Gölgeler ve Hayaller Şehrinde Kitabında Çevirmenin Yazar Kimliği
Gölgeler ve Hayaller Şehri kitabı üzerinden çevrmenin üstlendiği yazarlık rolüne dair bir değerlendirme.
Murat Gülsoy’un Gölgeler ve Hayaller Şehrinde kitabı türünün gereğini yerine getirerek bir çevirmenin kalemiyle aktarılan ve tarihte gerçekten yaşanmış izlenimi veren, bununla beraber, çevirmenin kimliği ve metindeki konumu konuları üzerine düşündüren bir eserdir.
Sözde çeviri (pseudotranslation) olarak isimlendirilen bir türde yazılan bu eserde yazarın öncelikle bir çevirmen karakteri oluşturup ardından da çevirmene aktarabileceği olaylar dizisi vererek çok katmanlı bir anlatım yarattığı gözleniyor. İsmi Fuat olan yarı Türk yarı Fransız bir adamın arkadaşına yazdığı Fransızca mektupları içeren bir defterin çevirisi olduğunu iddia eden metinde yazarın ve çevirmenin edebi aktarımdaki yerinin değerlendirilmesini ve “Çevirmen aslında kimdir?” sorusunun cevabının aranmasını sağlayacak çeşitli unsurlar var. Çevirmenin ve çevirinin üzerine yazılmış ve söylenmiş birçok söz, yapılmış birçok değerlendirme vardır.
Tuncay Birkan’ın “Çevirmen: Yabancı Ajan mı, Yabancılığın Ajanı mı?” yazısında belirttiği gibi, çevirmen hep, farklı durumlar ve açılardan da olsa, bir “iki aradalık” konumunda olmuştur. Birkan, yazısında bunu yabancı olmak ya da olmamak veya diğer bir değişle ana dile ve kültüre ihanet açısından değerlendirse de bu ikilik durumu çevirmenin üzerine aldığı sorumluluklarda da ortaya çıkar. Bir çevirmenin görevi orijinal bir metni alıp onu farklı bir dile ve kültüre aktarmaktır. Fakat bu aktarım sırasında çevirmen ister istemez diller arası aktarıcı rolünün dışına çıkarak tam bir aktarım sağlayabilmek için eseri yer yer yeniden yazar çünkü okumaya başladığı anda eser değişime uğrar ve bu çeviriye yansır. Bu durumda orijinal eser biçim değiştirir ve çevirmen, çeviri yapma sorumluluğuyla beraber yazarlık yapma sorumluluğunu da üzerine alır. Öyleyse, çevirmen, yaptığı iş gereği yazarlığı da kimliğine katar demek yanlış olmaz. Gölgeler ve Hayaller Şehrinde kitabı oluşturduğu kurgusal çevirmene bir geçmiş hikayesi ve kişilik vererek onu okura sunar, metinde de varlığını sık sık belli eder. Bunu yaparak metnin varlığı ve yapısı üzerine düşünülmesini sağlar. Bu yapının içerisine ise çevirmenlik ve yazarlık statüsü üzerine kafa yorulmasını sağlayacak unsurları yerleştirir. Şöyle belirtmek gerekirse; çevirmen, kaynak metni bölüp yeniden oluşturur ve metnin yazarlığını üstlenerek bünyesine hem çevirmenliği hem de yazarlığı katar; Gölgeler ve Hayaller Şehrinde kitabında kullanılan sözde çeviri (pseudotranslation) tekniği ile metnin içeriği ise bu fikri destekler niteliktedir.
Bir metnin çevirmeni her şeyden önce metnin okurudur ve her okur gibi çevirmen de metni okudukça değiştirir ve hedef kitleye aktarabilmek için, parçalarına bölüp o parçaları tek tek gözden geçirerek yeniden yazar. Örneğin, Gölgeler ve Hayaller Şehrinde’de geçen şu alıntıda: “Bu satırı muhtemelen mektuba geçirirken silerim, bu defter sana yazdığım mektuplardan fazla bir şey oldu zaten” (Gülsoy, 32) mektupların yazarı olan karakter, asıl metni deftere, aklından geçtiği şekliyle, orijinalliği koruyarak aktarıyor. Ancak arkadaşına ulaştırılmak üzere temize çektiğinde bu kısmı çıkaracağını belirtiyor. Bunun gibi, bir çevirmen de yazarın kaleminden ve aklından çıkmış metni hedefe aktaracağı zaman daha uygun olacağını düşündüğü şekle sokar ve yaptığı değişiklikler kaynak metin ile kültüre ait bazı ögelerin yitirilmesine sebep olur. Yitirilen ögelerin yerini hedef kitleye ve kültüre ait ögeler doldurur. Böylelikle metin çevirmen tarafından yeniden yazılır ve çevirmen artık metnin yeni yazarı olarak bünyesine yeni bir kimlik katar. Bunu daha somut bir şekilde belirtmek için Gölgeler ve Hayaller Şehrinde’nin ana karakteri Fuat’a bakılabilir. Fuat’ı eğer bir metin olarak ele alırsak kendisinin bir Osmanlı/Türk metni olduğunu öne sürebiliriz. Bu metin annesi tarafından (Kendisini çevirmen konumuna koyabiliriz.) Fransa’ya götürüldüğünde o kültüre uyum sağlamak üzere “Franck” ismiyle anılmaya başlıyor. Murat Gülsoy, bu durumu kitabında okura takip eden alıntı ve benzerleriyle hissettiriyor: “Benim Franck değil Fuat, Feride’nin Valérie değil, Feride olduğu İstanbul’du” (50). Bu alıntının bulunduğu kısımda metnin yani Fuat’ın kaynağına geri dönüşünü görüyoruz. Fransa’ya geri döndüğünde, bu kez tekrar başkalaşmış bir Fuat olarak dönecek ve yeni bir kimlik kazanacak. Bu da metinlerin yıllar geçtikçe dilin değişmesine bağlı olarak tekrar çevrilmesi ile kıyaslanabilir. Metinde bulunan bu ve bunun gibi birçok bölüm, dikkatlice incelendiğinde, çevirmen ve çevirinin kendisine yönelik bir bakış sunar. Kısacası, bir metnin çevirmeninin o metnin yeni yazarı oluşuna dair bir önerme bu metinden yapılan alıntılarla rahatlıkla örneklendirilebilir.
Metnin yazıldığı teknik olan sözde çeviri tekniği ise çevirmenin yazar olarak rolünü hissettirmede ayrı bir yere sahip. Öncelikle, sözde çeviri, Paolo Rambelli’nin tanımıyla kısaca şu şekilde açıklanabilir: “Pseudotranslations are original works which display the polyphonic nature and linguistic features associated with translations by referring to sources that they themselves create through modelling after or mixing together several actual texts” (“Sözde çeviriler, birkaç asıl metinden modelleyerek veya bunları birbirine karıştırarak yarattığı kaynaklara değinme yoluyla, çevirilerin çok sesli doğasını ve dilsel özelliklerini sergileyen orijinal metinlerdir”) (441). Rambelli’nin açıklamasına ek olarak, bu türde, sahte bir orijinal metin oluşturmakla beraber metnin bir şekilde kaybedilmesi de söz konusu olabilir. Böylelikle elde kıyaslama yapacak bir veri olmaz ve “çeviri” metnin doğruluğu sorgulanmaz. Gölgeler ve Hayaller Şehrinde, orijinalinin kaybedildiği iddia edilen bir sözde çeviri olarak karşımıza çıkar. Bu da her sözde çeviri metinde olduğu gibi, bu metinde de çok katmanlı bir yapı oluşmasını sağlamış buna ek olarak da metinde sık sık hayali çevirmenin yazarlık statüsünü reddedişi ortaya konulmuştur. Örneğin, yer yer sayfalar ıslandığı, yırtıldığı ya da birbirine yapıştığı için çevrilemediği iddia edilen kısımlar karşımıza çıkar. Metnin hayali çevirmeni, bu şekilde orijinale sadık kaldığını ve kaynağın kendisine verdiği materyalden daha fazlasını kullanmadığını hissettirmeye çalışır. Bu çaba, kitabın yazarının, çevirmeni kendine bir alt kimlik olarak seçmesinin bir sonucu olarak karşımıza çıkar. Bunun tam tersi düşünülerek çevirmen karakterin, her ne kadar aksini iddia etse de ister istemez kendisine bir yazar alt kimliği inşa ettiği söylenebilir. Metnin katmanlara bölünmüşlüğü, okurun metne yönelik düşünerek metnin gerçekliğini ve kime ait olduğunun sorgulamasını sağlar. Yani, “Bu metin tümüyle bir yazara mı ait yoksa gerçekten bir çevirmenin aktarımı mı?” sorusunun sorulmasına ön ayak olur. Tüm bunlar yazar ve çevirmen kimliklerinin değerlendirilmesi için bir temel oluşturur. Bu değerlendirme sonucunda da görülür ki çevirmenlik yazarlıkla iç içe geçmiş durumdadır.
Kısaca özetlemek gerekirse; Gölgeler ve Hayaller Şehrinde, öncelikli olarak konusu, olay akışı ve diliyle çevirmen ve yazar ilişkisini ortaya koyabilecek nitelikte unsurları barındırıyor. Çevirmenin metin çevirme sürecinde üstlendiği yazarlık rolü bu ögeler aracılığıyla somutlaştırılabiliyor. Buna ek olarak, metnin yazımında kullanılan sözde çeviri tekniği çevirmen ve yazar kimlikleri arasındaki bağlantıyı hissettirmede ve sorgulatmada büyük rol oynuyor. Oluşan çok katmanlı yapı bize hayali çevirmenin yazar olarak anılmaktan kaçınma arzusunu gösteriyor ve metnin üzerine düşünerek çevirmene ya da yazara ait olma konusu üzerine kafa yorulmasını sağlıyor.