Kendi Kimliğinde İyileşmek: Kabullenmenin Gücü
Hayatın bize sunduğu değişimleri kabullenmeli miyiz?
Hayatta her şeyin bir sonu var. Ölüm gibi. Bu kelimeyi dile getirmeyi sevmiyorum ama bazen yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Sevdiğimiz birinin yokluğu, ansızın bizi roller dünyasına sürüklüyor. Bu roller, başlangıçta bizi rahatlatır gibi görünse de zamanla yük haline gelir. Üzerimize oturmayan, eğreti duran bu kimliklerden sıyrılmak ise düşündüğümüz kadar kolay değildir.
Birini kaybetmek, beraberinde pek çok psikolojik zorluk getirir. Ama asıl karmaşa, yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu fark etmekle başlar. Ne yapacağınızı bilemediğiniz, çözüm yollarının karmaşıklaştığı o noktada, bir çıkış ararsınız. Peki, gerçekten çözüm nedir?
Roller Karıştığında
Kaybettiğiniz kişinin anneniz olduğunu düşünün. Babanız çocuk rolüne bürünmüş, neye ihtiyacı olduğunu bilmez halde. Siz, bir anne gibi davranmaya çalışıyorsunuz. Kardeşleriniz dışarıdan etkilenmemiş gibi görünse de içlerinde fırtınalar kopuyor. Bu roller kaosu içinde siz ne yapardınız?
Kendimi düşündüğümde, büyük ihtimalle anne rolüne fazlasıyla kaptırırdım. Kardeşlerimden birinin en ufak hastalığı bile kaybetme korkumu tetiklerdi. Ancak bu korku, anne rolünden değil, abla olduğumdan kaynaklanırdı. Ne var ki, bu durum dışarıdan yanlış anlaşılırdı. Bir süre sonra, ne kadar rol üstlenirsek üstlenelim, her şeyin daha büyük bir karmaşaya dönüştüğünü fark ederiz.
Kabullenmek: İyileşmenin İlk Adımı
Çoğu zaman, iyileşmek için başka bir kimliğe bürünmeye çalışırız. Ama yaptığımız şey, sadece içsel bir kargaşa yaratmaktan öteye geçmez. Oysa bazen tek bir şey yapmamız gerekir: Kabullenmek.
Kabullenmek, kaybettiğimiz kişinin yokluğunu kabul etmekle sınırlı değildir. O kişiyle birlikte kaybettiğimiz kimliğimizi de anlamayı gerektirir. Bu, her zaman kolay olmaz. Ama kabullenmek, iyileşme yolculuğunun en önemli adımıdır.
Kaybettiğimiz birinin yerini kimse dolduramaz. Ancak onların anılarını, sözlerini ve bize kattıklarını yaşatmaya devam edebiliriz. Bir sözleri, bir anıları bize yol gösterir; bazen gülümsetir, bazen de gözyaşlarına boğar. Ama bu hisler, bizim kimliğimizin bir parçası haline gelir.
En Anlamlı Yolculuk
Hayat, farklı roller arasında kaybolmak değil, kendi kimliğimizle var olabilmek üzerine kurulu. Önemli olan, sevdiklerimizi kaybettikten sonra bile, onları kalbimizde yaşatarak kendi yolculuğumuza devam edebilmektir.
Bu, yaşamın en anlamlı yolculuğudur. Bir başkasına bürünmeden, kendi kimliğimizle ayakta durabildiğimiz o an, gerçek iyileşmenin başladığı andır.