Kanser
Aşk bu şiirde ulaşılmaz olmuştur.
Bütün denizlerin aynı limana çıkması neden
Neden gökyüzünün bu sınırsız karamsarlığı
Yitirecek neyimiz var ki umutlarımızdan başka
Ve batacak başka bir gemimiz mi kaldı
Dev bir ağaç yapraklarını döküyor içimizde
Nereye baksak her haliyle o çıldırtan sonbahar
Kaç yüz org birden çalmıyor, duyuyor musun
Hani o birlikte söylediğimiz şarkılar
Ne oldu o düşlere? Nerde o iyimserlik
Biz seninle şatolar kurmadık mı bir zaman
Şimdi biz o değiliz sanki, hiç o olmamışız
Sanki bir şey var incinen; dağılan bozulan
Şu martının kanatları neden kırık biliyor musun
Bu adamı dört duvar içine kim koydu sensiz
Eğil bir kuyuya seslen, yankılanan benim hep
Benim içimde can verdi o gök, o deniz
Sonunda tek başımayım, bak böyle bıçaklanmış
Biliyorum bir ölü var, ama ne? Ama kim
Soğuk, merhametsiz kollarıyla sarmış her yerimi
Bir kanser tümörü gibi büyüyor çaresizliğim
Ümit yaşar Oğuzcan'ın şiirlerinde durduğu ana temalar şunlardır. Aşk ölüm ve özlem, şair bu temalar çerçevesinde birçok şiirini kaleme almıştır. Kanser başlıklı eserinde de özlem, karamsarlık ve aşk teması hakimdir. Dolayısıyla Ümit Yaşar gibi pek çok şair de duygu ön plandadır. Edebiyatı milletlerin en asil hazinelerini içine alan manevî bir varlık sahası olarak değerlendiren Reşit Rahmeti Arat, şiir türünü de edebiyatın istisnai bir bölümü olarak düşünür. Ona göre şiir; düşüncenin vasıtası olan dilin dışında, duygu ve ahenk ile kurulmaktadır (2007: 8). Edebiyatı toplumsal hayatın bir parçası olarak düşünen bu bakış bireysel hayata indirgendiğinde ise bu sanatın bireye ait en önemli hazineleri içine alan manevi bir saha olduğu değerlendirmesini yapmak mümkündür. Bu sahanın en mühim işleme araçları ise dil kadar ve belki ondan daha fazla duygu ve ahenktir. Bu nedenle edebiyat ve özellikle şiir gerek toplum gerek fert olarak insana dair her şeyi bünyesinde bulunduran kıymetli bir sanattır( Bacak,2021).
Bütün denizlerin aynı limana çıkması neden
Neden gökyüzünün bu sınırsız karamsarlığı
Yitirecek neyimiz var ki umutlarımızdan başka
Ve batacak başka bir gemimiz mi kaldı
İlk dizelerde şair çeşitliliğin olmamasından şikayetçidir. Ayrıca doğaki unsurların bireye verdiği umutları o kendi gözünden yorumlayıp bu durumu karamsar bir şekilde ele almaktadır. Örneğin gökyüzünün sınırsızlığı mavi rengiyle birlikte sonsuzluk ve özgürlük duygusu vermektedir. Ümit Yaşar’da ise bu durum kısıtlamadan ve karamsarlıktan ibarettir. Umutları elinde kalan tek duygu durumu olmaktadır. Bu sayede her olumsuzluk karşısında umutlarını feda feda etmektedir.
Dev bir ağaç yapraklarını döküyor içimizde
Nereye baksak her haliyle o çıldırtan sonbahar
Kaç yüz org birden çalmıyor, duyuyor musun
Hani o birlikte söylediğimiz şarkılar
Doğada bitkilerin yaprak dökmesi sonbaharın habercisidir. Sonbahar da bireyin bakış açısında hüznü ve yalnızlığı simgelemektedir. Dev bir ağaç yapraklarını döküyor içimizde ifadesiyle hissettiği olumsuz duyguyu doğadaki döngü aracılığıya aktarmak istemiştir. Pek çok şairin şiirlerinde de sonbahar hüznün simgesi olarak kullanılmaktadır. Yahya Kemal Beyatlı'nın Sonbahar, Cahit Külebi'nin Sonbahar Geliyor ve Metin Altıok'un, Sonbahar eserleri örnek gösterilebilir. Hatta klasik Türk Şiirinde de Cemal Kurnaz konuyu şöyle ele almıştır: Klasik Tük şiirinde sonbahar, bâd-ı hazân ve berg-i hazân gibi terkiplerle anılır. Solmuş yapraklar aşığın soluk benzi gibidir. Cemal Kurnaz, bu tarz bir benzerliğin direkt olarak hazan mevsimi ile kurulduğunu belirtir. Aşığın sonbahar yaprakları gibi inleyerek titrediğine değinen yazar, bergi hazanın Efrasiyap (Alp Er Tonga) veya Karun’un hazineleri biçiminde düşünüldüğünü ifade etmiştir. Methedilen kişinin, çoğu nesneyi sonbahar yaprağına dönüştürecek gücü olduğunu vurgulayan Kurnaz, gözyaşında yıldızların yansımasını gören şairin, berg-i hazanın ırmağa salındığını zannettiğini dile getirmiştir. Ona göre hazan sözcüğü bir şeyin sonu, daha doğrusu ölüm düşüncesini belirtmek için kullanılan bir benzetme unsurudur. Zira sonbahar mevsiminde bülbüller artık ötmez ve bu hâl, bazı hayal unsurlarıyla beraber verilmiştir (Kurnaz, 1996: 486). İlerleyen dizelerde özlem ve karamsarlığın hakim olduğu dizlerde aşkın eksikliğini hissetmektedir. Şarkılarla sevgiliyi bağdaştıran şair yokluğunda artık birlikte söylenen şarkıların çalışmadığını ifade eder. Sonraki dizede bu karamsar ruh halinin farkındadır. Ne oldu o düşlere? Nerde o iyimserlik ifadeleriyle kendini sorgulamaktadır. Sevgiliye karşı incinen bir şeyler olduğu bilinciyle bu durumdan önceki halini geri istemektedir.
Şu martının kanatları neden kırık biliyor musun
Bu adamı dört duvar içine kim koydu sensiz
Eğil bir kuyuya seslen, yankılanan benim hep
Benim içimde can verdi o gök, o deniz
Sevgiliye seslenmektedir. Bulunduğu melankolik durumdan kurtulmak istediğini anlatmaya çalışır, çünkü şair hala aşıktır. Özgürlük ve hüzün kavramlarına doğadan örnekler vererek hislerinin suni olmadığını anlatmak ister. Doğadaki her şeyin saf bir biçimde olduğunun farkındadır. Şairin içinde bir feryat vardır. Dışarıya duyurmak istemektedir. Ayrıca Oğuzcan içine bir gök ve deniz sığdıracak kadar yoğun ve ağır duygu durumları içerisindedir.
Sonunda tek başımayım, bak böyle bıçaklanmış
Biliyorum bir ölü var, ama ne? Ama kim
Soğuk, merhametsiz kollarıyla sarmış her yerimi
Bir kanser tümörü gibi büyüyor çaresizliğim
Son dörtlükte sevgilinin şairin feryadına cevap vermediği görülmektedir. Sonunda tek başımayım, bak böyle bıçaklanmış ifadesiyle de bu durum açığa çıkmaktadır. Karamsarlığın hüküm sürdüğü dizeler artık apaçık bir yakınmaya dönüşmüştür. Bu çaresizlik tedavisi her zaman mümkün olmayan bir hastalıkla bağdaştırarak kendinden de ümidi kesmektedir.
Aşk ve doğa teması çerçevesinde incelenen bu şiir şairin karamsar duygularıyla pekişmiştir. Doğa aracılığıyla çoğunluğa olumlu yansıyan duyguları o olumsuz görmektedir. Aşk da bu şiirde ulaşılmaz olmuştur. Bu durum şairi kanser gibi sarıp yok edecek duruma gelmektedir.
KAYNAKÇA
Bacaklı, Yılmaz (2021). Sultanmahmut Torayğırulı'nın Şiirlerinde Bir İtiraz Biçimi Olarak Karamsarlık-Ümit Diyalektiği, Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2021/18, s. 1-14.
ARAT, Reşit Rahmeti. (2007). Eski Türk Şiiri. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
KURNAZ, Cemal, (1996), Hayâlî Bey Divanı’nın Tahlîli, Divanlar Dizisi, s. 486 İstanbul.