Moruk

Ben de seni seviyorum moruk.

Hayatımın dönüm noktasıydı. Belki de dönüm noktası değildi ama öyle olmasını umuyordum. İnsan zaten dönüm noktalarını "Evet... İşte tam şu an hayatımın dönüm noktası oldu." şeklinde fark etmez. Üzerinden bir zaman geçmesi, bir şeylerin 180 derece değişmesi gerekir ki dönüm noktası olduğunu anlasın. Eğer bir dönüm noktası olacaktıysa işte şimdi olacaktı, öyle hissediyordum. İleriden şemsiyesiyle bana doğru geliyordu. Yaklaştıkça heyecanlanmaya başlamıştım. Konuşmayı ben mi başlatayım yoksa o mu başlatacak diye meraklanıyordum. İlk sözlerim ne olmalı, sarılayım mı, öpeyim mi, kafamın içi çok kısa sürede çok fazla soru üretmeye başlamıştı. İyice yaklaştık. Karşı karşıyaydık. Ağzımı açtım söze girmek için.

"Naptın moruk?" dedi o anda. Moruk... Hoşlandığım kızın bana moruk demesine bayılıyordum. Sanki o da benden hoşlanıyormuş izlenimi yaratıyordu bende. Diğer kızlar gibi "bebeğim, bi tanem, aşkım" gibi süslü kelimelerden kaçınıyordu. Bu beni ona daha çok bağlamıştı. Belki de beni friendzone'luyordu, tam kestiremiyordum onu ama memnundum halimden. Söze ilk o girdiği için rahatlamıştım. "İyidir moruk napiyim" dedim. Hoşlandığım kıza moruk demiştim ben de. Ama giriş cümlesi bunu gerektiriyordu, yadsımadım.

Elif'le bir yılı aşkın görüşüyorduk. "Moruk"lar "Hocam"lar havada uçuşuyordu ilişkimizde. Her ne zaman araya "tatlım" sıkıştırmak istesem "O kadar da değil be hocam" gibi cümlelerle beni pasifize ediyordu. Yakınlaşma çabalarımı suya düşürüyordu, aşk bombalarımı deaktive ediyor, sevgimi simsiyah bir kalkanla engelliyordu. Bu konuya bugün bir çözüm bulacaktım. Kafaya koymuştum.

"Seninle bir şey konuşacağım, gel bi kafeye oturalım" dedim. "Olur abi" dedi. Şimdi de "abi" diyordu. "Gel bakiyim sen gel, abiyi göstereceğim sana. Canıma tak etti artık. Başlarım böyle işe" dedim içimden. Hınç doluydum. Agresifleşmeye yatkındım. Kafeye geldik. Oturduğumuz gibi garsona "2 filtre kahve alalım" dedim. Bunun Elif'i etkileyeceğini düşünmüştüm. Elif'e yan gözle baktım, etkilenmemiş duruyordu. İstifimi bozmadım. "Filtre kahveleri beklerken mi konuşmaya girsem, yoksa filtre kahve eşliğinde mi acaba?" diye düşündüm. "Ee ne konuşacaksın?" dedi Elif. Sakince "Bekle." dedim. Gizem yaratıyordum. Kadınlar gizemli erkeklerden hoşlanırlardı, öyle okumuştum. Yapay bir gizem yaratırsam dediklerimden daha da etkilenirdi, planım buydu. Çok geçmeden filtre kahvelerimiz geldi. Konuya girmek için harika bir zamandı.

"Elif" dedim. "Nolcak böyle bu iş?". "Hangi iş?" diye sordu. Haklıydı. Çok muğlak konuşmuştum. Belirsizdi. Biraz daha sert ve dobra olmalıydım. "Bana durmadan hocam, moruk falan diyorsun. Ben bunları kaldıramıyorum artık Elif. Bana erkeksi hitaplar söyleme artık. Nefret ediyorum bundan. Bunalttın beni. Sen Hasan mısın? Mustafa mısın sen? Neden böyle konuşuyorsun? Tamam seviyorum böyle konuşmanı, ama ben sana ne zaman tatlım desem hemen tepki gösteriyorsun. Bari benim dememe izin ver." diye açıkladım. "Çünkü Elif, ben hoşlanıyorum senden." diye de bitirdim. Sonundan emin değildim fakat olan olmuştu. Elif'i dikkatle izliyordum. Gözlerini kaçırdı. Filtre kahvesinden bir yudum aldı. İç çekti. Söze girdi.

"Lan salak. Benim sevgi sözcüklerim bunlar. Lovelanguage'ım. Ben seninle boşu boşuna mı buluşuyorum bir senedir. Ben de senden hoşlanıyorum. Ama benim dilime karışma. Ben böyleyim moruk. İşine gelirse." dedi. Karmaşık duygular içerisindeydim. Bunca zamandır Elif'in benden hoşlanıyor olmasından sevinç duyuyordum. Bir yandan da o kadar zamanı heba etmiştim. Kelimelere takılarak çıkarım yapmıştım. Agresyonum geçmişti. Pamuk gibi olmuştum. Gözlerimiz 10-15 saniyedir birbirine bakıyordu. Mükemmel bir andı. Sessizliği bozdum.

"İşime geliyor abi tabii ki. Ben seni böyle seviyorum." dedim. Elif "Güzel." dedi ve gülümsedi. Filtre kahvelerimizden birer yudum daha aldık.

Gerçekten de dönüm noktasıydı bugün. Artık bir sevgilim vardı. Sevgili olmak bu kadar kolaydı işte, içini dökmen yetiyordu. Daha fazla içimi dökmeme gerek kalmamıştı. Sessizce ve huzur içinde filtre kahvelerimizi bitirip Karaköy'de dolaştık. Sonra da evlerimize ayrıldık. 18 yaşında bir erkeğin yaşayabileceği en güzel günlerden birini yaşamıştım. Eve gittiğimde mutlu bir şekilde uyudum, rüya görmedim. Yarın Elif'i tekrar görecektim. Bu heyecanla bir şiir yazayım dedim, çok kötü olmuştu fakat yine de paylaşmaya değerdi:

Hayat yine yaşamaya değer.
Elif beni bırakırsa bir gün eğer,
Dayarım kafama soğuk namluyu,
Ömrüm bir film şeridi gibi geçer.