Geçmişi Tanımak
Geçmiş, geçince tecrübe kazandıran; geçmeyince ızdırap veren şeydir.
“Geçmiş, geçince tecrübe kazandıran; geçmeyince ızdırap veren şeydir.”
İnsanın ve zamanın yaradılışından dolayı herkesin bir geçmişi, şimdisi ve geleceği vardır. Gelecek, henüz yaşayamadığımız, şimdimiz ve ölümümüz arasındaki zaman dilimini ifade ederken; geçmiş, doğumumuzdan bu yana yaşadığımız tüm zaman dilimini ifade etmektedir. “Şimdi” ise belirli bir sınır çizilemeyerek yaşanılan saniye, hatta an olarak adlandırılabilir. Yani bu paragrafın ilk kelimelerini okurken yaşadığınız zaman dilimi geçmiş olarak sayılırken şu an okuduğunuz her harf sizin şimdinizi teşkil etmektedir.
Yukarıdaki tanımdan yola çıkılarak geçmiş, kısaca bir insanın yaşadığı her şey şeklinde ifade edilebilir. İlkokul, lise ve üniversite anıları, çocukluk yılları; eski arkadaşlıklar, ilişkiler… Bunların hepsi ve daha fazlası her insanın hayatının içinde olan, yaşanmış şeylerdir ve bahsi geçen olayların, gerçekleşme şekillerine göre bir insanın geçmişinde kapladığı alan değişmektedir. Mesela, bir insanı çok mutlu veya çok mutsuz eden olaylar insanın hafızasında daha fazla kaldığı için bu türden olaylar insanların geçmişinde daha yüksek paya sahipken, örneğin lise sıralarında geçen klasik bir tarih dersi, sıradan bir olay olduğu için insanın hafızasında belki de hiç yer tutmayacak ve böylelikle insanın geçmişinde çok küçük bir yere sahip olacaktır. Bu örnekten yola çıkılarak aslında insanının iki tür geçmişi olduğunu söylemek mümkündür. İlki, bir insanının hafızasında çok az kaldığı veya hiç kalmadığı için, o insanın geçmişinde de çok çok az yere sahip olan ama yine de yaşanmış olan “bilinmeyen geçmiş”. Diğeri ise bir insanın geçmiş denince aklına gelen anıların ve o insanın hayatında iz bırakmış olan yaşanmış olayların oluşturduğu “bilinen geçmiş”.
Bilinmeyen geçmiş, adı üzerinde bir insan tarafından bilinmediği (hatırlanmadığı) için bir insanın geçmişinin %1’den daha az bir kısmını oluşturmaktadır. Bundan dolayı bilinmeyen geçmiş için söylenebilecek çok bir şey bulunmamaktadır. Yalnızca bilinmeyen geçmiş içinde yer alan bazı olayların, insanların bilinçdışında yer ettiğini ve bazı fobilerini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Örneğin iki yaşında bir köpek tarafından ısırılan insanın, yetişkin olduğunda köpeklerden korkması; aslında hatırlamadığı ama bilinçdışında bir travma yaratarak kalan bu hadisenin sonucunda meydana gelmiş olabilir. İnsanın bilinen geçmişine gelindiğinde ise bilinen geçmişin, insanın karakterinin oluşmasında etkili olduğu ve bir insanın geleceğini inşa etme şeklini belirlediği söylenebilir. Şöyle ki insanın bilinen geçmişinde acıları, mutlulukları ve aldığı eğitimler yatar. Alınan eğitimlere göre insan karakterini oluştururken, acıları ve mutlulukları insana geleceğini nasıl inşa etmesi gerektiğini tarif eder. Bunun yanında karakter inşası olarak adlandırılan süreç daha çok bilinçdışında gelişen bir aşama olduğu için, insanın aldığı eğitimler de aslında bilinen geçmiş içinde küçük bir yer tutmaktadır. Bu sebepten dolayı acılar ve mutluluklar, insanın geçmişinin çoğunluğunu oluşturuyor demek aslında yanlış bir ifade değildir. Son olarak acıların ve mutlulukların insan geçmişindeki yerine baktığımızda da geçmişte yaşanana acı olayların insana birden fazla duyguyu (pişmanlık, üzüntü, hayal kırıklığı, öfke…) aynı anda yaşattığı için, insan hafızasında daha kalıcı olduğu söylenebilir. Yani bir insan, geçmişine hafızası vasıtasıyla bir yolculuk yaptığında en çok uğradığı durakların yaşadığı acı olaylar olduğunu rahatlıkla fark edebilir. Bu bağlamda bir genelleme yaparak bir insanın geçmişinin aslında o insanın yaşadığı acılar olduğunu söyleyebiliriz. Bundan dolayı yazının başında da belirtildiği gibi aslında geçmiş, geçince tecrübe kazandıran; geçmeyince ızdırap veren şeydir.
Yukarıda değinilen konuyu biraz daha açmak gerekirse, aslında geçmiş merkezinde ve büyük çoğunluğunda acıların olduğu, hatıralar ve hatırlanamasa da yaşanmış olan olayların bütününe verilen isimdir. Merkezinde acıların yatmasından dolayı da hatırlandığında insanlara ya tecrübe kazandıran ya da ızdırap çektiren bir olgudur. Bundan dolayı insan, geçmişine bir tecrübe gözüyle bakabilmelidir. Aksi gerçekleştiğinde insan sürekli geçmişinde yaşamakta ve geçmişin geçmesine izin vermemektedir. Böylelikle geçmiş, insanın içine sonsuz bir hızla düşmekte olduğu karanlık bir kuyuya dönüşmektedir. İnsanın geçmişe takılı kalması bu kuyuya düşüş sürecinin bitmesine engel olmakta ve insan tam anlamıyla kuyuya düşemediği için, kuyudan çıkmayı da başaramamaktadır. Zira kuyudan çıkabilmek için önce o kuyunun dibine ulaşmış olmanız gerekmektedir. Ve bütün bu olayların sonunda insan şimdisini yaşayamadığı için geleceğini de inşa edememektedir. Bu da bir anlamda, insanın ömür denilen kısa vaktini harap etmesine, yaşanılabilecek güzel olayların daha yaşanamadan bitmesine sebebiyet vermektedir. Bu yüzden insan zaman ve ömür denilen olguları doğru yaşayabilmek adına geçmişin geçmesine müsaade etmeli ve yaşadığı acı olaya tecrübe gözüyle bakarak, bu acıların tekrar yaşanmasını engellemeye çalışmalıdır.
Kısacası adı üstünde, geçmiş; geçmesi gerekendir.