İncel Öfkesi Ve Kadınlara Yönelik Zorbalık

İncel problemi

İncel erkekler, toplumda kendilerine yer bulamamış, özellikle romantik ilişkilerde reddedilmiş ve bu durumu derin bir öfkeye dönüştürmüş bireylerdir. Kendilerini "zorunlu bekâr" olarak tanımlarlar ve yaşadıkları yalnızlığı, özellikle kadınlara ve bazen de topluma karşı nefretle dışa vururlar. Reddedilmenin verdiği acı, zamanla onları yalnızlığa ve karanlık bir öfkeye iter. Bu öfke, kendilerine dönmek yerine başkalarına zarar verme arzusuyla şekillenir. İncel erkekler, kendi başarısızlıklarını başkalarına, özellikle kadınlara yükleyerek, zorbalığa ve nefrete dayalı bir dünya kurarlar.

Kendilerini toplumdan, kadınlardan, ilişkilerden dışlanmış hissediyorlar. Ama bu dışlanmışlık, genellikle kendi içinde yaratılan bir hapishane. Kendi kurdukları beklentilerin, kültürel normların altında eziliyorlar. Medyanın, sosyal medyanın dayattığı "mükemmel erkek" tanımına ulaşamadıklarında, bu boşluğu nasıl dolduracaklarını bilemiyorlar. Hedefledikleri o imajla aralarındaki uçurum büyüdükçe, öfkeleri de büyüyor.

İncel erkekler için dünyada yer almak, kendini var etmek, özellikle de erkekliklerini kabul ettirmek bir savaş haline geliyor. Ama bu savaş, dış dünyaya karşı değil, içlerinde büyüyen bir canavara karşı. Her reddediliş, her başarısızlık, bu canavarı daha da besliyor. Kendilerini görünmez hissediyorlar; varoluşlarının, ihtiyaçlarının, arzularının bir anlamı olmadığını düşünmeye başlıyorlar. Bu görünmezlik, onların dünyasında bir çeşit yok oluş.

Bu grubun en büyük trajedisi, dünyayı suçlarken kendilerini daha da yalnızlaştırmaları. Kendilerine çizdikleri sınırlar, aslında onları daha derin bir yalnızlığa sürüklüyor. Oysa gerçek kurtuluş, kendi yaralarını görmekte, kabullenmekte ve bu yaraları iyileştirmek için içsel bir değişime adım atmakta. Ne yazık ki, bu adımı atmak cesaret gerektiriyor; ve belki de en büyük sorun, bu cesareti bulmak yerine, suçu dışarıya yönlendirmek, kendini bir kurban olarak konumlandırmak oluyor.

Kendilerini toplumun kenarına itilmiş hisseden, dışlanmışlıklarının içinde biriken bir öfkeyle yaşayan bir grup. Kendi yalnızlıklarının ve yetersizlik hissinin bir sonucu olarak, dış dünyayı –özellikle kadınları– suçlayarak bu acıyı hafifletmeye çalışıyorlar. Ama işte burada, bu öfkenin en trajik ve en zarar verici noktası ortaya çıkıyor: Zorbalık. İncel erkeklerin dünyasında, kadınlar sıklıkla nefretin, suçlamaların ve hatta şiddetin hedefi haline geliyorlar.

Kadınlar, bu öfkeli söylemlerin merkezinde yer alıyor, çünkü incel erkeklerin gözünde onlar, "erişilemez" olanı, elde edemedikleri sevgi ve onayı temsil ediyor. Birçok incel, kadınları kendilerini reddettikleri, onları görmezden geldikleri ya da “yeterince iyi” olmadıkları için suçluyor. Bu suçlamalar ise yalnızca kişisel bir hayal kırıklığından değil, toplumsal cinsiyet rollerinin dayattığı ideallerin içselleştirilmesinden kaynaklanıyor. Kadınlar, incel ideolojisinin gözünde bir nevi günah keçisi haline gelmiş durumda. Onlar, tüm başarısızlıkların, yalnızlığın ve öfkenin somut bir hedefi.

İncel erkeklerin bu öfke dolu yaklaşımı, sanal ortamda ve hatta gerçek dünyada kadınlar için bir tür psikolojik şiddete, tacize ve zorbalığa dönüşüyor. Kadınlar, bu ideolojinin temsil ettiği nefret dolu dilin hedefi olduklarında, sadece bireysel bir saldırıya uğramıyorlar. Bu, daha geniş çapta bir toplumsal sorunun parçası. Sosyal medyada kadınlara yöneltilen tehditler, cinsiyetçi aşağılamalar ve zorbalıklar, bu grubun içindeki bireylerin acılarını dışa vurma biçimi olarak ortaya çıkıyor.

Bu zorbalığın en acı verici yanı ise, kadınların incel erkekler tarafından sürekli bir nesneye indirgenmiş olması. Bu grubun içinde kadınlar, sadece "alınacak" ya da "kazanılacak" bir ödül gibi görülüyor; onların bireysel arzuları, duyguları, düşünceleri yok sayılıyor. Kadınlar, bu bakış açısıyla sadece bir "hayal kırıklığı"nın temsilcisi haline geliyor, gerçek insan varlıklar olmaktan çıkıp bir sembole dönüşüyorlar. Ve bu sembole yönelik öfke, sonunda zorbalığa, tacize ve hatta şiddete kadar uzanıyor.

Ancak burada fark edilmesi gereken bir şey var: Kadınlar sadece bu nefretin pasif alıcıları değiller. İncellerin zorbalığına maruz kalan kadınlar, her gün bu tür tehditlere karşı durmak zorunda kalıyorlar. Her tehdit, her aşağılama, onların dünyasını biraz daha tehlikeli bir yer haline getiriyor. Ama kadınlar bu zorbalığa karşı seslerini yükseltiyorlar, direniş gösteriyorlar, bu toksik ideolojiyi geri püskürtmek için çaba sarf ediyorlar.

Bu hikayede en acı olan şey ise, bu döngünün her iki taraf için de yıkıcı olması. İncel erkekler, kendi içlerindeki acıyı ve yalnızlığı aşamadıkça, kadınları hedef alarak sadece kendi izolasyonlarını derinleştiriyorlar. Bu zorbalık döngüsü, onları daha fazla nefret ve yalnızlık içine çekiyor, kadınlar ise bu nefretin ve şiddetin karşısında her gün mücadele veriyor.

İncel erkeklerin öfkesi, sadece onların bireysel bir travması değil; bu öfke, kadınlara yönelik toplumsal bir zorbalık halini almış durumda. Kadınlar, bu zorbalık karşısında direnirken, incel erkekler kendi duygusal yaralarını iyileştirme yolunu bulmadıkça, bu döngü kırılması zor bir hale geliyor. Hem incel erkeklerin hem de kadınların bu zorba ideolojiden uzaklaşarak daha sağlıklı, insanca bir varoluşa ulaşmaları için bu döngünün fark edilmesi ve değiştirilmesi gerekiyor.