Hepimiz Birer Martin Eden Miyiz?

İçimizdeki Martin

Herkes kendini, birine ya da birilerine, bir noktada kabul ettirmeye çalışıyor. Mutalist bir amaç güden bu eylem, çocukluğumuzdan beri görünüyor olabilir mi? İlk sözlerimizi söylediğimiz ya da ilk adımımızı attığımız zamandaki gibi. Başarı, bize kıkırdama ve kulağa müzik gibi gelen alkışlarla sonuçlanıyor. Öyle ki ne olup bittiğini bilmeden minik ellerimizle kendimizi de tebrik ediyoruz.

Ama işler büyüdükçe değişmeye başlıyor. İlk 'Büyüyünce ne olacaksın?' diye ağzı kulaklarında cevabı bekleyen büyükler, büyüyünce 'Artık çocuk değilsin. Kendine gerçek bir iş bul' gibi tarumar eden cümleler kurmaya başlıyor. Hayallerinizle, büyük emekler ile dokuduğunuz her şeyi sizden sökmenizi bekliyorlar. Ama tüm bunlar olurken, yalandan desteklerini sizden esirgemeyen kişiler tarafından yapılıyor bu darbe. Pembe gözlükleri çıkarmanın vakti geldi. Dünya ile yüzleşme zamanı. Şimdi, bu Dünya'nın ya maviliklerinde boğulacağız ya da yeşilliklerinde kaybolacağız!

İşin bu boyutuna baktığımızda, Martin Eden ile bir ilişki kuramamış olabilirsiniz. Ancak unutmamak gerek ki Martin Eden kendini birilerine kabul ettirmek için kabuğunu terk edip yeni bir Martin yarattı. Günümüze bakıldığında insanların birçoğu kendini topluma kabul ettirmek adına kendilerine yeni kimlikler veriyorlar. Bunu; emeklerini, istekelerini, ideolojilerini ve bedenlerini pazarlayarak yapıyorlar. Yani kısacası ruhlarını pazarlıyorlar. Bunu sadece belli bir zümreden kabul görmek ya da hayatını idame ettirmek için yapıyor olmak işin üzücü kısmı.

İşin tatlı kısmından da biraz bahsetmek gerek. Örneğin, hoşlandığınız biriyle yaptığınız uzun konuşmalar sonrası, sırf o sevdiği için izlediğiniz bir film ya da okuduğunuz bir kitap gibi. Martin hoşlandığı kız için ilk önce bir diş fırçası almakla başlamıştı. Emekçi görünümünden utanmış ve kızın geldiği lüks bir hayatı kendine yazar olmak istemek ile hedef haline getirmişti. Kıza kendini pazarlamak için çıktığı bu yolculukta artık kendisi bir amok koşucusuydu. Hedefe ulaşmak tüm değerlerin önüne geçmişti. Sanırım başarıyor olma azmi, insanı büsbütün ele geçiren bir duygu. Çoğunlukla yola çıktığınız kişi ile yolu tamamladığınız kişinin denk olmadığı bir macera.

Kendimizi kabul ettirme çabalarımızın serüveni bu. Başrol her ne kadar siz olsanız da tüm ipler yazarın elinde. Bunun sonrasında, ya size verilen senaryoyu oynamayı kabul edeceksiniz ya da kendize beyaz bir sayfa açmaya cesaret göstereceksiniz. İnsan yanındakileri seçebilme eğilimi kadar kendi hayatını şekillendirebilme kudretine de sahiptir. Tabii ki bu yolda Martin'lik yapmanız gerekecek konular olabilir. Ancak bu konuların bir basamak olduğunu unuttup kendinizi tepelerde sanmayın.

Şimdi, size bir soru sormak istiyorum.

Kişi, olmak isteyipte olamadığı hali ile mi mutludur yoksa onu dönüştürdükleri ve başardığı kendisiyle mi?