Hayat - Life Film Yorumu

"Hayat", bunca eziyete, yaşadıklarına, katlandıklarına dönüp baktıklarında iç çekip "Hayat..." diye özetleyen kız çocukları içindir.

Yönetmenliğini ve senaristliğini Zeki Demirkubuz'un yaptığı, geçtiğimiz Aralık ayında vizyona giren benimse izlemeye yeni fırsat bulduğum "Hayat" filmi 97. Akademi Ödülleri'nde En İyi Uluslararası Film Akademi Ödülü kategorisinde yarışmak için aday gösterildi. Bu yazımda "Hayat" hakkındaki yorumlarımı paylaşıyor olacağım.

Başrollerinde Miray Daner ve Burak Dakak'ın olduğu film, ondan ayrılan nişanlısı Hicran'ı bulmaya çalışan Rıza'yı ve sonrasında ikisinin yollarının nasıl tekrar kesiştiğini anlatıyor. Filmin ilk çeyreğini Rıza'nın, tekrar karşılaşmalarından sonraysa Hicran'ın bakış açısıyla izliyoruz.

Annesi ve babasını küçük yaşta kaybeden Rıza, dedesi ile her sabah güneş doğmadan ekmek fırınlarına gidip akşam eve dönerlerken bir süre sonra nişanlasının onu neden terk etiğini hazmedememeye başlar. Önce Hicran'ın annesi ile konuşur ve Hicran'ın İstanbul'a gittiğini ve haber alamadıklarını söyler. Bunun üzerine Rıza, bir sabah dedesine işe geç geleceğini söyleyerek Hicran'ı aramak için İstanbul'a gider. Aylarca Hicran'ı aramanın sonucunda polisten gelen telefonla bir hayat kadının Hicran'ı gördüğünü ve birlikte çalıştıklarını öğrenir. Bu kadınlara iş ayarlayan Yılmaz, kızın Hicran'ı başka biriyle karıştırdığını ve Hicran'ı hayatında görmediğini söylese de Hicran, sevgilisi ve Yılmaz aynı evde yaşamaktadır. Sevgilisinin Yılmaz ile kavga etmesinin üzerine Yılmaz, gerçekleri Rıza'ya açıklar. Rıza bunun üzerine Hicran'ın sevgilisini vurur.

Filmin devamında hikayeyi Hicran'ın tarafından izliyoruz. Hicran, eve geri döndüğünde babası Hicran'ı kabul etmez ve Hicran'a şiddet uygular. Hicran'ın ailesiyle arası düzelezken komşuları Hicran'a yapması gereken en doğru şeyin evlenmek olduğunu söyler ve ona ellilerinde bir adamın fotoğrafını verir. Hicran'ın bu evliliğin nasıl bir şey olabileceğini rüyasında görür ve Rıza ile son kez görüşür. Bu sefer anlaşırlar ve evlenirler.

"Hayat" bir çok açıdan, bu ülkede yaşayan, kendi hayatları üzerinde en ufak bir söz hakkına sahip olmayan genç kızlara ithaf edilmiştir. Her bakımdan o kadar kısıtlı büyütülürler ki yaşayabilmelerinin tek yolu kaçmaktır. Kaçtıklarında geri dönecek bir evleri olmaz, döndüklerindeyse şiddete uğrayıp hakarete maruz kalırlar. Yirmilerinde bir kızın ellilerinde bir adam ile evlenmesinin en doğru olduğunu savunanlar, kız şiddete maruz kaldığında bir film misali balkondan izlerler. İstemediği biriyle nişanlandığı için evden kaçan ve ailesine sırtını dönen bir kızın aklamanın tek yolu başka istemediği bir adamla evlenmesi olarak gören komşuların birden elleri kolları bağlanır. "Ya dayatılan ahlak yasaları çerçevesinde yaşasın yada ölsün" mantığıyla hareket eden babaların onları affetmesi içinse kızları yıllarca çabalar. "Hayat" konuşmasına izin verilmeyen, söz hakkı tanınmayan, fikirleri sorulmayan, baba evinden koca evine, mutsuz bir evlattan mutsuz bir eş olmaya uzanan hayatlara sahip olan kadınlara ithaf edilmiştir. "Hayat", bunca eziyete, yaşadıklarına, katlandıklarına dönüp baktıklarında iç çekip "Hayat..." diye özetleyen kız çocukları içindir.