Kültür endüstrisi ve Frankfurt okulu bağlantısı

Küreselleşen dünyada kültür.

Geleneksel akıma karşı olarak doğan eleştirel yaklaşımda önemli olan tartışmalardan biride Frankurt Okulunun yaptığı çalışmalardır. Bunlardan biri olan ise Kültür Endüstrisi kavramıdır. Eleştirel teoride geleneksel Marksizmin temel kuramları olan alt-üst yapı önemlidir. Kültür endüstrisi günümüzde kültür denilen kavramın metalaşması bir endüstiri haline gelmesidir. Küreselleşmeninde getirmiş olduğu dolaşım sayesinde yabancılaşmanın meydana gelmesidir. Eleştirel teorinin en etkili olduğu alan onları geliştirmiş olduğu kültür kavramıdır.Okul, bu alandaki kavramsallaşmasını daha çok kitle kültürü ve kültür endüstrisi tanımlamaları ile ortaya koymaktadır.(Şan ve Hira,t.y.:1). Dünyada yaygınlaşmaya ve etkililiğini sürdürmeye devam eden kapitalizmin , toplumun temel özelliği olan benlik ve ikna süreçlerinin kültürel boyutu onları bu konu üzerine yoğunlaştırmıştır. Kapitalizmin dünya ölçeğinde egemen olduğu günümüz toplumlarına bakıldığında aslında tüm toplumlara bakıldığında aslında tüm toplumların birbirine benzediğini ve bu konuda çalışmalar yaptığını görebiliriz.(Yurdugil ve Batur,2015:109). Bunun sonucunda da popüler kültür dediğimiz kavram karşımıza çıkıyor.Buna örnek verecek olursak,herkesin aynı modayı takip edip giymesi, teknolojilerde aynı aygıtlar kullanılması, yemeklerin değişimi ve aynı olması gibi örnekler söylenebilir.Kültür endüstrilerinde özellikle teknolojinin kullanılarak bireyin ve toplumun kültürel değerlerinin yok edilmesi, kültürü çözülmekte olan bir mitosa, teknolojinin üzerine bindirilmiş bir ideolojiye dönüştürmektedir. Dünya küresel bir köye dönüşürken teknolojiye hâkim olan toplumlar tarafından da ideolojiler dönüştürülmekte, tüm gelenek ve görenekler silikleşmektedir. Bireyler her gün yığınla enformasyon yükü altında kalmaktadır. Üstelik kültür endüstrisi bunu yaparken, bir şehri, bir toplumu ve bir kültürü yok eden, tarihten silip atan uçaklardan ve toplardan geri kalmamaktadır.(Yurdugil ve Batur,2015:109).

Frankfurt Okulu ve Kültür Endüstrisi

Frankfurt okulu, kapitalizmin kavramları için metalaşma, şeyleşme ve fetişleşme gibi Marksist terimleri kullanmışlardır. Çünkü bu düşünürlere göre kapitalist modernlik bireyin sonunu hazırlıyordu. Kültür endüstrisi tek boyutlu bir toplum oluşturuyordu. Frankfurt Okulu, temelde birbiriyle ilişkili olan üç konu üzerinde durmuş ve söz konusu olguların eleştirel çözümlemesini yapmaya çalışmıştır. Frankfurt Okulu’nun üzerinde yoğunlaşmış olduğu konulardan ilki sosyal bilimlerde pozitivizmin epistemolojik ve metodolojik eleştirisi, ikincisi, teknokratik-bürokratik yeni bir egemenlik biçiminin oluşumunda temel bir etmen olarak bilim ve teknolojinin ideolojik etkisine yönelik eleştirel bir tavır ve son olarak da, kültür endüstrisi yada genel olarak tahakkümün kültürel boyutlarının çözümlenmesidir(Tekin,t.y.:3). Geleneksel ve tek yönlü iletişim yerine eleştirel bakış açısının daha çok olması Frankurt Okulunda ki çalışmaları hızlandırmıştır. Dünyanın evrilmesi ve aynılaşması teorisyenlerin dikkatini çekmeye başlamıştır. Horkheimer ve Adorno 1947’de Aydınlanmanın Diyalektiği ( Dialectic of Englightenment ) kitabını yayımlamışlardı. ‘Kitle Kültürü’ yada ‘Popüler Kültür’ kavramlarını yeterli bulmamışlardır. Bu yüzden Kültür ve Endüstri dediğimiz iki ayrı kavramı bir arada kullanmışlardır; Kültür Endüstrisi.(Tekin,t.y.5). İnsanların hayatlarında bir yapıtaşı olarak kültür, artık teknoloji ile birlikte Amerikanlaşmaya başlamıştır. Basın bir kültürün diğer kültürleri ele geçirip onları unutturması olarak diyebiliriz.Teorisyenler, Amerikanlaşmanın etkilerini ve tepkilerini merak ederek kültür endüstrisi kavramını ortaya çıkarmışlardır.Yine Adorno ve arkadaşları için kitle kültürü ve kültür endüstrisi, modern totaliterliğin temelini oluşturmaktadır. Onların oluşturdukları bu kuram en uç noktasına Herbert Marcuse’nin Tek Boyutlu İnsan adlı eseri ile ulaşmıştır. Bu kitapta Marcuse, modern toplumdaki insanın sıradan deneyimleri, çalışmanın “tüketici, sersemletici, insanlık-dışı bir kölelik haline geldiği”bir toplumsal dünyada “zahmet, saldırganlık, sefalet ve adaletsizliği” sürdüren “sahte ihtiyaçların” egemenliğinde bir alan olarak tasvir edilmektedir..(Şan ve Hira,t.y.:3).Adorno ve arkadaşları sadece siyaset ya da ekonomi üzerinden değil,aynı zamanda sanat içinde de kültür endüstrisi eleştirisi yapmışlardır.Bir kitle kültürü eleştirisinin ilk nüvelerini Adorno daha 1932’de Zurgesellschaftlichen Lage der Musik [Müziğin Toplumsal Konumu Üzerine] adlımakalesinde ortaya koyuyordu. Bunu daha sonraları popüler müzik ve kitle kültürünün diğer biçimlerine dair bir dizi incelemede daha da geliştiriyordu. Adorno ‘hafif’ ve ‘ciddi’ türden popüler müzik ürünlerini meta biçimliliklerinden “fetişizm”lerinden, müzikal materyallerinin “şeyleşmesi”nden ve standartlaştırılmış müzik metaları aracılığıyla ortaya çıkan “dinlemenin gerileyişi”nden dolayı eleştirir”(Kellner,t.y.:171-172). Adorno (2006), Aydınlanmanın Diyalekti_i adlı yapıtta ilk kez kullanılan “kültür endüstrisi” kavramının doğuşundan söz ederken ilk önce “kültür endüstrisi” yerine “kitle kültürü” kavramını kullandıklarını belirtmektedir. Adorno, sözü edilen kullanımın popüler sanatın çağdaş biçimi olarak algılanması olasılığına karşı kültür endüstrisi ile kitle kültürü arasında bir ayrıma gittiklerini ifade etmektedir. Kültür endüstrisi, eski olanla tanıdık olanı yeni bir nitelikte birle_tirirken tüketicilerimkendisine uydurmaktadır. Böylelikle, yüksek ve dü_ük sanat ürünleri her ikisinin de aleyhine bir araya getirilmektedir.(Sevim,2010:510). Bu kavramlardan anladığımız, kültür endüstrisi ve popüler kültürün etkisi ile insan bir rüya içindedir.Bu rüya kavramlarını açıklamak için Benjamin’in “aura”, “öykü anlatıcılı_ı” ve “flâneur” odağındaki kavramsallaştırmaları yol gösterici olacaktır..(Sevim,2010:510).

İncelenmesi gereken bir diğer konu ise eğlence sektörüdür. Bu sektör tüketim ve kapitalizmin başyapıtı sayılabilir.Adorno ve Horkheimer’ın eğlence endüstrisinin kültürel biçimlerinin metalaşmasını anlatmak için kullandığı kültür endüstrisi kavramı kapitalist birikim ve kar amacının, kitlenin tüketime olan etkisini en iyi şekilde açıklamaktadır. Alışveriş değerinin arttığı düzen yani kapitalizm ekonomik davranışların yanısıra yaşamı metalaştırır ve şeyleştirerek bünyesine dahil eder.Gündelik hayat pratiğimizi oluşturan şeyleşme, metalaşma, kültür endüstrisi dikkatleri üretim düzeyinden tüketim düzeyine çekmiştir. Marcuse, gerçek ve sahte ihtiyaçlar ayrımını öne sürmüştür. Gerçek ihtiyaçlar bireye yukarıdan sosyal çıkarlar doğrultusunda dayatılır; çalışma, sefalet, adaletsizlik gibi. Sahte ihtiyaç kategorisi ise farklıdır. Bunlar; eğlenme, tüketme, reklamlara uyma, diğerleri gibi olma çabasıdır. Bunlar bireyin denetimi dışındadır. Her geçen gün ihtiyaçlarımız artıyor, acil oluyor ve biz bu ihtiyaçlar olmadan yaşayamacakmış gibi hissediyoruz. Ayrıca sürekli yeni çıkan ve oluşan şeylere uyum sağlamaya çalışıyoruz. Sürekli yenilendiğin bu düzende, sürekli tüketerek güncelleniyorsun ve varoluyorsun. Bu eksende Tocqueville’in söylediği şey önemlidir; ‘Hükümdar artık şöyle demez : ya benim gibi düşün yada öl. Şöyle der: Benim gibi düşünmemekte özgürsün; yaşamın , malın, mülkün , herşeyin senin olarak kalacak ama bugünden itibaren aramızda bir yabancısın.(Tekin,t.y.:7).

Teknolojinin ilerlemesi ve kitle iletişim araçlarının çoğalması, yaygınlaşması sanatı,dini,siyaseti ve bir çok şeyi karıştırarak önümüze koyuyor.Bununla birlikte kültürde herkes arasında yaygınlaşmaya ve önemini kaybetmeye başlıyorve ayrıcı kültür alanlarını aynı zamanda ortak bir duruma, bir ticari biçimde önümüze sunulmaktadır. Sevdiğimiz ve beğendiğimiz müzik bile ticari bir müziktir.

Kültür endüstirisi eleştirisi

Okulun kitle kültürü ve kitle toplumu kuramında iki tema öne çıkmaktadır. 1.Yoğun ekonomik ve teknolojik gelişmeler karşınında geleneksel toplumsallaşma kurumlarının zayıflaması 2. İnsanın emek ve etkinliği sonucu ortaya çıkan nesnelerin, insan kontrolünün dışında gözüken bağımsız, özerk güçlere dönüştüğü kültürün artan somutlaşması. Böylelikle kitle toplumunun parçalanmış insanı “ anlaşılmaz bir zorunluluk” tarafından yönetilmektedir..(Şan ve Hira,t.y.:7). Burada bakmamız gereken soru aslında şudur: Kitle kültürü mü insanı yönetiyor? yoksa İnsan mı yönetiyor? Kültür endüstiri eleştirileri ilk önce kapitalist toplumların metalaşması üzerineydi. Aslında yaşanılan doyumsuz açlık bu eleştirilerin doğruluğunu kanıtlar nitelikte.Bir başka konu ise sinema filmleridir. Adorno ve Horkheimer’a göre filmlerin tasarımı; çabukluk, gözlem gücü ve bilgiyi gerektirir ama aynı zamanda izleyicinin düşünsel etkinliğine izin vermemeklidir. Kendisine kapılanları kontrolü elinden bırakmadan böylece eğitir.( Tekin,t.y:9)Bu kültürde yaşayan her birey, “yaşamına zenginlik getirdiği” söylenen ürünler karşılığında sadece emeğini değil, bütün imkanlarını, boz zamanlarını da satmaktadır. Kitlelere sunulan hedef her zaman daha iyi yaşamak, daha çok üretmek ve daha çok tüketmektir. Ancak “ bir başka dünyaya kaçmak için kullanılamayacak gösterişli arabaların…dondurulmuş yiyeceklerle ağzına kadar dolu buzdolaplarının …hiçbir entelektüel çaba gerektirmeyen düzinelerce dergi ve gazetenin “ temel sorun olan bireyin daha az çalışarak kendi gerçek ihtiyaçlarını belirleyebileceği gerçeğinin görünür hale gelmesini engellemektir (Şan ve Hira t.y.:7).

Kültür Endüstirisinin getirdiği tüketim toplumu

Kültür Endüstrisinin getirdiği bir diğer konu ise tüketim toplumudur. Toplumların sürekli birşeyler alıp vermesi, ihtiyaçların artması, arz ve talep yoğunluğunun yaşanması ve üretmekten çok tüketmekten hoşlanan insanoğlunun yarattığı bir durumdur.Okulun kültür endüstrisi kuramı tüketim toplumu eleştirisi ile de belli paralellikler taşımaktadır. Bu anlamda, tüketim kültürünün, bireyselliği, demokrasiyi ve toplumu tehdit ettiği gerekçesiyle kültür endüstrisin bir başka görünümü olan tüketim toplumuna da ciddi bir karşı çıkışla karşılaşılmaktır. Frankfurt Okulu’nun tüketiciliğe ilişkin eleştirisi daha çok Max Horkheimer ve Thedor W. Adorno’nun birlikte kaleme aldıkları Aydınlanmanın Diyalektiği adlı eserde temellendirilen “Kültür Endüstrisi” çözümlemesine dayanmaktadır.(Şan ve Hira t.y.9).


Sonuç

Geleneksel toplumların artık eskide kalması,modernizmin ve kapitalizmin ışığında yeni bir toplum inşa edilmiştir. Toplum yarattığı sistemin kölesi olmuştur. Kültürler artık bir araç haline getirilip üstünden kar etme çabası içine girilmiştir. Bu da toplumun yeteneklerinin körelmesine , aynılaşmasına neden olmuştur. Tek tipçilik önem kazanmıştır. Her ne kadar kendimize eleştirel bir toplumuz desek de yaptığımız ve kullandığımız şeyler adına asla eleştiri yapmadan onu kabul ediyoruz ya da ettiriliyoruz. Bu süreçte birey, kendi seçimi sandığı şeyin daha önceden belirlenmiş olduğunu görememekte ya da böyle bir farkındalıkla yüzleşmemek için görmezden gelmektedir. Birey, kendi eliyle düştüğü bu durumla karşılaşmamak için düzene boyun eğmekte, kültür endüstrisinin kendi üzerindeki egemenliğini kendi seçmiş gibi davranmaktadır. Bu da tüketim toplumunun doğmasına neden olmuştur.



KAYNAKÇA

Tekin, Burcu.(t.y.), Frankurt Okulu ve Kültür Endüstrisi.


Şan, Kemal Mustafa ve Hira,İsmail,(t.y.),Frankurt Okulu ve Kültür Endüstrisi Eleştirisi.


Yurdigül,Yusuf, Yurdigül,Aslı ,Batur,Mevlüde(2015),Frankfurt Okulu’nda Birey ve Toplum: İnsanın Şeyleşmesi ve Kültürün Metalaşması Üzerine Eleştirel Okumalar,Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2015 19 (2): 97-110


Sevim,Aydın,Bilgen(2010),Walter Benjamin’in Kavramlarıyla Kültür Endüstrisi: “Aura”, “Öykü Anlatıcısı” ve “Flâneur”,Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi,2010 3.(11),510-516


Kellner,Douglas, Kültür Endüstrisi (1989)çev,Muharrem, Açıkgöz.