Matilda
Acılardan her şey yolundaymış gibi davranan insanlar için...
20 Mayıs 2022 tarihinde İngiliz şarkıcı Harry Styles’ın üçüncü stüdyo albümü olarak yayımlanan “Harry’s House”da yer alan bir şarkı hakkındaki düşüncelerimi sizinle paylaşmak için yazıyorum bu yazıyı. Funk ve pop rock esintileri taşıyan bu albümün 7.şarkısı “Matilda”yı dinlerken başım dönüyor gibi hissetmiştim. Şarkıyı dinlediğim ilk an tüylerimin diken diken olduğunu hatırlıyorum. Harry’nin bu şarkıyı neden yazdığından bağımsız olarak bu şarkının bana hissettirdiklerini ve düşündürdüklerini sizinle paylaşmak istiyorum.
You were riding your bike to the sound of It's No Big Deal.
And you're trying to lift off the ground on those old two wheels.
Nothing 'bout the way that you were treated ever seemed especially alarming till now.
So you tie up your hair and you smile like it's no big deal.
"It's No Big Deal" dinleyerek bisiklet sürüyordun.
Ve o eski iki tekerleğin üstünde bisikletinin önünü kaldırmaya çalışıyorsun.
Şimdiye kadar sana nasıl davranıldığına dair hiçbir şey endişe verici görünmüyordu.
O yüzden saçını yukarıdan topluyorsun ve hiçbir sorun yokmuş gibi gülümsüyorsun.
Bu dizeleri dinlerken aklıma Matilda’nın silüeti düştü fakat ondan sonra bir anda somut bir şekilde karşımda durduğunu hissettim. Matilda henüz lise yıllarında olan, içindeki hüzünleri kendine ait anlık mutluluklarla bastıran bir kızdı benim için. Hayatındaki sorunlar gibi önüne düşen saçlarını da sıkıca yukarıdan bağlıyor ve önüne çıkan engeller yok gibi davranıyordu. Yaşamak için değil de her soluğunu günün sonu gelsin diye alıyor gibiydi.
You can let it go.
You can throw a party full of everyone you know.
And not invite your family 'cause they never showed you love.
You don't have to be sorry for leavin' and growin' up, mmm.
Aldırmayabilirsin.
Tanıdığın herkesin olduğu bir parti verebilirsin.
Ve aileni davet etmeyebilirsin çünkü sana hiç sevgi göstermediler.
Uzaklaştığın ve büyüdüğün için üzgün olmak zorunda değilsin, mmhm.
Henüz 17 yaşındaysanız veya genel olarak lise çağındaysanız, hayat hiç olmadığı kadar üstünüze geliyor gibi hissedebilirsiniz, özellikle de ebeveynlerinizin bu baskıda yeri büyük gibi gelebilir. Şarkıyı dinlerken Matilda’nın iyi bir öğrenci olduğunu, sevdiği şeylerle ilgilendiğini, onu seven ve birkaç kişiden oluşan bir arkadaş grubunun olduğunu düşündüm. Fakat yine de ailesi tarafından hiçbir onay veya sevgi görmüyordu. Bu da bana başka bir şarkıyı hatırlattı. Taylor Swift’in folklore albümünde yer alan “seven” şarkısında “Medeniyeti öğrenmeden önce vahşice bağırırdım” sözü yer alıyordu. Bu sözü, Swift şu şekilde açıklıyordu (hatırladığım kadarıyla); küçükken ebeveynimizle market alışverişine gittiğimizde o, bizim istediğimiz bir ürünü almadı diye market ortasında bağırır, bunu sadece kendi istediğimiz için yaparken çevredekileri pek de önemsemezdik. Yani medeniyeti öğrenmeden önce çığlık çığlığa bağırırdık. Peki, büyüdüğümüzde bu his nereye gitti? Yani o vahşice bağıran çocuk, içimizde bir yerlerde yaşarken her istediğimize kavuşamamış çocuklar olarak büyüdüğümüzde ve olgun davranmak zorunda olduğumuzda bu biraz travmatik bir etki yaratmadı mı bizlerde? Belki de Matilda’nın ailesi de böyleydi. Bu bir genelleme değildir fakat sevilmemiş çocuklar ebeveyn olduklarında daha önce bir öğretenleri olmadığından sevgilerini gösteremeyebilirler. Her ne kadar ailesi sevgi göstermeyen ve biraz da sert insanlar olarak kafamda çizilse de Matilda’nın onların aksine sevgi dolu ve çok hassas bir kız olduğunu düşündüm. Liseden mezun olduktan sonra gerçekleştirmek istediği ve kendisinden büyük hayalleri olan Matilda, her ne kadar olduğu yerden uzaklaşmayı çok istese de kendini ailesine karşı hep sorumlu hissediyor. Ama şarkıda da dediği üzere büyüdüğü için kimseden özür dilemek zorunda değil.
Matilda, you talk of the pain like it's all alright.
But I know that you feel like a piece of you's dead inside.
You showed me a power that is strong enough to bring sun to the darkest days.
It's none of my business but it's just been on my mind.
Matilda, acıdan her şey yolundaymış gibi bahsediyorsun.
Ama biliyorum ki içinde bir parçanın ölü olduğunu hissediyorsun.
Bana en karanlık günlere bile güneş getirecek kadar kuvvetli bir güç gösterdin.
Beni ilgilendirmiyor, ama sadece aklıma takıldı.
Bir ilkbahar gününde, yaz kapıyı çalmadan önce arkadaşlarının aşk sorunlarını, aile sorunlarını, başlarına gelen her şeye dikkat kesilen Matilda ne yazık ki kendine aynı özeni göstermiyor. Çünkü sanki kulaklarında ebeveynlerinin onu fazla dramatik olmakla suçlayışı var veya Matilda istemediği her şeyi yapmak zorundaymış gibi davranmaları. Bu yüzden bu Matilda’ya öğretilen bir şey, yani ne kadar sorunu olsa da bunu bastırıp her şey yolundaymış gibi davranmaya devam ediyor. Fakat aslında her şey yolundaymış gibi davranmak, hiçbir şeyin yolunda olmadığının başlıca göstergesidir. En karanlık günlerde başkalarına ışık olan bu hassas kız, siz onu görene kadar görünmemeye yemin etmişçesine yaşayıp gidiyor.
You can let it go.
You can throw a party full of everyone you know.
And not invite your family.
'Cause they never showed you love.
You don't have to be sorry for leaving and growing up.
You can see the world.
Following the seasons.
Anywhere you go.
You don't need a reason.
'Cause they never showed you love.
You don't have to be sorry for doing it on your own.
Aldırmayabilirsin.
Tanıdığın herkesin olduğu bir parti verebilirsin.
Ve aileni davet etmeyebilirsin çünkü sana hiç sevgi göstermediler.
Uzaklaştığın ve büyüdüğün için üzgün olmak zorunda değilsin, mmhm.
Dünyayı görebilirsin, mevsimleri takip edebilirsin.
İstediğin yere gidebilirsin, bir nedene ihtiyacın yok.
Çünkü sana hiç sevgi göstermediler.
Bunu kendi başına yaptığın için üzgün olmak zorunda değilsin.
Bu kısımda yeniden, şimdiden kaçmak için geleceğe sığınan ve hayalleri uğruna yaşamak isterken Matilda’nın önüne çıkan aile engelini okuyoruz. Sevgisiz bir aileye sahip olmak ne yazık ki dünyanın en büyük engeli olarak Matilda’nın öyküsünde karşımıza çıkıyor. Dünyayı gör, mevsimleri takip et… bunları yapman için bir nedene ihtiyacın yok çünkü bunu istiyorsun. Her istediğimiz elbette doğru değildir fakat istekleri tartıp ruhuna katkı sağlayacaklarla beraber onları geleceğin haline getirmek için önündeki engellerin üzerine gidebilirsin. Bu oldukça zor, söylemesi dahi zor… fakat bazen kişinin kendi benliğine sahip çıkabilmesi için ısrarcı olması gerekebilir. Cesaretten bahsetmiyorum çünkü Matilda zaten yeterince cesur biri sadece tek bir sorun olduğunda kendinden kolayca vazgeçebiliyor.
You're just in time, make your tea and your toast.
You framed all your posters and dyed your clothes.
You don't have to go.
You don't have to go home.
Oh, there's a long way to go.
I don't believe that time will change your mind.
In other words.
I know they won't hurt you anymore as long as you can let them go.
Tam zamanında geldin, kendine çay ve tost yap.
Bütün posterlerini çerçeveledim ve kıyafetlerini boyadım.
Gitmek zorunda değilsin.
Eve gitmek zorunda değilsin.
Oh, önünde uzun bir yol var.
Zamanın fikrini değiştireceğini düşünmüyorum.
Diğer bir deyişle, biliyorum ki eğer onlara aldırmazsan seni daha fazla incitemezler.
Burada artık kendi yolunun peşinden gitmek için onu seven birkaç kişi tarafından fark edilmiş bir Matilda ve bu konuda ona destek olan insanlar olduğunu görüyoruz. Bu kişiler onu ve gerçekten sevdiği şeyleri çok iyi biliyorlar. Matilda zamanı bahane olarak kullansa da zamanın bir şeyleri değiştirmeyeceği konular da olabiliyor. Zaman bazen gerçek anlamda koca bir bahane olabiliyor. Aynı erteleme problemi gibi, Matilda’da kendisini zamana bağlıyor. Sondaki cümlede yani “onlara aldırmazsan seni daha fazla incitemezler” kısmında elbette “kafana takma ya!” cümlesine eş değer bir anlam çıkmıyor. Burada anladığım, bazen çok fazla aynı duyguları ve olayları yaşarsın. Fakat hayat sadece onlardan ibaret değildir. Elbette bunlar çok zordur özellikle konu ailense. Fakat bazen bir birey olup hangi düşüncene öncelik vermen gerektiğini senin seçmen gerekebilir. Her şeyi çözmek zorunda değilsin. Her şeyi çözdükten sonra ilerleme durumu bir yanıltmaca olabilir çünkü bazen her şeyi çözmeden de ilerleyebilirsin. Yalnızca ilerlemek için değil, her şeyin seninle alakası olmadığı için.
You can let it go.
You can throw a party full of everyone you know.
You can start a family who will always show you love.
You don't have to be sorry for doing it on your own.
You can let it go.
You can throw a party full of everyone you know.
You can start a family who will always show you love.
You don't have to be sorry, no.
Aldırmayabilirsin.
Tanıdığın herkesin olduğu bir parti verebilirsin.
Sana her zaman sevgi gösterecek bir aile kurabilirsin.
Bunu kendi başına yaptığın için üzgün olmak zorunda değilsin.
Aldırmayabilirsin.
Tanıdığın herkesin olduğu bir parti verebilirsin.
Sana her zaman sevgi gösterecek bir aile kurabilirsin.
Üzgün olmak zorunda değilsin, hayır.
Matilda gibi hissedenler ve yaşayanları tanıyorum. Her şey yolundaymışçasına dolaşıp aslında iyileşmeyen bir yara gibi dolaşanları… Fakat sen yarayı temizleyip onu iyileştirecek merhemeleri sürmezsen asla iyileşemezsin. Aslında iyileşirsin ama bunu yalnızca zamana bırakırsan enfeksiyon kapabilirsin vb. Eğer sen iyileşmek istemezsen bunu senin için kimse de yapmaz. Eğer tuhaf bir örnek olduysa, üzgünüm. Sadece şarkıyı dinlerken aklımda şekillenen birkaç düşünceyi paylaşmak istedim. Matilda gibi insanlar ne yazık ki kendilerini göstermezler fakat sizin durup birkaç saniye onlara bakmanız, onları fark etmenizi sağlayabilir.
Şarkıyı bu linkten dinleyebilirsiniz: https://open.spotify.com/track/6uvh0In7u1Xn4HgxOfAn8O?si=ba2f766a2e974c6c