Haruki Murakami ve "Male Gaze"

İmkansızın Şarkısı ve Murakami için bir eleştiri.

Haruki Murakami, 1949'da doğmuş Japon bir yazar ve çağdaş edebiyatın önde gelen isimlerinden biri. Eserleri genellikle melankoli ve toplumsal izolasyon gibi temalarla öne çıkıyor. Azımsanmayacak kadar büyük bir okuyucu kitlesi var ve çeşitli ödülleri mevcut.

Bu kitap, misojini (misogyny = kadın düşmanlığı) taşıması bakımından Batı medyasında oldukça tartışılmakta.

Neredeyse bütün romanlarında kadınları erkeklere bağımlı ve erkeklerin üzerinden anlatmasıyla birlikte inanılmaz derecede korkunç şu açıklaması bu tartışmanın başlıca sebepleri arasındadır: "Seks iyiyse... Yaranız iyileşir, hayal gücünüz canlanır... Bu anlamda hikâyelerimde kadınlar medyumdur, gelecek dünyanın habercisidir. Bu yüzden kadınlar sürekli kahramanıma gelir; kahramanım onlara gitmez."

‘If the sex is good… your injury will be healed, your imagination will be invigorated… In that sense, in my stories, women are mediums – harbingers of the coming world. That’s why they always come to my protagonist; he doesn’t go to them.’ 

Kendisini nereden okumaya başlayacağımı bilemedim ve en popüler kitabıyla en azından başlamış olmak istedim. Bu yüzden "İmkansızın Şarkısı"nı geçtiğimiz günlerde bitirmiş bulundum. Taze bitirmişken de sizlere bir eleştiri sunmak istedim.

Yalnızlığı bir pranga değil de bir yaşam stili olarak sunuşuna ve baş karakterimizin, Toru Vatanabe'nin gözünden yaşadığı dünyayı tasvir edişine hayran kaldım. Miyazaki'nin filmleri izlemek gibi samimi hissettirdi. Gelgelelim Toru çevresindeki kadınlarla ilgili ağzını açtığı anda ve konuşmaya devam ettikçe benim de içimde sürekli kabaran öfkeye sebep oldu. Sadece Toru'ya bağlı olarak bu karakterlerin ortaya çıkışı ve kurguya değil de Toru'ya hizmet etmesiyle birlikte bunu cinsel birliktelik yoluyla okuyucuya sunması gerçekten dehşet vericiydi.

Kadınları, erkek bakış açısıyla görmek çok yabancı olduğumuz bir şey değil. Sinemada uyandığında kusursuz görünen ve yatmadan önce yatağında bekleyen kocasının önünde kremlenen bir kadına sık sık rastladığımızı düşünüyorum. Buna bile tahammül edemeyen birisi olarak Murakami de maalesef beni hayal kırıklığına uğrattı. Zaten Toru'nun Fitzgerald hayranlığından tahmin edilebilirmiş.

Okuduğum bir eleştiri yazısı Toru'nun etrafındaki iki önemli kadının "ölüm" ve "yaşam" sembolizmi üzerinden gittiğini söylüyor.

bknz. https://medium.com/@vishhalrajesh0/the-women-of-norwegian-wood-a0acc6df2a3a

Ölüm ve yaşamla ilgili bir kitap okumak isterseniz Jose Saramago'nun "Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş" kitabını öneririm, Murakami'yi değil. Kadınlara verdiği rolden ne anlatmak istediğini anlamak çok zor oldu. Kaldı ki anlattığının da bir önemi olmadığını düşünmeye başladım kitabın sonunda.

Son olarak kitapla ilgili en nefret ettiğim kısım çok açık bir şekilde pedofili örneği sunmasıydı ve bunu yine cinsel birliktelik yoluyla yapmasıydı. Reddit'de bunun tartışmalı bir bölüm olduğu ve Japonya'da rıza vermek için en küçük yaşın 13 olduğu söylenmiş. Murakami evrensel bir yazar olarak ortaya çıkmak istemeseydi bile yine de kendi halkına bunu sunmasının doğru olduğunu düşünmüyorum.

bknz. https://www.reddit.com/r/bookclub/comments/8j19h9/norwegian_wood_that_story_that_reiko_tells_in/

Eğer Murakami okuyacaksanız "İmkansızın Şarkısı"nı önermiyorum, benim yerime kendisinin sadık okuyucularından öneri alabilirsiniz.