Kahve İçmeyi Gerçekten Seviyor Muyuz?

Kahveyi gerçekten sevdiğimiz için mi içiyoruz yoksa elimizde bir markanın bardağı ile popülerlik sağlamak için mi?


Uzun bir süredir her yerde kahve içmenin romantikleştirildiğini gördüğümüzü söylesem zannediyorum ki kimse bana karşı çıkmaz. Ne zaman sosyal medyada bulunduğumuz ortamın bir fotoğrafını paylaşmak istesek kenardan hemen kocaman bir kupa ya da ünlü bir markanın karton bardağını da ekrana sıkıştırma isteğiyle doluyoruz. Bardağın içinde eğer sıcak çikolata olursa bu yeterince tatmin etmiyor bizi, ya da sadece yılbaşına yakın kış teması yaratmak istiyorsak yardımını istemeye koşuyoruz bu tarz içeceklerin. Sonbahardan bahsedeceksek balkabaklı latte, hastaysak çay fakat bunlar dışında hep istiyoruz ki elimizde bir kahve dolandıralım.

Kafein için içiyorum, ihtiyacım var yoksa verimli çalışamam gibi cümleler ise bu konuda en sık duyduğum argümanlardan. Oysaki biliniyor ki Matcha tozu ile yapılan çayların/kahvelerin kafein etkisi çok daha dengeli ve uzun süreli oluyor. Tabii ki karşılaştırıldığında kahve çok daha ulaşılabilir, yaygın ve temin edilebilir kalabilir fakat konu bu açıdan ele alınmıyor bile. Sanki körü körüne bir kahve, her zaman daha iyidir inancı varmış gibi.



Bununla birlikte daha günlük hayattan bir alternatiften de bahsedebiliriz. İnternette sürekli birileri sabahları yenen bir elmanın, içilen bir fincan kahveden daha çok kafein içerdiğini paylaşsa da ayılmak için kahveye ihtiyacımız olduğunu söylemekten vazgeçmiyoruz. Eğer sabahları kahve hikayesi paylaşmıyorsak gün başlamıyor hatta ya da biri kahve içmiyorsa anlayamıyoruz nasıl hayatta kaldığını çünkü biz "kahve olmadan uyanamıyoruz".

Üstelik birçok insan da kahvelerini sade içemiyor. Tadını beğenmeyip içine bir sürü tatlandırıcı, süt, krema ve toz katıyoruz. Farklı nesil kahveciler hakkında belki de hiç araştırmıyor, kahve çekirdeklerinin geldiği coğrafyalara göre sahip oldukları tatları, özellikleri öğrenmeye çalışmıyoruz bile çünkü içerken o kadar çok şey katıyoruz ki içine tadını aldığımız şey kahvenin kendisi olmaktan çıkıyor.



Yanlış anlaşılmasın ben kendim de kahveyi çok severim, fakat son zamanlarda kendimi gözlemlediğimde gördüm ki kahve içtikten sonra ellerim titriyor, daha endişeli oluyorum, hatta bir süre sonra esnemeye başlıyorum. Eğer arada bir gün kahve içmeyi unutursam saat 16.00-17.00 gibi bir de baş ağrısı başlıyor. Bu nedenle son zamanlarda alışkanlıklarımı değiştirmeye çalışıyorum; günde 2-3 adet farklı çeşitte çay içtiğimde ve sabahları güne matcha latte ile başladığımda kafein eksikliği veya anksiyete artışı yaşamadığımı fark ediyorum. 



Bu yeni alışkanlık beni "cool hikayeler" paylaşmaktan alıkoyacak mı bilemem, fakat "dur önce bir kahve alıp öyle dolanalım" deme eğiliminden kurtulmanın zor olacağı kesin. Kahvenin romantik bir içecek olarak sosyal hayatlarımızdaki yerinde bir değişiklik olması ihtimali ise yakın zamanda söz konusu bile değilmiş gibi duruyor.

Görsel Referansları:

1 / 2 / 3 / 4