguları getirerek saf duyguların gün geçtikçe kaybolmasına neden olurdu. Çünkü sistem insanlardaki duyarlılıkları ve masum hisleri yok ederek kişinin kendi benliğini maskelenmesine neden olmaktadır.
Zaman içinde toplumdaki bireylere konulan etiketlemeler ve bu etiketlerin altını doldurmak için geçen ömürler sitemin farkına varmadan kölesi olmanın sonucu olarak ortaya çıkmıştır. İnsanların köyden kente gelmesinde başlı başına sistemin daha çok kişiyi mecbur bırakma isteği yer almaktadır. Bu nedenle gecekondulaşma, onları yapan insanların değil; sistemin ve bu sistemdeki eşitsizliklere göz yuman herkesin suçudur. Gecekondulaşma sorunun çözümü arazi planlamasından önce köylülere ve tarım işçilerine hak ettiklerinin verilmesidir. Bu haklar sadece maddi değil aynı zamanda eğitim, sağlık, ulaşım gibi imkânlara erişimi de kapsamalıdır. Çünkü verilen en büyük savaşlardan biridir kimlik savaşı. Şehirlere göçen köylüler bir süre kendi alışkanlıklarını ve kültürlerini korusalar da zamanla uyum sağlama süreci ile birlikte belli değerlerini kaybederler ve yeni yerlerinde yeni kimlikleriyle var olma mücadelesine girerler.
Unutulmamalıdır ki mecbur kalmadıkça kimse bu savaşa girmek istemez. Hiç kimse zorunda olmadığı sürece köyde kendine ait kurduğu düzeni bırakıp etraftan kimi zaman çöpten bulduğu parçalarla bir yaşam kurmaya çalışmaz. Çok acıdır ki bizlerin fark etmeden kurduğu hayat amacı sistemde daha iyi bir konuma gelmek için çalışmak olmuştur ve bu süreçte bercileri, kristinleri, Güllü Babaları, Naylon Mustafaları, Çöp Muhtarlarını ve daha nicelerini unutuyoruz, göz ardı ediyoruz. Sistemin bize sunduğu “şahane hayatlarda” kayboluyoruz. Oysaki bizler içinde bulunduğumuz bu illüzyondan kendimizi çıkarıp, birlik olup onlara yardım etmeliyiz. Şehre gelme durumları olduğunda devlet onlara düzenlerini kurana kadar barınma konusunda destek vermelidir. Şahane hayatlarımızda kendimizi yükseklerde sanıp kondularda yaşayanları unutmamalıyız çünkü o görüntülerden ya eylemlerimiz yüzünden ya da sessiz kalmamız sebebiyle biz sorumluyuz.
Tüm bunlar göz önüne alındığında gecekondulaşmayı “İmar ve yapı kanunlarına aykırı olarak başkalarına veya kamuya ait arazi veya arsalar üzerinde toprak sahibinin bilgisi ve rızası olmaksızın acele yapılmış konut, kondu” (Ar. Gör. Senem Tezcan) (TDK, bt.b) şeklinde tanımlamak yerine “unutulmaya yüz tutmuş kaybolan hayatların hızlı bir şekilde yapmak zorunda kaldığı konut” olarak adlandırabiliriz.
Olayın sonucundan değil sorumlularından hesap sorulacağı günlere, umutla.
Kaynakça:
Ar. Gör. Senem Tezcan, Ar. Gör. Ceren Ağın, Doç. Dr. Hayat Zengin Çelik. «Göç ve Gecekondu Olgusunun Tarihsel Süreçte (1940-2000 Dönemi) Yazılı Medyada Yer Alma Biçimleri.» Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (2019).
Çakır, Sabri. «Türkiye’de Göç, Kentleşme/Gecekondu Sorunu ve Üretilen Politikalar.» SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi (2011).
Karal, Sedat. «Orhan Pamuk'un Kafamda Bir Tuhaflık Adlı Romanında Gecekondulaşma Ve Toplumsal Mücadeleler.» Sosyologca (2017).
Keleş, Ruşen. Kentleşme Politikası. Ankara: İmge Kitapevi, 1996.
Kemal, Yaşar. Kuşlar Da Gitti. Yapı Kredi Yayınları, 1978.
Kurt, Metin Alper. Heykel Sanatında Gecekondu İmgesi Ve Hatırlatma. Ankara: Hacettepe Universitesi, 2023.
Pamuk, Orhan. Kafamda Bir Tuhaflık. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2014.
Soysal, Sevgi. Yenişehir'de Bir Öğle Vakti. İstanbul: İletişim Yayınları, 2003.
Taştan, Gizem. «Gecekondulaşma ve Çarpık Kentleşme Sorunlarının Türk Tiyatrosundaki Yansımaları.» T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tiyatro Eleştirmenliği Ve Dramaturji Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. (2019).
Tekin, Latife. Berci Kristin Çöp Masalları. İstanbul: Can Yayınevi, 1984.
Tiken, Servet. «Türk Romanında Kentleşme ve Kentlileşme (1950–1980).» Ankara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Doktora Tezi (2011).
Yüce, Sefa. Sevgi Soysal’ın Hayatı ve Edebî Eserleri. Ankara: Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2007.