Kral Arthur ve The Witcher

Kapak: Nimue, Lady of the Lake

Witcher evreni, kendine özgü ve folklorik canavarları, karmaşık karakterleri ve ahlaki gri tonlarıyla bezeli hikayeleriyle bilinir. Bu fantastik dünyanın temelleri, aslında Kral Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri'nin kadim destanına uzanır. Andrzej Sapkowski'nin kaleminden çıkan bu dünya, Arthur efsanesinin izlerini hem açıkça hem de satır aralarında taşıyarak, tanıdık bir melodiye yeni ve karanlık bir yorum getirir. Witcher evreninin derinliklerinde, Camelot'un yankıları ve Rivialı Geralt'ın dünyasını şekillendiren kadim bağlar yatıyor.

Witcher serisinin, özellikle de son kitabı "Gölün Hanımı"nın (The Lady of the Lake), Arthur efsanesiyle olan bağı son derece belirgindir. Kitabın sonunda Ciri, zaman ve mekanlar arası yaptığı yolculuklarından birinde kendini bildiğimiz dünyanın Arthur dönemine ait bir versiyonunda bulur. Burada karşılaştığı kişi ise Yuvarlak Masa'nın en erdemli şövalyelerinden Sir Galahad'dır.

Galahad, gölde yıkanan Ciri'yi görür ve onu efsanelerdeki Gölün Hanımı zanneder. Bu karşılaşma, iki farklı dünyanın kesişim noktasını oluşturur ve Sapkowski'nin bu iki anlatıyı nasıl iç içe geçirdiğinin en somut örneğidir. Ciri'nin hikayesini Galahad'a anlatmasıyla, Witcher evreninin kaderi bir anlamda Arthur efsanesinin başlangıcına bağlanır.

Bir diğer önemli referans, yine "Gölün Hanımı" kitabında karşımıza çıkan Nimue karakteridir. Arthur efsanesinde Merlin'i tuzağa düşüren ve Gölün Hanımı olarak da bilinen Nimue, Witcher evreninde Ciri ve Geralt'ın efsanesini araştıran bir büyücüdür. Bu durum, Witcher hikayesinin kendisinin de zamanla bir efsaneye dönüştüğünü ve Arthur mitosuyla aynı düzlemde yer aldığını gösterir.

Witcher evrenindeki Arthur referansları sadece karakter isimleriyle sınırlı kalmaz; iki dünya arasında derin tematik bağlar da mevcuttur. Arthur efsanesinin en gizemli figürlerinden Balıkçı Kral, topraklarının bereketi kendi sağlığına bağlı olan yaralı bir hükümdardır. Bu tema, Witcher evreninde de yankılanır. Krallıkların kaderinin, yöneticilerinin durumuna ve ahlaki seçimlerine bağlı olması sıkça işlenen bir motiftir.

Philippa Eilhart tarafından kurulan Büyücü Locası, kıtanın kaderini şekillendirmeyi amaçlayan güçlü büyücülerden oluşur. Bu yapı, her ne kadar daha karanlık ve entrikacı bir versiyonu olsa da, Kral Arthur'un adalet ve düzeni sağlamak için topladığı Yuvarlak Masa Şövalyeleri'ni anımsatır. Her iki grup da kendi dünyalarının siyasi ve ahlaki düzenini koruma veya kontrol etme misyonunu üstlenir.

Ayrıca, hem Witcher hem de Arthur efsanesi, kader ve alın yazısı kavramları etrafında şekillenir. Geralt ve Ciri'nin birbirine bağlı kaderi, Arthur'un kral olmaya ve krallığını kurtarmaya yönelik kaçınılmaz yazgısıyla paralellik gösterir. Her iki hikayede de karakterler, önceden belirlenmiş yollarında ilerlerken özgür iradeleriyle mücadele ederler.

CD Projekt Red tarafından geliştirilen Witcher oyun serisi, Sapkowski'nin kurduğu bu bağı başarıyla ekrana taşır. Özellikle "The Witcher 3: Wild Hunt" ve eklenti paketi "Blood and Wine"da Arthur efsanesinin izleri açıkça görülür.

"Blood and Wine" eklentisindeki Toussaint Dükalığı'nın şövalyelik kültürü, onur ve erdem anlayışları doğrudan Arthur romanslarından ilham alır. Oyuncular, görevleri sırasında Gölün Hanımı ile karşılaşabilir ve ondan efsanevi kılıç Aerondight'ı alabilirler. Bu, Arthur'un Excalibur'u Gölün Hanımı'ndan almasının bariz bir yansımasıdır.

Witcher evreni, özgün yapısının altında, kökleri Batı edebiyatının en temel taşlarından biri olan Arthur efsanesine derinden bağlıdır. Andrzej Sapkowski, bu kadim mitosu alıp onu kendi karanlık ve gerçekçi fantastik dünyasına ustalıkla entegre etmiştir. Bu sayede, Witcher sadece canavarlar ve kılıç dövüşlerinden ibaret bir hikaye olmaktan çıkıp, kader, onur ve efsanelerin doğası üzerine derin bir anlatıya dönüşür. Rivialı Geralt'ın maceralarının her bir köşesinde, Camelot'un efsanevi mirasının izleri bulunmaktadır.