'İlla koşmam mı gerekiyor?': Hyunam-Dong Kitabevi
En tükendiğiniz anda yeniden başlayabilir misiniz? Hyunam-Dong Kitabevi'ndeyseniz bu mümkün...
Hyunam-Dong Kitabevi, tükenmişlik hissiyle hayatını bir anda geride bırakan bir kadının başından geçenlere ve çevresindeki kişilerin hikayelerine odaklanıyor. Gelin hep birlikte bu hikayelere daha gerçekçi ve bireyselci bir şekilde göz atalım. Unutmadan; yargılayıcı bakışlarınızı geride bırakın...
Tükenmişlik Sendromu (Meryem Uzerli Sendromu) nedir?
Tükenmişlik Sendromu kalıbı çoğumuzun hayatına oyuncu Meryem Uzerli ile girdi. Uzerli, tükenmişlik sendromuna yakalandığını duyurmuş ardından da Almanya'ya geri dönmüştü. Öyle ki, ülkemizde popüler olan reyting rekortmeni diziden bile ayrılmıştı. Çoğu insan bu ayrılığı anlamlandıramamış hatta suçlayanlar bile olmuştu. Peki, Muhteşem Yüzyıl'ın Hürrem'inin tükenmişlik sendromu nedir? Bir şımarıklık mı, kaçış mı, bencillik mi yoksa psikolojik bir rahatsızlık mı?
Tükenmişlik sendromu, yaygın olarak insanların yüz yüze çalıştığı mesleklerde bireylerin, duygusal yönden kendilerini tükenmiş hissetmeleri, işleri gereği karşılaştıkları insanlara karşı duyarsızlaşmaları ve kişisel başarı duygularında azalma şeklinde görülen bir sendrom olarak biliniyor.
Bu sendromu yaşayan bireyler bulundukları konumları terk ederek yeni yerlere gidebilir ya da hayatlarını kökten ve beklenmedik bir şekilde değiştirme kararı alabilirler. Bulundukları alanları terk eden kişiler, arkalarında hayal kırıklığına uğrayan insan ya da insan toplulukları bırakabilirler. Çünkü bu sendromu bireysel olarak yaşasalar da çevrelerinden tamamen bağlarını koparma derecesine gelen kişiler, bencillikle suçlanır yahut aldıkları karar bir şımarıklık olarak adlandırılabilir.
Ben, bu tanımı şımarıklık yahut bencillik olarak adlandıranlardan değilim. Fakat şöyle de bir gerçek var ki arkada bırakılan hayal kırıklıklarını da göz ardı edemem...
Her şeyi doğru yaptınız ama...
Hayatınızdaki her şeyi olağan akışta ve doğru bir şekilde yaptığınızı düşünün. Beklentileri karşıladınız, belki iyi bir işiniz ya da aileniz var. Ama içinizde eksik bir şey var ve bu eksiklik sizin tatmin duygunuzu da elinizden almış görünüyor. Bununla birlikte çevrenizdeki insanlara karşı duyarsızlaştınız ve mutlu değilsiniz. O da yetmezmiş gibi bunlarla boğuşurken zaman zaman yargılanıyor ve sorgulanıyor hissediyorsunuz. Değiştiğinizi söyleyenler bile vardır eminim. İşte bu noktada sizi bir şey karşılıyor. Tebrikler! Nur topu gibi bir sendromunuz oldu!
Tükenmişlik sendromu ile baş etmek için çeşitli öneriler var. Bu öneriler arasında egzersiz, düzenli beslenme, hobi edinme, odağınızı değiştirme ve psikolojik destek yer alıyor. Bunlar, ansiklopedik bilgiler. Bunları yaptınız ya da eksik yaptınız veyahut yapmak içinizden gelmedi. Hala da sizi rahatsız eden şeyler var. Ve en son seçenek bulunduğunuz alanı ya da hayatı terk etmek. -Tabi bu öneriler arasında yer almıyor- Sonuçta tebdil-i mekanda ferahlık vardır. Ama bu karar öncelikle çok büyük bir risk ve cesareti bünyesinde barındırıyor.
Her şey bir anda altüst olursa ne yaparsınız?
Hwang Bo-reum, kitabında tam olarak bunu anlatıyor. Ana karakter Youngju, her şeyi doğru yapmıştır; üniversiteye gitmiş, düzgün bir adamla evlenmiş, saygın bir işe girmiştir. Sonra bir anda her şey altüst olur. Tükenmişlik hissiyle eski hayatını terk eder, zirvedeki kariyerini bırakır, kocasından boşanır ve hayalinin peşinden gider. Bir kitapçı dükkanı açar...
Youngju ve müşterileri, Seul'ün şirin bir mahallesinde kitapların arasına sığınırlar. Yalnız bir baristadan evli ama mutsuz bir ev hanımına ve Youngju'da özel bir şeyler olduğunu gören yazara kadar hepsinin geçmişinde hayal kırıklıkları vardır. Hyunam-Dong Kitabevi zamanla onların, hayatı nasıl yaşamaları gerektiğini öğrendiği yer haline gelir.
'Belki de hayatımıza yön veren şey yalnızca seçimlerimizdir...'
Youngju, bulunduğu konumu geride bırakmış ve yıllardır hayalini kurduğu o kitabevini açmıştır. Açmıştır ama geride hayal kırıklıkları içinde bir eş, anne ve arkadaşlarını da bırakmıştır. Yeni hayatına odaklanmaya çalışan Youngju, geçmişini geride bırakmış ya da bıraktığını sanmıştır ta ki, eski bir arkadaşa denk gelene kadar...
Karakterimiz yeni hayatını yaşarken kendince geçmişi düşünmez ya da düşünmediğini zanneder fakat aslında yaptığı şey geçmişi ötelemektir. Geçmişi ötelemek... Ne kadar yorucu bir tabir.
Youngju, geçmişten gelen arkadaş ile birlikte ötelediği her şeyi tekrar düşünmeye başlar ve hesaplaşmaları gün yüzüne çıkar. Doğru bir seçim mi yapmıştır?
"Hayatım boyunca hiç kırmadığım kalplerini tek seferde parçalara ayırdım.”
Youngju, her ne kadar yeni hayatına odaklansa da sürekli olarak kendisini sorgular. Bu sorgulamayı yaparken de sürekli olarak arkada bıraktığı insanları düşünür. Ve bunu şöyle ifade eder: "Hayatım boyunca hiç kırmadığım kalplerini tek seferde parçalara ayırdım...”
Bununla beraber yeni hayatı için cesarete ihtiyacı olduğunu ve arkada bıraktıklarının derdine düşemeyeceğini fark eder. Kitabı okurken onu hem haklı hem de haksız bulmuştum. Aldığı karar kendisi ile ilgiliydi ve tabi ki o hayatını istediği gibi yaşayacaktı. Ama bunu yaparken arkasında hayal kırıklıkları bırakması mı gerekiyordu? Başka bir çözüm yolu bulamaz mıydı?
'Bir kere aile oldunuz diye sonsuza dek aile olarak kalmanıza gerek yok.'
Hwang Bo-reum, kitabında aile kavramını da ele alır ve ailelerin toplumsal kalıplara aykırı olarak birbiri ile bu kadar yakın olmasını karakteri üzerinden eleştirirken şu ifadeleri kullanır: “Bir kere aile oldunuz diye sonsuza dek aile olarak kalmanıza gerek yok. Ailenizle beraberken mutsuzsanız, bir sorun var demektir.”
'Yanınızda tutmak isteyeceğiniz biri değilim.'
İkili ilişkisinde de bocalayan karakterimiz, kendi benliğinin, sevgisinden daha öncelikli haline geldiğini anlayarak bu kararı alır. Youngju, 'Karşımdaki kişiyi çok incittim. Kafama göre ilişkimizi bencilce sonlandırdım. Onu sevmiştim. Kendimce kesinlikle sevmiştim. Ancak bir noktadan sonra o değil, kendi benliğim daha değerli hale geldi. Onu sevdiğim için kendi yaşamımdan vazgeçmektense, sevgimden vazgeçip hayatımı yaşamam gerektiğini düşündüm. Ben, en çok kendime önem veren ve şu anki yaşam biçimimi sürdürmeyi en üstte tutan bir kişiyim. Dahası kendim ve yaşam biçimim uğruna her an birini tekrar terk edebilecek bir kişiyim. Yanınızda tutmak isteyeceğiniz biri değilim.'
Hikaye en sonunda herkesin bu evrelerden geçtiği anlatırken, bu gerçekle yüzleşildiğinde daha güçlü olunabileceğini mesajını veriyor.
Yazar Hwang Bo-reum'un da okuyucularına son bir mesajı var: 'Her gün olmasa da ,sık sık olmasa da ,bizler de “bu kadarına sahip olmanın yeterli” olduğunu fark ettiğimiz anlarla karşılaşıyoruz. Endişe ve sabırsızlığın kaybolduğu o anlarda, bunca zaman elimizden geleni yapıp bu günlere kadar gelen benliğimizle gurur duyuyoruz.'
Kitap, yakın bir arkadaşım tarafından hediye edildiğinde çok sevinmiş ama konusunu okuduğumda tereddüt etmiş ve yargılamıştım. Çünkü bu kitabın beni tekrar tekrar tetikleyeceğinden fazlasıyla emindim. Ama gelin görün ki arkadaşımın karakteri insanları yargılamamak üzerine kurulu ve benim de bu özelliğe bir gün sahip olacağıma inanıyor.
Kitabı ilk okumaya başladığımda düşündüğüm şey gerçekleşmiş, daha 40 sayfa okumadan tetiklenmiş ve mola vermiştim. Bu mola 2 hafta sürdü ve tekrar okumayı denedim. Olay akışı beni o kadar aldı götürdü ki empati yapmaya çalıştığımı ve yargılarımın en azından yarı yarıya azaldığını hissettim. Karakteri takdir ediyordum etmesine ama arkada bırakılan hayal kırıklıkları konusunda asla aynı fikirde değildik. Zaten Youngju da bu durumu anlatırken, "Öyle kötü hissetmişti ki hakkıyla üzülememiş, öyle büyük bir hata yapmıştı ki hata yaptığını bile dile getirememişti." şeklinde özetlemişti.
'Kişinin seçimleri diğerinin hayal kırıklığında son bulmalı.'
Kitapta benim için en önemli mesaj buydu aslında. Belki yaptığı şeyden pişman olmuştu ama geri dönüşü yoktu. O kadar suçlandı ki üzülmek yerine kararının daha çok arkasında durdu ve en sonunda üzülemediğini fark etti. Ama daha önce de belirttiğimiz gibi; hayatımıza yön veren şey yalnızca seçimlerimizdir. Herkes kendi seçiminden sorumludur. Fakat, bence kişinin seçimleri diğerinin hayal kırıklığında son bulmalı...
*Kitabı okurken fonda, Ludovico Einaudi'den 'Run' parçasını dinlemenizi öneririm..*.