I Don't Think I Can Ever Forgive You For That - The Last Of Us

The Last of Us oyunu ve içselleştirdiğim bazı hisler

15 Ocak 2023 tarihinde dizi versiyonunun ilk bölümü yayımlanan, aslı Naughty Dog ve Sony Interactive Entertainment tarafından oluşturulan The Last Of Us oyunu, bildiğimiz korku temalı hayatta kalma - aksiyon oyunlarından farklı olarak birçok insanı oldukça etkiliyor. Hatta olay örgüsü insanı o kadar içine çekiyor ki birçok kişi ikinci oyunun sonunda göz yaşlarını tutamıyor. Peki, nedir bu The Last Of Us'ı diğer video oyunlarından ayıran?

Başlamadan önce küçük bir uyarı! Anlatacaklarım spoiler içerecek.

Hikayemiz on yıldan fazla süredir dünyanın her yerine yayılan ve insanları adeta birer zombiye dönüştüren mantar virüsü nedeniyle küçük, lokal örgütlenmelerin hakim olduğu zamanın eski Amerika'sında geçer. Asıl hikaye ise ana karakterimiz Joel ve yerine birkaç silah, alet edevat takas edeceği, virüse bağışık küçük Ellie'nin yolları kesiştikten sonra gelişir. Oyun bu şekilde başlamasa da olay örgüsünü güçlendiren en temel basamak bu ikilinin tanışmasıdır. Çünkü başta Ellie, Joel için sıradan bir kargodan ibaret iken yolculuk boyunca ikisinin de birbirlerine verdikleri değer değişime uğrar. Joel, Ellie'ye bağlanmaya başlar ve aralarında yavaş yavaş gelişecek olan bir baba-kız ilişkisi filizlenir. Onların arasındaki bağ bir yerden sonra bizi de içine alır ve fikrimce karakterlere duyduğumuz sempatiyi güçlendiren şey de bize geçen bu duygulardır.

Joel için Ellie'ye bağlanmak çok korkutucudur çünkü Ellie ona yıllar önce öldürülen kızı Sarah'yı hatırlatmaktadır. Ancak bilirsiniz, gönül ferman dinlemez. Zamanla Joel ve Ellie'nin ilişkisi öyle bir noktaya ulaşır ki Joel onu kendi kızı gibi sevmeye ve korumaya başlar. Hikayenin en can alıcı kısmı bu bağın gelişimine şahit olmamızdır bana göre. Karakterler arasındaki yoğun sevgi içimize işledikçe hikayeyi kendi hayatımız ve çevremizdeki kişilerle bağlamaya başlarız. Oyunun bu noktasında hikayenin bazı kısımlarında kendimizden bir şeyler buluruz.

Ne yazık ki ilişkiler güçlendikçe yürekler hassaslaşır; araya karşı tarafı korumak için söylenen yalanlar ve bunların sonucunda kalplere zehirli bir ok gibi saplanan kırıcı sözler girer. İkinci oyunun başında Ellie Joel'un ona yıllarca söylediği bir yalan ile yüzleşir ve olayların seyri tamamen değişir. Yavaş yavaş filizlendiğine şahit olduğumuz bağların bir bir koptuğuna, kalplerin bir bir kırıldığına şahit oluruz. Olayları daha fazla detaylandırmayacağım çünkü bu yazının bir oyun incelemesi olmaktan çok, o oyun üzerinden yapılan bir yorum niteliği taşımasını istiyorum.

Ellie Joel'u uzunca bir süre affedemez, içten içe onunla geçirdiği güzel günleri özlese de öfkesine yenik düşer ve geri adım atmaz. Bu olay onun karakter gelişimini bambaşka bir yöne iter çünkü kendisi artık o espritüel, eğlenceli ve pozitif küçük kız olmaktan çıkmıştır. Artık 20 yaşında, hayatın farklı yüzleriyle karşılaşmış birisidir.

Ne yazık ki Ellie'nin Joel'u affetme süreci beklediğinden uzun sürer ve tam da ona bir adım atmayı düşündüğü sıralarda Joel gözlerinin önünde vahşice katledilir. İşte bu olaydan sonra Ellie, hayatın bir başka yüzüyle daha tanışır; kayıp.

"Kimi kaybetti ki?" diye düşünürsünüz.

Tanıdığı birini?

Çok sevdiği birini?

Babasını?

Ailesini?

Kimi kaybetti gerçekten?

Aslına bakarsanız Joel'un ölümünden sonra Ellie her şeyini kaybetmiştir. Oyunun geri kalan kısmında da onun intikam sürecini ve kendi iç savaşını izleriz.

İnsanlar gelir, insanlar geçer. Hayatına Dina girer, aşık olur. Ancak aşk bile onu tatmin etmez bir yerden sonra. Yüreği intikam hırsıyla yanıp tutuşmaktadır. Dina'yı bile arkasında bırakıp intikam almaya gitmesi Ellie ile Joel'un arasındaki kuvvetli bağın aslında hiç kopmadığını, her zaman orada olduğunu hatırlatır bizlere. Aynı zamanda Ellie'nin Joel'un ölümünü hala kabullenemediğini de fark ederiz. Joel'un artık hayatta olmaması ona o kadar ağır gelmektedir ki Ellie'nin bu yükün altında paramparça oluşunu izlemek bizim de kalbimizi acıtır. Bir noktadan sonra sadece bir oyun oynadığımızı, hikayenin gerçek olmadığını kendimize hatırlatsak da kurtulamayız bize geçen o yüklü, ağır duygudan.

Yine de bildiğiniz gibi, öfkeyle kalkan zararla oturur. Dinmek bilmeyen acının, intikam hırsının ve bu uğurda katledilen onlarca insanın ardından Ellie, Joel'un katili Abby'e ulaşır, ancak onu öldüremez. Daha doğrusu, öldürmez.

Bu sahne bizlere "Ee, tüm serüven Joel'un katilini öldürmek için değil miydi" diye sordurur mutlaka. Hatta oynarken bile Abby'i öldürmek herkesin istediği tek şey haline gelmiştir. O kadar yolu kat edip de Ellie'nin öldürmekten son anda vazgeçtiğini görmek bazılarımızın hevesini bile kaçırmış olabilir.

Bana kalırsa, Ellie'nin Joel'u tam anlamıyla affettiği sahnedir bu.

Göl kenarında dövüşürlerken Abby'nin ısırığı sonucu iki parmağı kopan Ellie'nin göl kenarına ağlayarak oturması ve Abby'nin kaçışını izlemesi hepimizin yüreğini burkmuştur mutlaka. Bana sorarsanız bu sahne üzerine biraz oturup düşününce Ellie'nin neden son dakikada karar değiştirdiğini daha rahat anlayabiliriz.

Katili öldürmek ne değiştirecekti ki?

Abby ölürse, Joel yine geri gelmeyecekti.

Aslına bakılırsa, Joel bir daha gelmemek üzere göçüp gitmişti dünyadan.

İşte Ellie, bunu tam da Abby'i öldüreceği sırada anladığı için onu serbest bırakır. Abby'nin kaçmasına izin vererek kalbine çöken yasın ve acının da gitmesine izin verir aslında. Joel'un ne yaparsa yapsın geri gelmeyeceği gerçeği ile yüzleşmek de ayrı acıtır içini, ancak artık intikam hırsı veya öfke kırıntısı kalmamıştır içinde. Joel'u da nihayet affedebilmiştir.

Nihayetinde, Joel'un acısı asla dinmeyecek olsa da Ellie'nin aklını durmadan meşgul eden öfkeden kurtulduktan sonraki hafiflemesini biz de hissederiz ve oyunun sonu hakkındaki soru işaretlerimiz dağılmaya başlar. Bende öyle oldu en azından.

The Last Of Us tam da bu yüzden diğer oyunlardan farklıdır kanımca; bize sevgiyi, bağlanmayı, aidiyet duygusunu, kalp kırıklığını, yası, acıyı, öfkeyi, hırsı ve en sonunda kabullenmeyi her aşamasıyla öğrettiği ve karakterlerin hislerini tüm derinliğiyle kalbimize geçirdiği için de hep ayrı bir yere sahip olacaktır.