Gelenekselleşmiş Bir Manipülasyon
Yüzyıllardır süregelen erkek manipülasyonu ve içinde bulunduğumuz toplumda korkarak yaşamak üzerine bir şeyler.
Bir kadın olarak, erkek bir figürün himayesi altında güvende hissetmem gerektiği algısını reddediyorum.
Erkeklerin bizlere kendimizi daima korunmaya muhtaç hissettirmeleri, cinsiyet eşitsizliğinin modern dönemdeki en büyük sebeplerinden biri bana göre. Bir kere bu psikolojiye girdiğinizde tüm algılarınız değişiyor, kendinizi maruz kaldığınız tavırlardan ötürü aciz, zayıf ve bir eril figür tarafından korunmak zorunda hissediyorsunuz. Manipülasyon tam olarak da budur işte.
Yanımızda sözüm ona güç temsili bir erkek bulunmazsa savunmasız görülüyoruz, bu sayede algılarımızla oynanıyor ve tacize maruz kaldığımızda bize ancak yanımızda bizi koruyacak bir figür olursa rahat hissedeceğimiz aşılanıyor. Erkekler biz kadınları başka erkeklerden korumaya çalışırken kendini zayıf hissetmeye başlayan bizler de bunun içgüdüsel ve hoş bir davranış olduğuna inanıyoruz çünkü eksikliğimizi çoktan kabullendik. Öğrenilmiş bir çaresizlik.
Burada bahsetmeye çalıştığım şey iki canlının birbirini koruma içgüdüsü değil, bir canlının diğerine muhtaç hissettirilmesi. Gerek izlediğimiz dizilerde, gerekse bizzat Türk aile yapısında gördüğümüz bu fazla korumacı ve kısıtlayıcı erkek figürü normal olmaktan çok uzakta ve adeta bir distopyayı yansıtmaktadır. Devir kötü evet ama, insanlar daha da kötü…
Toplumun gün geçtikçe yozlaşan, kadınları objeleştiren ve zayıf gösteren yanını görmezden gelemiyorum. Üstelik birbirine dahi bunu yapan hemcinslerimle karşılaştıkça çok üzülüyorum. Tüm bu aciz gösterme propagandasının yanında bizim hep birlikte, tek vücut durmamız gerektiği yerde kendi içimizde bölünüyor ve başka hemcinslerimizi aşağılıyoruz. Bu, birbirimize yapabileceğimiz en büyük kötülüktür fikrimce.
Bahsettiğim manipülasyonu hayatın her alanında görüyoruz. Gülmemiz, güzel giyinmek istememiz, dans etmemiz veya makyaj yapmamız toplumun bir kesimini öyle rahatsız ediyor ki bu rahatsızlık kadının aciz bir varlık olduğuyla şiddetlenen bir tartışmaya, oradan da dengesiz oluşuna ve korunmaya, baskılanmaya muhtaç olduğuyla sonuçlanıyor. Manipüle edildiğinin farkında bile olmadan çoğulcu görüşlerden etkileniyor bazılarımız.
Peki, sorunun kaynağı ne? Neden ilerleyemiyoruz?
Sorulması gereken birçok soru var aslında, ancak kesin olan bir cevap varsa o da katı ve değişim karşıtı bakış açısının bu gelenekselleşmiş manipülasyonun temelini oluşturduğu. Köklerimize kazınan eşitsizliğin izleri, onca çabaya rağmen silinemiyor.
Kadınlar olarak korunmaya muhtaç değiliz, hiçbir zaman da olmadık. Yaşamın başladığı yer olan anne karnı, insanlığın ilk sığınağıydı. Hiçbir kimsenin, en çok da bizlerin, başka bir sığınağa daha ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Değiştirilmesi gereken tek şey bize dayatılmak istenen bu algı ve kendini kadınlar üzerinde yetki sahibi hisseden bazı canlıların zihniyeti… Son 14 yılın en yüksek kadın cinayeti sayısının bu yıla ait olması da bunu doğrular nitelikte.
Ancak yine de korkuyorum. Korunmaya muhtaç hissetmekten ve böyle bir toplumda kendi özgürlüğümü yaşatamıyor olmaktan korkuyorum. Bu yazıyı yazarken korkuya yer vermeyecektim, gücümüzden ve özgürlüğümüzden bahsedecektim ama korktuğumu gizlemek yalan söylemek olurdu.
Bu insanlardan korkuyorum.
Onlarca kadının geleceğini çalan canlılarla aynı havayı soluyor olmaktan ve sosyal hayatımın birçok noktasında tehlikede hissetmekten korkuyorum.
Fakat her ne olursa olsun susmak ve bu korkuya teslim olmanın bir çözüm olduğunu düşünmüyorum.
Kendi zihnimiz ve bedenimizle özgür ve güçlüyüz.
Bütün hemcinslerimle özgür ve manipülasyondan uzak bir toplumun içinde yaşama dileğiyle.