İnsan ve Doğanın İlişkisine Edebiyat Bakışı: Ekoeleştiri (Ecocriticism) Nedir?

Eko-eleştiriyle beraber, doğaya karşı olan farkındalığımızın olumlu yönde düzelmesi mümkün mü? Gelin birlikte bakalım!

İnsan ve doğa ilişkisi yüzyıllar boyunca birçok araştırma alanında yeni disiplinlerin ortaya koyulmasına katkı sağlamıştır. Günümüzde gittikçe artan çevre problemleri bilindiği üzere doğal kaynakların korunmasının önemini ortaya koymaktadır. Bu alanı araştıran ve bana kalırsa en ilgi çekici alanlardan biri de Eko-eleştiri (Ecocriticism)’dir. 

Daha önce hiç duymadıysanız, gelin beraber göz atalım! :)

Bu dönem bölümümde seçmeli olarak açılan bir ders (Introduction to Environmental Humanities) sayesinde ilk kez tanıştığım bu alan hakkında yeterince Türkçe kaynak olmadığını gördüğüm için sizlere kısaca tanıtmaya çalışacağım. 

Eko-Eleştiri Nedir?

Eko-eleştiri'nin birçok tanımı bulunmaktadır fakat en basit tabirle insan-doğa ilişkisini ve çevre sorunlarını edebiyat gözüyle, edebiyat araştırmaları yaparak araştıran bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. 

İlgilendiği konular, ve yanıt aradığı bazı sorular vardır.

  • Doğanın bir edebi eserde nasıl tasvir edildiği,
  • Edebi eserlerde doğal unsurların eserin geçtiği yeri nasıl etkilediği,
  • Doğaya karşı olan tavrımızın ve bakış açımızın onu nasıl etkilediği (sosyo kültürel, politik, cinsiyet üzerinden doğanın nasıl tanımlandığı),
  • Bilim, mühendislik gibi teknolojiyle ilişkili alanların doğa için neler yaptığı ve sorunlara nasıl çözümler ürettiği gibi örnekler sayabiliriz.

1960'larda Rachel Carson'ın Silent Spring kitabının yayınlanmasıyla araştırılmaya başlanan Eko-eleştiri terimi, tam anlamıyla 1980'lerde ortaya çıkan çevre hareketiyle birlikte varlığını görünür kılmaya başlamıştır. İlk amaçlarından biri çevre ve kültür arasındaki ilişkiyi araştırmak, doğayla olan bağlantılarımızı ortaya çıkarmaktır. Disiplinler arasıdır, diğer bir deyişle yazarlar, antropologlar, tarihçiler, doğa bilimciler vb. alanlarda çalışanlar arasında bilgi paylaşımını gerektirir. 

Eko-eleştiri hem doğal çevreyi hem de insanın doğa üzerinde kurmuş olduğu yapıların oluşturduğu çevreyi temsil eder. 

Çevremizdeki dünyayı incelememizi, çevreyi inşa etme şeklimizi ve ona karşı kurduğumuz üstünlüğün aslında bizlere zararlı olduğunu eleştirirken, bunun hakkında farkındalık oluşturmaya çalışır. İnsanlar olarak doğrudan bağımlı olduğumuz doğayı nasıl etkilediğimizi ve sonuçlarını düşünmeden aldığımız kararların geleceğe yönelik olarak dünyanın işleyişini kötü etkileyebileceğini araştırarak bununla alakalı sonuçları ortaya koymaya çalışır. Pek çok akademisyen, Eko-eleştiri'nin temelinde dahil olan tüm alanların bir noktada çevreye olan bağımlılığa değindiğini belirtir ve ırk, cinsiyet gibi alanlar hakkında araştırmalar yapanlara benzer şekilde yalnızca toplumsal olarak inşa edilmiş normlarla değil, aynı zamanda sorunlar ve çözümlerle ilgilenmektedir.

Eko-eleştiri'nin bana kalırsa üzerine düşünüldüğünde ilgi çekici kısmı ise yaşadığımız doğa üzerinde sürekli hakimiyet kurmaya çalışan bir canlı topluluğu olarak aslında göz ardı ettiğimiz bu sistemin bizlere bir kaynak ve en nihayetinde üstünde yaşayabildiğimiz, gerektiğinde istediğimiz gibi kullanabildiğimiz, biyolojik faaliyetlerimizi sürdürerek yaşamamıza izin veren bir ev verdiğini unutuyor olmamız.

Sonuçta doğal kaynaklarımız sınırsız değil fakat onu bize sunan güç, bir açıdan kudretli çünkü tek bir hareketle üstünde dikildiğimiz kara parçası yerinden oynayabilir veya kaynaklar tükenirse bizleri yoklukla terbiye edebilir. Doğanın gücünün aslında insandan ve onun egoist davranışlarından üstün olmadığına dikkat çekmesi Eko-eleştiri'yi bu açıdan kritik ve derin bir araştırma alanı yapıyor.

Bu noktada elbette insanla birebir etkileşimde ve kaynağı doğrudan insanın kendisi olan edebiyatın etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Yazımın başında da belirttiğim gibi Eko-eleştiri'nin temelinde aslında edebiyat araştırmaları olduğu için bu alanda yazılan eserlerin yüzyıllar içerisinde değişimlere uğraması normaldir. Fakat en nihayetinde insanlığın önemli ve ortak paydada yer aldığı bir problemle ilgilendiği için edebiyatın önemli özelliklerinden biri olan farklı gerçeklikler üzerine varsayımlar yaparak olayları kurgulama noktasında aslında geleceğe yönelik tahminler yapabilmektedir. Bu noktada önemli olan durum Eko-eleştiri alanıyla beraber, bizlere aşılamaya çalışılan doğaya karşı olan farkındalığımızın olumlu yönde düzelmesi ve önlemleri çok gecikmeden alabilmemizdir.

Bu durum, elbette halihazırda uzun bir süreçtir fakat alana yapılan katkıların olumlu yönde bir gelişime yol açtığı unutulmamalıdır. Özetlersek, Eko-eleştiri günümüz dünyasında daha çok çevre sorununu araştırarak bizlere çözümler ve farkındalık kazandırma yolunda devam edecek gibi görünmektedir. Bizim bireyler olarak farkındalığın artmasına yardımcı olmak ve kendimizi bu konuda eğitmeye çalışmamız bu alana önemli katkılar sağlayacaktır.


Kaynakça:

Mambrol, Nasrullah. “Ecocriticism: An Essay.” Literary Theory and Criticism, 15 Dec. 2018, https://literariness.org/2016/11/27/ecocriticism/. 

Purdue Writing Lab. “Ecocriticism // Purdue Writing Lab.” Purdue Writing Lab, https://owl.purdue.edu/owl/subject_specific_writing/writing_in_literature/literary_theory_and_schools_of_criticism/ecocriticism.html#:~:text=Ecocriticism%20is%20an%20umbrella%20term,a%20difficult%20term%20to%20define.&text=But%2C%20%E2%80%9Csimply%20put%2C%20ecocriticism,environment%E2%80%9D%20(Glotfelty%20xviii).