Medea
Trajedinin ortasında, kimsenin diş geçiremediği bir kadın.
Her ne kadar sadece bir mitmiş gibi görünse de Medea bir mitten ve hikayeden çok daha fazlası. Gerek Antik Yunan mitleri, gerek de Batı klasiklerine baktığımızda her karakteri Medea gibi çok boyutlu olarak ele almak mümkün olmayabiliyor. Onu ve hikayesini tek bir isme ve sıfata sığdırmak da bu açıdan bir hayli zor. Her mit gibi Medea'nın da birçok farklı anlatısı ve versiyonu var, bu yazıda ise Euripides'in trajedisine konu olan versiyondan bahsedeceğiz.
Peki kim bu Medea ve neden adı günümüze kadar geldi? Antik Yunan trajedilerinin ortak özelliklerinden birisi de genelde karakterlerin gündelik hayattan, sıradan karakterler olmamasıdır. Medea da bu tanıma uymaktan eksik kalmıyor. Doğumu itibariyle Medea aslında bir prenses. Babası, Kolhis kralı Aietes. Fakat onun olağandışılığı daha da eskiye gidiyor. Medea yalnızca bir prenses değil, ayrıca güneş tanrısı Helios'un torunu ve cadı tanrıça Kirke'nin de yeğeni. İlahi olanla bağlantısı sadece burda da bitmiyor. O ayrıca ayın, büyünün ve sihrin, eşiklerin, ve yol ayrımlarının üçlü tanrıçası Hekate'nin rahibelerinden birisi. Bunlara ek olaraksa kendisini büyü ve sihir alanlarında da usta bir cadı olarak tanıyoruz.
Medea'nın bu kadar bilinmesinin sebeplerinden birisi de kuşkusuz Altın Post sayesindedir. Argonotlar adındaki bir grup Yunan kahraman Altın Post'u bulmak üzere Karadeniz'in batısına, günümüz Gürcistan'ı olan Medea'nın vatanı Kolhis'e doğru yola çıkmıştır. Birçok önemli mitolojik figür bu kahramanların arasında bulunsa da şimdilik Medea'nın hikayesi için bu figürler arasından İason'a odaklanacağız. Argonotlar, adaya vardıklarında kral Aietes tarafından karşılanmış ve yolculuklarının amacını kendisine anlatmışlardır. Kral Aietes Altın Post'u öyle kolayca veremeyeceğini, önce bir takım imkansız görevleri tamamlamalarını istemiştir.
İason ve ekibi, ancak Medea'nın sihirli güçlerinin yardımıyla beraber bu görevlerin üstesinden gelebilmiştir. Zira Medea İason'a aşık olmuştur ve tanrıların huzurunda yemin ederek dünya evine girmişlerdir. İason'a verilen görevlerden ilki ağızlarından ateş üfleyen boğaları ehlileştirip bir tarlayı sürmesidir. Medea'nın verdiği ateşe karşı koruyucu bir iksir sayesinde bu görevi başarıyla tamamlar. Sonrasında ise bu tarlaya bir ejder dişi ekmesi gerekecektir. Her ne kadar basit gözükse de Medea öncesinde onu uyarır ve bu dişi toprağa ektikten sonra bir ordunun yükseleceğini söyler. Medea'nın tavsiyesi üzerine İason, ordu yerden yükseldiğinde ortasına bir taş atar ve kafası karışan savaşçılar birbirlerine saldırmaya başlar. Böylece İason ikinci görevini de başarıyla tamamlamış olur. Artık Altın Post ile aralarındaki tek engel onu koruyan ejderhadır. Medea hazırladığı teskin edici otlarla ejderhayı uyutur ve postu alırlar.
Argonotlara yardım etmek uğruna Medea daha yeni başlayacak olan birçok zorluğa göğüs germeyi de kabul etmiştir. Aietes, İason'un postu adil bir şekilde almadığını, kendisini kandırdığını ve hile yaptığını düşünmüştür. Bu sebepten dolayı Altın Post'u alıp kaçtıkları sırada Medea'nın ağabeyi Kolhis prensi gemilerinin peşine düşmüş ve bu sırada can vermiştir. Medea ailesine ihanet eden bir hain ve kendi kanından olanı öldüren bir katil olarak vatanına veda etmiştir. Yolculukları sırasında da tanrıça Kirke'nin adasına uğramış, burada kendisinin yardımıyla günahlarından arınmışlardır. Antik Yunan'da bu günah kavramı karşımıza 'miasma' olarak başka birçok yerde daha karşımıza çıkacaktır.
İason ile beraber geldiği Yunanistan'a yerleşmiş ve burada beraber bir aile kurmuşlardır. Medea, İason ve iki evlatları mutlu mesut yaşamaktadırlar. Fakat mutlulukları çok uzun sürmeyecektir. İason, Medea'ya ettiği yemini unutur ve Korinthos prensesi Glauke'ye aşık olur. Glauke'nin aşkı yüzünden Medea ve çocuklarına yüz çevirir. Hatta ve hatta Glauke ile evililik düşüncelerine bile kapılır. Bu evlilik hülyasının ardında İason'un siyası hırsları da yatmaktadır. Fakat Medea bütün bunları öylece sineye çekmeyecektir. Çocukları aracılığıyla Glauke'ye hediye olarak güzel giysiler gönderir. Glauke her ne kadar şaşırmış olsa da büyük bir beğeniyle kıyafetleri giyer. Medea'nın kıyafetlere sürdüğü zehir etkisini gösterir ve prenses alevler içerisinde kalarak can verir. Medea'nın intikamı burada da bitmeyecektir. O dönemin şartlarında bir erkeğe verilebilecek en büyük cezayı vermek için İason'dan doğurduğu iki evladını da boğazlarını keserek öldürmüştür. Çocukların bedenlerine ise ulaşılmaması adına onları Hera'nın tapınaklarından birisine gömer. En sonda ise Helios tarafından gönderilen ve ejderhalar tarafından çekilen bir arabaya biner ve göklere doğru yükselerek her şeyi ardında bırakır.
Medea'nın en önemli özelliklerinden birisi her anlamıyla ikiliklerle dolu olmasıdır. Kendisi Antik Yunan'a yani batıya ait değil, aksine doğunun vahşiliğinden gelmiş olarak görülüyordu. Ağabeyini öldürerek kendi ailesine de bir yabancı haline gelmişti. Geldiği ataerkil düzene sığmayan güçlü bir kadındı. Glauke'yi zehirlemeyi seçtiğinde daha dişil ve kurnazken, çocuklarının boğazını bir savaşçı gibi kesmesi daha maskülen görülmüştür. Yani kendisi, hikayesi boyunca hep sınırlarda dolaşmıştır. Asla bir yere ait olmamış, ne içeride ne de dışarda, iki arada bir derede, ve sürekli öteki halinde bir figür olarak günümüze gelmeyi başarmıştır.
Kaynakça:
Encylopedia Britannica
http://www.stoa.org/diotima/anthology/medea.trans.print.shtml
Euripides. Medea - Euripides. 2018.
Görseller
https://www.arkeolojisanat.com/upload/data/images/medea_1.jpg
https://arthive.com/res/media/img/oy800/work/452/7566605@2x.jpg