Kalkınma Yolu Projesi ve Türkiye - Irak İlişkilerinin Geleceği
Kalkınma Yolu Projesi'nin Türkiye ve Irak ilişkilerine getireceği yeni dinamikler.
ABD’nin Irak’a müdahalesinin ardından küresel sisteme kısmen kapanan Irak, bu proje ile Türkiye’nin coğrafi konumu aracılığıyla yeniden dünyaya açılmak istemektedir. 11 yıl aradan sonra Sn. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bağdat ve Erbil’e düzenlediği ziyaretlerde, Basra Körfezi hinterlandını Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlama hedefini gerçekleştirmeyi amaçlayan Kalkınma Yolu Projesi üzerine görüşmeler yaptı.
Bu proje ile Irak, dünyaya açılmak ve sahip olduğu enerji kaynaklarına yeni pazarlar elde etmek istemektedir. Irak, bu projeyi yalnızca enerji kaynaklarından ekonomik gelir elde edebileceği yeni bir yol olarak görmemektedir. Diğer bir hedefi, petrol dışı ekonomik gelir elde edebileceği yeni bir mekanizma oluşturmaktır. Bu noktada Türkiye, sahip olduğu coğrafi konum ve transit güzergah olma özelliği sayesinde Irak için stratejik bir ortak niteliğindedir.
Bu proje, Türkiye için ekonomik gelir sağlama ve uluslararası alandaki önemini artırma açısından oldukça önemlidir. Özellikle Türkistan ve Hazar coğrafyasının enerji kaynakları güzergahları ile ortak bir noktada buluşabilir. İlerleyen süreçte BTC, TANAP ve TAP gibi aktif kullanımda olan enerji yollarıyla da eklemlenebilir. Halihazırda devam eden Rusya-Ukrayna savaşı sürecinde, Avrupa’nın enerji ihtiyacı büyük oranda Türkiye üzerinden karşılanabilirse, Türkiye’nin stratejik önemini artırarak bir enerji merkezi (hub) haline gelmesini hızlandıracaktır.
Bu projeye dair somut adımlar da atılmaktadır. Orta Doğu’nun en büyük limanı olması hedeflenen Büyük Fav Limanı’nın inşası devam etmektedir. Kimi kaynaklara göre 2025, kimi kaynaklara göre ise 2028’de tamamlanması öngörülen proje ile Türkiye ve Irak arasındaki ticaret hacminin de artırılması hedeflenmektedir. Limanın diğer bir önemli noktası ise Şattül Arap su yolunun ağzında yer alıyor olmasıdır. Bu su yolu, uzun süredir İran ve Irak arasında sınır sorunlarına sebep olmuştur. Bu limanın inşası ve projenin başarıya ulaşması, Orta Doğu’daki diğer bir güç merkezi olan İran’ın projeye katılmasını sağlayabilir. İran’ın projeye katılımı sağlanırsa, projenin önemi daha da artacaktır. Ancak İran’ın şu an izlemekte olduğu dış politika göz önüne alındığında, bu sürecin başarılı olması oldukça zordur.
Projenin güzergahı, Türkiye sınırlarında Mersin Limanı’ndan başlayarak kara ve demir yolu kullanarak İstanbul’a, oradan da Londra’ya kadar uzanan bir hat olarak tanımlanmaktadır. Projenin altyapı çalışmaları Türkiye’de ve Irak’ta halen devam etmektedir ve öngörülen yatırım tutarı 7.8 milyar dolar seviyesindedir. Ek olarak, tüm bu altyapı çalışmaları Türk inşaat sektörü tarafından üstlenilmiştir. Bu durum, Türk inşaat sektörünün gelişimine de katkı sağlayacaktır.
Benzeri ve çok daha geniş kapsamlı olan Yeni İpek Yolu Projesi ise Irak üzerinden geçmemektedir. Bölgede gelecekte öngörülebilecek savaş veya benzeri güvenlik sorunları yaşanması durumunda, İpek Yolu Projesi için alternatif bir güzergah oluşturacaktır. Bu proje, kullanılan birçok deniz ticaret rotasını da kısaltmaktadır.
Türk ve Iraklı yetkililer, farklı düzeylerde sürekli olarak görüşmeler yapmakta ve bu temasları sürdürülebilir hale getirmektedir. Bu görüşmeler ve toplantılar neticesinde Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdilkadir Uraloğlu’nun ifadelerine göre "Bakanlar Konseyi benzeri bir mekanizma oluşturulması" kararı alınmıştır.
İlerleyen süreçte, bu projenin daha etkin yönetilebilmesi adına aynı ismi taşıyan bölgesel bir örgüt oluşturulabilir. Bu sayede proje, uluslararası hukukta bir tüzel kişilik kazanarak bölge ülkeleri için bir kalkınma işbirliğine dönüşebilir. Zaten halihazırda çeşitli konuları inceleyen komiteler kurulmuş durumdadır. Bu komiteler, örgüt organlarına dönüşebilir ve kurulması kararlaştırılan Bakanlar Konseyi benzeri yapı ise örgütün yönetim mekanizması haline gelebilir. Projenin bu şekilde bir yapıya bürünmesi, rakip IMEC projesi karşısında bir adım öne geçmesini sağlayabilir.
Projenin hem Irak hem de Türkiye için birçok faydası olsa da maliyet analizi yapılması gereklidir. İlk olarak, Irak tarafındaki altyapı maliyetleri ağır gelebilir. Bu noktada, projeden yararlanacak Körfez ülkeleri (özellikle BAE) ve İpek Yolu Projesi’nin Kalkınma Yolu Projesi ile eklemlenme ihtimali göz önüne alındığında, Çin’den finansal destek sağlanabilir. Ancak, bu desteklerin politik bazı maliyetlerinin olacağı unutulmamalıdır. Bu noktada en uygun finansman kaynağı, projeyi bir uluslararası örgüt kapsamına sokarak bir kalkınma fonu veya proje fonu oluşturarak gerekli maliyetleri karşılamak olabilir. Başarılı bir işbirliği, bölgedeki güvenliği de tesis edecektir.
Projenin güvenliğini sağlama maliyeti de göz önünde bulundurulmalıdır. Bölge, sürekli olarak istikrarsızdır; bu nedenle birçok muhalif grup, terör örgütü ve farklı devletlerin bölge üzerinde etkisi bulunmaktadır. Bu durum, başarılı bir projenin ve ticaretin gerçekleşmesinin önünde büyük bir engel teşkil etmektedir. IŞİD ve PKK terör örgütleri, uzun süredir Irak’ta faaliyet göstermekte ve bu faaliyetlerine devam etmektedir. Türkiye ise BM Antlaşması'nın 51. maddesi çerçevesinde bu duruma müdahale etmektedir. Bu terör faaliyetlerinin gelecekte projeye engel teşkil etmesi oldukça muhtemeldir. Irak’taki devlet yapısının tam olarak oturmamış olması da bu durumu destekler niteliktedir. Irak, Anayasası'nın 7. maddesinden güç alarak bu terör örgütleri ve faaliyetleri ile mücadele etmelidir. Her ne kadar Irak, yakın tarihte PKK’yı yasaklı örgütler arasına almış olsa da tam anlamıyla bir terör örgütü olarak kabul etmemektedir. Güven ortamının sağlanması isteniyorsa, bu kararın alınması şarttır.
Irak’ın terörle mücadelede yetersiz kalacağı olgusu yaygındır. Bu nedenle Türkiye ve Irak arasında Ortak Harekat Merkezi kurulması kararı alınmıştır. Bu merkez, Türkiye’nin özellikle Kuzey Irak’ta kalıcı bir askeri varlık gösterebileceği ve projenin güvenliğini üstlenmesi için bir adım atabileceği bir yapı olabilir.
Ayrıca, projenin Avrupa-Ortadoğu sahası arasındaki mesafeyi kısaltması, insan hareketliliğine de yol açacaktır. Bu durumun günümüz Avrupa siyasetinde nasıl karşılanacağı ise bir endişe konusudur. Çünkü projenin ana amacı, Irak petrolünün Avrupa’ya taşınmasıdır. Avrupa’nın projeye karşı olumsuz bir tavır takınması, projenin devamını etkileyebilir. Bu nedenle, oluşabilecek göç hareketinin çok iyi bir şekilde organize edilmesi gerekmektedir.
Türk şirketlerinin Musul’daki faaliyetlerinin halk tarafından olumlu karşılandığı yönünde ifadeler bulunmaktadır. Kurulan bu olumlu ortam, Türkiye’nin ilerleyen dönemde Türkmenler konusunu gündeme getirebileceği bir alan oluşturmanın yanı sıra, yeni bir kamu diplomasisi faaliyet alanı da sağlayacaktır.