Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Hürriyet!
"Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve izmihlâl vardır. Her terakkinin ve kurtuluşun anası hürriyettir."
Osmanlı tarihinin en dikkat çekici dönemlerinden biri olan II. Meşrutiyet Dönemi, hürriyet arayışı ve istibdat rejimine karşı verilen mücadele ile öne çıkar. Bu dönemde halkın ve aydınların dilinden düşmeyen “Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Hürriyet” sloganı; bir isyanın, bir özgürlük talebinin simgesi olmuştur. Bu yazıda sözün tarihî arka planı, anlamı ve etkileri ele alınacaktır.
İstibdat Nedir?
İstibdat, Osmanlı tarihinde Sultan II. Abdülhamit dönemine özgü bir yönetim tarzını ifade eder. 1876 yılında ilan edilen Kânûn-ı Esâsî ile birlikte anayasal bir düzene geçilmiş ve meclis kurulmuştur. Ancak 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın (93 Harbi) yarattığı ekonomik ve siyasi kriz gerekçe gösterilerek II. Abdülhamit, 1878 yılında meclisi feshetmiş ve Kânûn-ı Esâsî’yi askıya almıştır. Bu karar, kişisel otoriteye dayalı bir yönetimin açıklanmasıdır.
Bu dönemde basın ve yayın organları sıkı bir denetime tabi tutulmuş, muhalifler sürgün edilmiş ve devletin güvenlik mekanizmaları artırılmıştır. Halkın üzerindeki bu yoğun baskı, aydınlar ve genç subaylar başta olmak üzere toplumun farklı kesimlerinde tepkiye yol açmıştır. İstibdat, düşüncenin zincire vurulduğu bir dönem olarak hafızalara kazınmıştır.
Hürriyet Arayışı
İstibdat dönemine karşı olan memnuniyetsizlik, başta aydınlar ve askerler olmak üzere çeşitli kesimlerde giderek artmıştır. Jön Türkler olarak bilinen bir grup reformist, anayasanın yeniden yürürlüğe girmesi ve meclisin yeniden açılması için gizli faaliyetlerde bulunmuş ve Avrupa’daki çeşitli merkezlerde organize olmuştur. Bu mücadele; çok sayıda kitap, broşür ve gazete aracılığıyla yayılmış, bu materyallerde en çok rastlanan sözlerden biri “Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Hürriyet” olmuştur.
Meşrutiyetin İlanı ve Hürriyetin Zaferi
1908 yılına gelindiğinde Jön Türk hareketinin etkisi ve ordu içindeki bazı subayların baskısı sonucu, II. Abdülhamit meşrutiyeti yeniden ilan etmek zorunda kaldı. Bu olay, Osmanlı tarihinde bir dönüm noktasıdır. 23 Temmuz 1908 tarihinde Kânûn-ı Esâsî yeniden yürürlüğe girdi ve Osmanlı Meclis-i Mebûsan’ı tekrar toplandı.
Bu gelişme, dünyada da dikkatle takip edildi. Hürriyet yanlıları için bu zafer, istibdat rejiminin sona ermesinin yanında Osmanlı toplumunun özgürlük ve eşitlik ilkelerine dayalı bir geleceğe doğru attığı önemli bir adımdı.
Sözün Bugünü
Geçmişten geleceğe, baskıya karşı özgürlük mücadelesinin sembolü olan bu söz, hepimize tarihten önemli bir mesaj verir: Hürriyet, her şeyin üstünde bir değerdir ve onun için verilen mücadele, insanlık tarihinin özünde yatar.
Hürriyetsiz bir millet, hürriyetsiz bir vatan demektir. Bir ülkenin hürriyetini, o ülkenin yönetimi garanti edemezse başka hiçbir şey edemez. Bahsedilen söz, baskıya boyun eğmeme kararlılığının en öz ifadesidir. Ancak bugün, hâlâ bu haykırışı duymamız gerekiyorsa istibdat başka bir kılıkla karşımızda duruyor demektir. Halkın sesini kısan, düşünceleri baskılayan ve hürriyeti bir tehdit gibi gören her yönetim, tarihte hak ettiği yere mahkûm olmuştur ve yine olacaktır. Hürriyeti yalnızca bir lütuf gibi sunanların karşısında durmak, tarihsel bir sorumluluktur. Özgürlük, suskunlukla değil, direnişle kazanılacaktır.