Gelecek Postası...

'Her şey geçecek.'

Sevgili okuyucu, seninle uzun zamandır görüşemiyoruz. Senin de tıpkı bütün herkes gibi aklında soru işaretleri ile yaşamını sürdürmeye çalıştığını biliyorum.

Son dönemlerde yüzleşmekte olduğumuz sürece baktığımız zaman eminim ki düşünmeden edemiyoruz.

"Ne zaman bitecek bu kaos?"

İnanır mısın bu soruyu uyandığım her sabah kendime soruyordum. Ta ki takvim yapraklarının "2 Nisan 2020"yi gösterdiği bu güne kadar. Evet, bugün neden bu soruyu sormadım kendime sana şöyle açıklayayım.

Tam olarak yirmi iki gündür evdeyim. Tıpkı senin gibi. Tam olarak yirmi iki gündür ruhumda onu fark etmem için çırpınan korkuyu bastırmaya çalışıyorum. Biliyorum ki bir kere *onu hissedersem ruhum kalbim ile anlaşma yapacak ve bundan tüm bedenim etkilenecek. Bu duygunun nasıl bir his olduğunu bildiğini biliyorum. Bu yüzden seninle konuşmak istedim. Yalnız değilsin. Tamda bugün, aklımı ele geçirmiş olup aynı zamanda yazımın başında yer alan ve senin de sorduğun o soruyu sormak yerine durup derin bir nefes aldım.

Kendi elimi tutup aldığım bu derin nefes bana çok önemli olan şu şeyi hatırlattı;

"En son ne zaman kendi elimi tutmuştum ben ?"

Bu soruya *verememiş olduğum cevap, tüm bu süreci yansıtmakta olan bir aynaydı adeta.

Tam tamına yirmi iki gün! Endişeyle ve negatifliklere odaklanarak yitip gitmiş yirmi iki gün.

Anladım ki hayat denilen bu yarışın gürültüsü yüzünden ben kendi ruhumun sesini duyamamışım. Hayata adapte olmaya çalışırken, kendime yabancılaşmışım.

Sahi sen en son ne zaman kendi elini tutup, gözlerinin içine doğrudan baktın? Yoksa sen de benim yaptığım gibi, kalbin seninle konuşmaya çalışırken onu duymamayı mı seçtin?

Tüm herkes gibi çok zor günler geçiyoruz sevgili okuyucu. Bizi asıl yoran, her şeyin bir anda olmasıydı değil mi? Bir anda tüm rutinimiz değişti, dertlerimizin yerini hayatta kalma içgüdüsü aldı. Belki de hayatımızda olup bitmiş olan olaylara karşı bir öfke vardı içimizde. İnsanlara karşı, sahip olamadıklarımıza karşı...

Şimdi ne kaldı geriye ?

"Özlem"

Özlem ne garip bir şeymiş doğrusu. Önceden sahip olduğumuz ama şu an yitirdiklerimizin bizde bıraktığı o boşluk hissiymiş özlem. O anı yaşarken dahi durup, bunun kıymetini bilmeliyim demekmiş özlem. Sevdiğimiz insan yanımızda olsa dahi gözlerine bakıp onun ne kadar değerli olduğunu söylemekmiş özlem. Varlığı için evrene teşekkür etmekmiş... Hayatımızdaki güzelliklerin kıymetini geç olmadan bilmekmiş!

Bana soracak olursanız biz bu süreçte hayatımıza yeni bir pencereden bakmayı öğreniyoruz sevgili okuyucu.

Gelelim "Gelecek Postası"na. Bugün gelecekteki halime bir mektup yazdım ve en sevdiğim kitabımın arasına koydum sevgili okuyucu. Kalemimden kırmızı mürekkep yerine, geleceğin umut dolu mavisi akıyordu. Korkularımı yazdım ve onları serbest bıraktım. Korkularım ruhumu terk edince açılan bu büyük boşluğu, mutluluk ile beslemiş olduğum hayallerimle doldurdum. Bunu inanarak yaptım. Yakın bir zamanda tekrar kavuşacağım insanları, gelecekten beklentilerimi ve aynaya baktığımda gördüğüm gözlerin nasılda kararlı olduklarını yazdım. Umut etmek için, yarınların tekrar ilkbaharı getireceği günlere inanan o bir çift gözün nasıl olduğunu yazdım.

Senden de bunu yapmanı istersem cevabın ne olur ?

Kendine bir mektup yaz ve geleceğe postala... Eminim ki açıp tekrar okuduğumuzda şu cümleler dökülecek dudaklarımızdan;

"Başardık!"

Son günlerde dinlediğim bu parçayı da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Aynı satırlarda tekrar buluşmak dileğiyle.