"UNUTULAN" Öyküsünün Analizi ve İncelemesi
‘Seni çok mu yalnız bıraktılar sevgilim?’
“Unutulan” öyküsünün başında tavan arasındaki eski fotoğrafları karıştırıp “Beni de kendilerini de anlamadılar…” diyen kahramanımız, eski kitaplarını almak için tavan arasına çıkar. Öykünün giriş cümlesi; kahramanımızın evde bulunan sevgilisine ya da kocasına “Ben tavan arasındayım sevgilim!” diye seslenmesi ile başlıyor öykü. Bu cümle yine ‘sevgilim’ kelimesinin geçtiği, öykünün son cümlelerinden olan cümle ile bağlantılı. Sanki bu iki cümle arasında geçen bir rüya/hayal/içebakış gibi de okunabilir böylece öykü. Kahramanımızın tavan arasına çıkma nedeni eski kitapların ‘bugünlerde’ çok para etmesinden kaynaklı olarak tavan arasında duran eski kitaplarına bakmak istemesidir. Örümcek bağlamış, tozlu tavan arasında ilerledikçe; bir şekilde sandık, kutu veya basit bir naylon poşet içinde toplayıp -belki de geçmişi unutabilmek adına- bir köşeye attığımız fotoğrafları görüyoruz öykünün karakteri üzerinden. Kitaplarını ararken karşılaştığı fotoğraflar, anlatıcımızın eski günlere dönmesine sebep oluyor. Eskileri anımsayarak kendi iç sesi ile küçük çaplı hesaplaşmalar yaşıyor. Ve bu noktadan sonra fotoğraflar ve eski eşyalar bambaşka anlamlar kazanıyor. Anne ve babasının onun bilinçaltına yerleştirdikleri, uyumsuzluk, birbirine katlanamama ve hatta birbirlerinden nefret etmeleri gerçeği; şimdi onların fotoğraflarını yan yana koymak istememesi ile yansıyor kadının hayatına. Mor pabuçlarını, buruş buruş ve küflüyken bile giymek istemesi de ya eskisi gibi olmak, fiziksel ve ruhsal anlamda, ya da kendisine eskiden beri hiç değişmediğini kanıtlamak istemesinden. Hamamböcekleri ve örümceklerin arasında ilerledikçe, nispeten daha gerçekçi olan tavan arasından bir anda uzaklaşıyoruz uzak bir köşede kadının gözüne çarpan karaltı ile. Yıllar öncesinden bir adam, kahramanımızın hiç unutmadığı -sadece tavan arasında var olduğunu unuttuğu- eski sevgilisinin cesedi. Kadının bilinçaltında, tavan arasında, ilerledikçe yıllar öncesinden bir adam, kahramanımızın hiç unutmadığı -sadece tavan arasında var olduğunu unuttuğu- eski sevgilisinin cesedini görüyoruz ki aslında kadının kendisi de biliyor gerçeği “… sonra onu bir süre görmek istemediğim halde, onun orada olduğunu bildiğim halde, tavan arasında bir türlü çıkamadığım halde onu düşündüğümü, onsuz yaşayamayacağımı biliyordu.” derken. Bunun yanında bilinçaltının oluşturduğu savunma mekanizmasının oyunlarıyla o adamı bir süre unuttuğunu sanması da şu cümlelerden anlaşılıyor: “Tavan arasında bu kadar kalacağını da düşünemedim herhalde. Bir yolunu bulup gitmiştir diye düşündüm”.
Kalbi ve beyni hamamböcekleri tarafından yenmiş şekilde ceset öylece duruyordur bir köşede. İşte kurgunun gerçek anlamıyla kurgusallaştığı bu noktada Oğuz Atay’ın tavan arasından kastını anlıyoruz: Unutulan, bir geçmişle hesaplaşma, geçmişe fener tutarak bilinçaltındakileri yüzeye çıkarma öyküsü. Asıl hikâye bu noktada başlıyor. Fatih Özgüven; Oğuz Atay’ın bu öyküsünü “korkunçlu hüzün” (ya da” hüzünlü korkunç”) olarak tanımlar. Ve kahramanımızı şöyle betimler kısaca: “Ölü âşık. Ölü âşık erkek. O acıklı şey. Türk edebiyatında pek de örneğini göremediğimiz Romantik Hayalet. (…) Unutulan ’da da mecazi anlamda ölmüş ama ölmemiş, beyni yenip bitirilmişse de kalbi hala yerinde bir ‘Romantik erkek’ var.” Anlatıcı kadın karakterin, eski sevgilisinin cansız bedeni ile karşılaşması, oldukça gerçekçi bir şekilde ilerleyen öykünün seyrini “gerçeküstü” bir hal almasına eviriliyor. Fakat Oğuz Atay, bu anı çok sıradan bir durum gibi anlatıyor. “Sağ kolu bir masanın kenarına dayalı; parmakları kalem tutar gibi aşağı kıvrılmış, boşlukta. (…) Örümcek ağlarıyla tavana tutturulmuştu. (…) Sol el yerdeydi bir tabanca tutuyordu. Ah! Kendini mi öldürdü yoksa? Olamaz!” Aslında bu durum, eski sevgilinin nedense henüz bozulmamış cesedi ile karşılaşmak, oldukça fantastiktir. Tavan arasında “unutulan” eski sevgili karakteri, kişiliği ve onu intihar etmeye götüren nedenlerle ilgili ipuçlarını da barındırıyor öyküde. Atay’ın kendisi ve karakterleri gibi; entelektüel biri olduğu, dilin yanlış kullanımlarına karşı takıntılı biri olduğu anlaşılmaktadır: “Belki de büyük bir tartışma olmamıştı. Biraz kavgalıydılar galiba. Gülümsedi: Bu ‘biraz’ sözüne ne kadar kızardı. (…) O gün eve yalnız dönmüştü tabii. Ne kadar daha çok gün eve yalnız döndüm sonra da. Şimdi karşımda konuşsaydı, ‘Ne kadar daha çok’ olur mu, deseydi. (…) İşte orada biliyorum. Başka türlü yaşayamazdım çünkü. (Çünkü’yü cümlenin başında söylemeliydim; şimdi kızacak. Evet her an onun sözlerini düşünerek yaşadım, şimdi acaba ne der diye düşündüm.)” Tavan arasındaki eski sevgili kara mizahçı bir karakterdir. Öyle bir karakter olduğunu kahramanımızın hatırlamaları ile konuşturduğunda anlarız. Kadın, onun ölüsünü bulduğunda gerçekleşebilecek olası konuşmasını düşünür örneğin: “Görünüşüme bakma, içim öldü artık diye korkuturdu beni. İnanmazdım. Öyle şeyler bulup söylerdi ki öldüğü halde.”
Oğuz Atay’ın “Unutulan” adlı öyküsü içerik, biçim ve anlatım olarak yazıldığı dönem itibariyle öykücülüğümüze son derece yeni bir imkânlar sunan Korkuyu Beklerken adlı öykü kitabının en ilginç, en hüzünlü-korkunç ve bir o kadar da ismi ile müsemma öyküsüdür. Bu nedenden dolayı öyküden yine bir cümle alıntılayarak ve öykünün tam da kendisine şöyle seslenerek bitirebiliriz:
‘Seni çok mu yalnız bıraktılar sevgilim?’